TÜRKİYE
HDP-PKK-FETÖ şer üçgeninde şeytani ittifak..
Türkiye’yi ateşe atma darbe ve işgal girişiminde HDP/PKK-FETÖ işbirliği faş oldu. Çanlar, bölge insanın da “artık yeter” dediği HDP için çalıyor...
Türkiye, 15 Temmuz'da belki de tarihinin en karanlık ve uzun gecesini yaşadı. Bu ülke, geçmişte de darbeler, kalkışmalar yaşamış ancak bu kez yapılmak istenen hepsini gölgede bırakacak cinstendi. Görevi, ülkesini ve milletini harici düşmanlara karşı korumak olan "asker", namlusunu ilk kez kendi vatandaşına, silah arkadaşına çevirme cüretini gösterdi.
Emniyet Müdürlüğü'ne, Milli İstihbarat Teşkilatı'na(MİT), sivil halka kurşun yağdırdı; özel harekat polislerini ve Türkiye Büyük Millet Meclisi'ni (TBMM) bombaladı. Ülkenin seçilmiş Cumhurbaşkanı'na suikast girişiminde bulundu.
Başta Koruma Astsubayı Ömer Halisdemir olmak üzere vatansever asker, polis ve millet bu kalleş kalkışmaya geçit vermedi. 15 Temmuz’da FETÖ ihaneti deşifre oldu ama bundan daha da önemlisi son 5 yılda olayların nasıl örüldüğüdür...
İstihbarat zafiyeti, komuta kademesinin etkili ve yeterli bir komutanlık gösterememesi, Fetullahçı Terör Örgütü'nün (FETÖ) devletin kılcal damarlarına sızarken gerekenin yapıl(a)mamış olması konuşuladursun, o karanlık ve uzun gecede şahit olunan başka olaylar da vardı.
Bir kısım çevrelerin havayı kokladığı, darbe girişiminin gidişatına göre tavır aldığı gözlerden kaçmadı.
İÇİMİZDEKİ DARBESEVERLER
Bu kalkışmanın bir ayağının dışarıda olduğundan artık kimsenin şüphesi yok. Zaten Batı başkentleri, darbe girişimine maruz kalanları değil, darbesi elinde patlayan hainleri merak ettiğini 15 Temmuz'u izleyen günlerde yaptıkları açıklamalarla gösterdi. Peki ya içerideki darbeseverler!..
SIRTINI KANDİL’E VERİNCE AÇIKLAMA DA BÖYLE OLUR
Sırtını Kandil'e yasladığını, terörü arkaladığını ve aralarındaki organik bağı açık etmekte hiçbir beis görmeyen Halkların Demokrasi Partisi(HDP), bekledi, bekledi, bekledi; yarım ağızla bir darbe kınaması ancak yapabildi. Güneydoğu'da başka, ülkenin batı illerinde başka maske taktığı zaten faş olan HDP'nin metazori açıklaması "adet yerini bulsun"dan öteye gitmedi.
Darbe girişiminin yaşandığı daha o ilk saatlerde Milliyetçi Hareket Partisi(MHP) Genel Başkanı Devlet Dahçeli'nin, kalkışmanın kabul edilemez olduğunu, Türkiye Cumhuriyeti Hükümeti'nin yanında olduklarını belirttiği açıklama televizyon ekranlarına yansıdı.
O saatlerde İstanbul yolunda olan CHP Lideri Kemal Kılıçdaroğlu, resmi Twitter hesabından "Cumhuriyet'e ve demokrasimize sahip çıkıyor; inancımızı eksiksiz bir şekilde koruyoruz." açıklamasında bulundu. Darbecilere darbeyi ise Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın facetime üzerinden yaptığı açıklama vurdu; demokrasiye inanan herkesi meydanlara çağırdı.
DARBEYİ KINIYORUZ AMA..
Ülkenin kaderinin belirlendiği o ince kırmızı çizgide yürünen saatlerde HDP'nin ne yaptığına gelince... HDP cephesinde hiçbir açıklama yapılmadı; taki 16 Temmuz Cumartesi gününe kadar. Darbe püskürtülmüş, darbeciler üçer beşer tutuklanmaya başlamış, Erdoğan İstanbul’a inip duruma vaziyet etmişti...
HDP’DEN ‘AMA’LI, ‘FAKAT’LI DARBE AÇIKLAMASI
HDP Grup Başkanvekili İdris Baluken "15 Temmuz'da gerçekleşen bu demokrasi karşıtı darbeyi ve bu katliamcı saldırıları 'amasız, fakatsız ve ancaksız' şiddetli bir şekilde kınıyoruz. Peşinden HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, 'ama' eteğindeki taşı döktü: Ne darbe ne diktatörlük diyeceğiz.
OHAL’e de karşı çıkan Demirtaş, “15 Temmuz’da darbeciler kaybetmiştir, demokrasi kazanmıştır söylemi tam bir aldatmacadır. Ortada demokrasi falan yoktur. Bundan sonra da mücadeleyi hem AKP, hem darbeci zihniyete karşı sürdüreceğiz. Biz de çok sayıda miting planlıyoruz. Biz ne darbe, ne diktatörlük diyoruz.” dedi.
DARBECİLERE SUS PUS!
HDP’de kimsenin aklına o gece televizyonlara bağlanıp, darbecilere karşı olduklarını söylemek gelmedi. Sıradan bir tartışma programına bile anında bağlanıp cevap hakkı kullanan Sırrı Süreyya Önder neredeydi mesela?
Yaptığı açıklamada da ikircikli tavrını sürdüren HDP cephesinden gelen salvolar, 7 Haziran seçimlerine gidilirken ve geçen yıl Temmuz ayında Çözüm Süreci sabote edilirken yaşananlar hatırlandığında hiç de sürpriz değil.
FETÖ-HDP KUTSAL İTTİFAK!
Darbeye giden yolun taşları döşenirken, dışarıdan bakıldığında iki benzemez gibi gözüken, ancak perde arkasında HDP ile FETÖ'nün nasıl iş tuttuğunu hatırlamakta fayda var.
Danıştay cinayeti, kapatma davası, Sabih Kanadoğlu icadı 367 zorlaması, 7 Şubat MİT krizi, MİT TIR'ları ihaneti ve 17/25 Aralık darbe girişiminden sonuç alınamayınca, 7 Haziran seçimlerinde bir huruç hareketine daha kalkışılmıştı. Amaç AK Parti'yi iktidardan düşürmekti; kısmen de başarıldı.
Geçen yıl seçim virajına girilirken ve hemen sonrasında yaşananlar, 15 Temmuz darbe girişiminin ardından ortaya saçılanlar, işin hangi boyutlara kadar vardığını gözler önüne seriyor.
TEHDİT, ŞİDDET, VAHŞET!
Hafızası biraz iyi olanlar hatırlayacaktır seçimlere sadece 1 ay kala terör örgütü PKK'yı arkasına alan HDP, seçim kampanyası diye kan akan muslukların resmedildiği afişleri, Van şehir merkezinde bilbordlara asmıştı. Yine o günlerde Demirtaş, seçim barajını geçememeleri halinde sivil itaatsizlik-sivil direniş başlatacakları tehdidini savurmuştu.
‘GARAJ EKREM’ İŞ BAŞINDA
Belki bundan daha da önemli ve kritik olanı ise dönemin Zaman Gazetesi Genel Yayın Müdürü, şimdilerin ise firari FETÖ üyesi Ekrem Dumanlı'nın yaptığı gizli görüşmeydi. Belediye binasına arka kapıdan giren Dumanlı, Diyarbakır'ın HDP'li Belediye Başkanı Gülten Kışanak'la el sıkışmıştı.
Bu paralel Ekrem'in ne ilk ne de son "arka kapı" operasyonuydu. Daha önce de Emniyet binasından ayrılırken normal çıkış yerine garajdan kaçma girişimi sonrası adı sosyal medyada "Garaj Ekrem"e çıkmıştı.
SÖZ KONUSU İHANETSE GERİSİ TEFERRUATTIR!
HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş 2012 Yılının Nisan ayında, 28 Şubat Darbesi üzerine verdiği demeçte, Fetullah Gülen Terör Örgütü'nü devletin kademelerine sızmakla suçlarken, aynı HDP aynı eş genelbaşkanla, 2013 sonundan itibaren FETÖ temizliği yapan devlete karşı bu örgütle işbirliğine gidiyordu. O günlerde devlet düşmanlarının, ülkeyi parçalamak üzere nasıl da yan yana gelebildiklerini gördü Türkiye...
KOÇBAŞI HDP
Paralel rüzgarlara yelken açan HDP, özellikle merkez medyadaki sazlı sözlü Demirtaş piarıyla, Zaman-Cumhuriyet manşet kardeşliğiyle barajın hemen üzerine taşındı. O tarihlerde birçok seçim çevresinde de benzer işbirliğinin yapıldığının haberleri hemen her gün medyaya yansıdı. Sandıklar kuruldu, çıkan sonuç birilerinin tam olmasa da istediği gibiydi: AK Parti tek başına iktidar değil.
MASKELİ BALO VE HDP’NİN SAHTE YÜZLERİ
Cumhurbaşkanlığı ve 7 Haziran seçimleri öncesi Türkiyeliliğe oynayan, FETÖ/PDY'ye karşı olduğunu dillendiren Demirtaş, önce ABD ardından da gittiği Rusya dönüşü çark etti. Eş Başkan Demirtaş, "Biz cemaatlerin varlığına karşı değiliz, insanların dini inançlarını cemaatler aracılığıyla yaymasına karşı değiliz. Dini cemaatlerin kendisi meşru yapılardır. Fakat eğer bir cemaat veya başka bir yapı topluma karşı suç işliyorsa, cemaati suçlamak yerine suçların soruşturulması gerekir"e dümen kırmıştı. Türkiyelilik dilini de seçimlerin hemen sonrasında Kandil kesivermişti. Takke düşmüş kel görünmüştü. Merkez medya ve birçok yazar "Aldattın bizi Demirtaş" yazıları yazmak durumunda kalmıştı.
O süreçte Selahattin Demirtaş “Barış, kardeşlik ve birlikte yaşama” adına mangalda kül bırakmamıştı. Partisinin bölgeci ve bölücü yapıdan sıyrıldığını iddia edip, “Türkiyelilik” vurgusu yapmıştı. “Türkiye Partisi” olduğu iddiasıyla meydanlara çıktı; maskeli balo sürdü. Taki Kandil'den 7 Haziran sonrası "Bu zafer senin değil benim" ayarı gelene dek.
Maskeler fırlatılıp atıldı. “Özerklik” ve “Öz yönetim” açıklamaları birbirini izledi. FETÖ’cü generallerin gözleri önünde şehirlere hendekler kazıldı. Birlik ve beraberlik nutukları kenara bırakıldı. Aslına rücu etti. Kandil ne söylüyorsa, aynısını tekrarlayan Demirtaş'ı, sukutu hayale uğratan, evdeki hesabı çarşıda bozan ise bölge insanı oldu. Seçimde HDP’ye oy verenlerden bile destek devşiremedi.
ÇÖZÜM SÜRECİNİ BÖYL SABOTE ETTİLER
Kaderin cilvesine(!) bakın ki darbe kalkışmasının yaşandığı temmuz ayının bir yıl öncesi yine temmuz ayında önce KCK ateşkesi bitirdiğini, ‘devrimci halk savaşı’ başlattığını ilan etti. HDP Eş Genel Başkanı, sırtını PKK’ya dayadığını açıkladı. DAEŞ terör saldırısına başladı. Suruç’ta 32 vatandaşımızı katledildi. O gün bir askerimiz PKK tarafından şehit edildi.
22 Temmuz'da Ceylanpınar’da 2 polisimiz uykularında şehit edildi. Sabır taşı çatladı, 22 Temmuz’u 23 Temmuz’a bağlayan gece operasyonlar başladı. Yabancı kanallara konuşan Selahattin Demirtaş, “Bize darbe yaptılar; kaosun nedeni PKK değil devlettir." diyordu.
'TÜRKİYELİLİK'TEN HENDEKLERE
İşte bu kırılma anıydı... Öteden beri terör ve terör örgütü PKK ile sıkı paslaşma içinde olan HDP, Kandil'in "patronun benim" çıkışına “eyvallah” dedi. Ceylanpınar’da iki polisin uykularında katledilmesiyle çatışmasızlık resmen bitti.
Çözüm sürecini sabote eden eylemler mantar gibi patlamaya başladı. Şiddet ve terörü dağdan şehir merkezlerine taşıyan örgütün kazdığı hendeklerin arkasına ilk geçen de HDP oldu.
PKK terörüne doğası gereği ses etmeyen HDP, devletin kamu düzenini sağlamak için yaptığı operasyonlar sırasında "sivil katliam yapılıyor" yalanına sarıldı. Türkiyelilikten hendek siyasetine geçen HDP'de milletvekilleri araçlarıyla yaralı terörist ve silah taşırken yakalandı. Dokunulmazlıkları vardı, gözaltı bile yapılamadı.
Güvenlik güçleri sokak sokak hendekleri kapatmaya, yerleşim birimlerini temizlemeye başladı. Hendek siyaseti de terörü şehirlere taşıma girişimi de başarısız oldu. Bu kez örgüt, DAEŞ’ten apartma bombalı araçlarla intihar saldırılarına girişti.
ALDIKLARI İHALE ELLERİNDE KALDI
Geçen yıl 22 Temmuz'dan bu yılın 15 Temmuz'una kadar yaşanan olayların HDP cephesindeki yansıması kısaca böyleydi. Arada 1 Kasım seçimlerinde AK Parti'nin yüzde 49.50 oyla tekrar iktidar olması, 24 Kasım'da Rus uçağının düşürülmesi, ABD askerlerinin PYD üniforması giymesi, Ahmet Davutoğlu'nun Başbakanlık koltuğunu Binali Yıldırım'a devretmesi gibi önemli olaylar da yaşandı.
ELDEKİ SON KOZ SÜRÜLDÜ
Bu süreçte PKK, aldığı ihaleyle saldırılarını sürdürdü; HDP bu kanlı saldırılara sadece "terör olmasa iyi olur" diyebildi. Bir yanda DAEŞ, DHKP-C, PKK açıktan, diğer yanda FETÖ, gizliden ama top yekün saldırıya geçmişti.
7 Şubat MİT kalkışması, 17/25 Aralık yargı darbe girişimi ve PKK eliyle girişilen kalkışma planı da iktidarı deviremeyince eldeki son koz oynandı: Pensilvanya merkezli, NATO ve CIA güdümlü FETÖ'cü darbe!
HAVAYI ŞÖYLE BİR KOKLADI HDP
Şimdi tekrar o darbe gecesi ve sonrasına dönüp yaşananları hatırlamakta fayda var. Boğaziçi Köprüsü'ndeki (15 Temmuz Şehitler Köprüsü) tankları görür görmez insanlar, askeriyede bir şeylerin kotarılmaya çalışıldığını hemen anladı.
O sıralarda Başbakan Binali Yıldırım'ın, "Silahlı Kuvvetler içindeki bazı çete ve yapılanmalar bir kalkışma denemesi içinde bulunmuştur." ifadesi yapılmak istenenin tam olarak ne olduğunu açıklayan sözlerdi.
MHP, CHP ve vatansever komutanlar televizyonlara bağlanarak “hükümetin yanındayız, demokrasiye bağlıyız” açıklamaları yaptı. TRT'de silah zoruyla darbe bildirisi okutan cuntacıların süngüsünü düşüren ise Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın, milleti sokağa çağıran açıklaması oldu.
NE DARBE NE DİKTATÖRLÜK DİYECEKMİŞ!
O dakikalarda HDP ne yaptı dersiniz... Derin bir sessizliğe büründü. 6-7-8 Ekim'de halkı sokaklara çağırıp 50 vatandaşın ölümüne sebep olan HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş, darbe savuşturulduktan sonra anca konuşabildi. Boğazı düğümlenerek söyleyebildiği ise "Darbeye karşıyız!" olabildi.
Darbeden sadece bir kaç saat önce Meclis'te düzenlediği basın toplantısında PKK'nın Suriye'deki kolu PYD ve YPG'yi savunup Avrupa'nın da PYD ve YPG'yi kahraman gibi gördüğünü söyleyen HDP Grup Başkanvekili İdris Baluken, darbe girişimiyle ilgili olarak "15 Temmuz'da gerçekleşen bu demokrasi karşıtı darbeyi ve bu katliamcı saldırıları 'amasız, fakatsız ve ancaksız' şiddetli bir şekilde kınıyoruz.” dedi.
Peşinden HDP Eş Genel Başkanı Selahattin Demirtaş ‘ama’lı cümlesini kurdu; eteklerindeki taşı döktü: Ne darbe ne diktatörlük diyeceğiz." HDP'nin "TBMM ortak bildirisi"ne imza koyması zevahiri kurtarmaya yetmedi. 7 Ağustos'ta milletin Yenikapı Meydanı'nda eşi görülmemiş birlik fotoğrafına da zaten bu ikiyüzlü tavrı nedeniyle giremedi.
DARBEDER HDP
FETÖ elebaşı Fetullah Gülen, darbe ve işgal kalkışmasının ardından yabancı basına verdiği mülakatta ne demişti: "Hakkımdaki suçlamaların 10'da 1'i kanıtlansın, Türkiye'ye gideceğime yemin ederim." Görevden almalar için de 'cadı avı' benzetmesi yapmıştı.
Bozacının şahidi şıracı misali HDP’nin sırtını yasladığı PKK elebaşlarından Mustafa Karasu da "Bu darbenin FETÖ’cü bir darbe olamayacağını, ‘Fetullahçılar darbe yaptı’ denilerek Fetullahçıların üzerine daha fazla gitme imkanı yaratılmak istendiğini iddia etti.
ABD'ye gönderilen 80 küsür klasöre rağmen elebaşının iadesinin yapılıp yapılmayacağını zaman gösterecek.
BU DA MI TESADÜF!
Darbe girişimi öncesi ve sonrasında HDP/PKK-FETÖ arasındaki işbirliğine dair olaylar, şahitlikler üçer beşer ortaya çıkıyor. Daha fazlası ise yargılama sürecinde tespit edilecek.
Onları unutup şu iki logo arasındaki farkı bulabilir misiniz! Biri ülkenin 4. partisinin diğeri ise "FETÖ Hareketi"nin. Hangisi hangisine böylesi bir tasarım hizmeti vermiştir sizce...
DARBEYE DİRENENLERE IŞİD'Cİ DİYEBİLDİ!
“Zirve Yayınevi ve Dink cinayetleri, Hablemitoğlu ve Yazıcıoğlu’nun katli, Uludere bombalaması gibi olayların şüphelilerinin FETÖ iddiası ile tutuklanmış olması bir tesadüf değil şüphesiz. 2009 KCK operasyonları ve kelepçeli fotoğrafın servisi, Hatip Dicle’nin adaylığının önce kabul edilip sonra düşürülmesi, 2010 Oslo görüşmelerinin deşifre edilmesi, 2011 Uludere bombalaması, 6-8 Ekim olaylarındaki güvenlik zafiyeti, Çözüm Sürecindeki istihbari ve fiili ihmaller, Suruç canlı bomba olayı, komuta kademesinin tamamı tutuklu olan 2. Ordu’nun şehir savaşlarındaki ihmal ve aşırılıkları bu anlamda akla gelen ilk örnekler.”
Bu tespitler yazar Mehmet Emin Ekmen’e ait: Peki, FETÖ’yü bu kadar net bilen ve ciddi mağduriyetler yaşayan HDP/PKK çizgisi bu darbe girişiminde ne yaptı? Maalesef darbeye karşı tutumlarında kocaman bir fiyasko. KCK’dan DTK’ya yapılan açıklamalarda; dil ucu ile bir kınama, ardından katı bir Erdoğan ve AK Parti düşmanlığı ortaya döküldü.
Selahattin Demirtaş’ın verdiği ilk mesajlar; AK Parti’yi darbeye sebep (!) olmak, sokaktaki halkı ise IŞİD’çilik ile suçlamak oldu: “Evet, IŞİD’çi bir kafa, bir güruh, Hüda-Parlısıyla, AKP’lisiyle bütün dinci, gerici gruplar, meydanlarda güç gösterisi yapıyor.”
VE YİNE AYNI SENARYO
Darbe ve işgal kalkışması milletin feraseti, vatanseverlerin cesareti ve Erdoğan'ın liderliğiyle püskürtüldü. Tehditler savuran FETÖ'cülerin birçoğu soluğu yurtdışında aldı. Kaçamayanların yeni ikametgahları ise demirkapıların arkası oldu.
Pensilvanya kuyruğu dik tutmaya, arkasındaki güçler de onu pışpışlamaya devam ederken güvenlik güçlerinin üç koldan saldıran teröristlere karşı mücadelesi sürüyor.
FETÖ uru, devletin kılcal damarlarından cerrah titizliğiyle bünyeden sökülüp atılıyor. DAEŞ'in sınırı aşma girişimlerine misliyle karşılık veriliyor. Artık bölge halkının da kapısından kovduğu PKK/HDP'nin umudu uzak diyarlardaki güç odakları...
Tıpkı 7 Haziran seçimleri sonrası yaşandığı gibi bugün de PKK, FETÖ'nün üzerindeki baskıyı azaltmak, bölge insanına gözdağı, tabanına da cesaret vermek üzere ateşi harlamaya, şiddetti hiç olmayacak adreslere taşıma gayretine girişti.
ATEŞİ HARLAMA ÇABASI
15 Temmuz'un yaralarını sarmaya çalışan Türkiye, Elazığ, Bitlis, Van veGaziantep'ten gelen şehit haberleriyle sarsıldı. Beraberinde Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar'la birlikte Elazığ'a giden Başbakan Binali Yıldırım, "FETÖ görevi bölücü terör örgütüne devretti" dedi. Çıplak bir gözle bile tasması dışarıda olan bu iki eli kanlı terör örgütünün nasıl paslaştıkları görülebiliyor.
Trabzon’da 19 Temmuz’da 3 polis, Tunceli’de 24 Temmuz’da 1 polis, Mardin’de 3 polis, Bingöl’de 1 Ağustos’ta 7 polis, Diyarbakır’da 15 Ağustos’ta 5 polis, Elazığ’da 18 Ağustos’ta 3 polis teröristlerce şehit edildi.
31 Temmuz’da Ordu’da 3 asker, Şırnak-Uludere’de 8 asker, 29 Temmuz’da Çukurca’da 5 asker, 5 Ağustos’ta Şemdinli’de 2 asker, Bitlis’te 5 asker, Diyarbakır ve Van’daki saldırılarda 2 asker şehit oldu.
Son olarak Gaziantep'teki kına gecesindeki intihar saldırısında 51 vatandaşımız şehit oldu; 17'si ağır 94 kişi de yaralandı. Şimdilik bu kalleş saldırıyı üstlenen olmadı. Kimin üstleneceğinin çok da önemi yok. Saldırnın amacının ve omacın nereyi adres gösterdiği önemli olan.
PKK’DAN DARBECİLERE AVANS
Darbe girişiminin hemen sonrasında terör örgütünün şiddete sarılmasını uzmanlar, bir kaç nedene bağlıyor. 15 Temmuz sonrası terör örgütünün telsiz konuşmalarına yansıyan bir durum var: ‘Askerlere değil polislere saldırın.’ Bu durum PKK’nın cuntacılara verdiği bir avans olarak değerlendiriliyor. Cuntacılarla mücadele eden en önemli birimler bilindiği üzere polis.
Bir başka nokta ise hem TSK’da hem de poliste başlatılan temizlik harekatı. PKK, şu algıyı oluşturmaya çalışıyor: ‘Siz aslında darbeci diye insanları alarak, güvenlik zafiyeti yaratıyorsunuz. Ben de bu güvenlik zafiyetinden yararlanıyorum.’ Bir diğer ifadeyle ‘benim paslaştıklarıma dokunursan ben de saldırırım’ diyor. Bu sürecin çarçabuk geçilip, defterin bir an önce kapatılmasını istiyor PKK. Bu bile iki örgütün nasıl kanka olduklarını gösteriyor.
BÖYLE İHANET GÖRÜLMEDİ!
Mardin'in Nusaybin ilçesindeki terör örgütü PKK'ya yönelik gerçekleştirilen operasyonlarla ilgili olarak ortaya çıkan gerçek duyanları şoke etmişti. Nusaybin’de şehrin teröristlerden temizlenmesi sırasında bir türlü ilerleme kaydedilememesi ve 70’e yakın şehit verilmesi üzerine Genelkurmay Başkanı Hulusi Akar bölgeye gitmek durumunda kalmıştı.
Sonrasında Tunceli’den bölgeye kaydırılan bir general ki, kendisi Balyoz kumpasında yargılanan askerler arasındaydı, kendi bölgesini bir tek şehit vermeden temizledi. O temizliği yapmayan diğer iki generalin FETÖ mensubu olduğu çok sonra anlaşıldı ve şimdi tutuklular.
Özellikle Mardin-Nusaybin’deki operasyonlarda “O bölgedeki görevli komutanlar bombalı tuzakların yerleri bilinmesine rağmen, bile bile askeri-polisi operasyona gönderdi. Askeri polisi girilmemesi gereken yerlere adeta zorla göndermişler” bilgisi hükümetin elinde.
Terörün Türkiye’ye taşınmasına çalışıldığı sınır bölgesinde görevlendirilen generallerin neredeyse hepsinin FETÖ’cü çıkması tesadüf olamayacağına göre yapılan hesabın çok başka olduğunu anlamak zor değil. MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli’nin Celal Kazdağlı’ya darbeye kalkışanlar için “hepsi terör bölgesinde ve tugay komutanı seviyesinde örgütlenmişler.” tespiti olayın fotoğrafını daha da netleştiriyor.
PKK-FETÖ İŞBİRLİĞİNİN KANITI
Cumhurbaşkanlığı Sarayı’nda Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan başkanlığında yapılan Bakanlar Kurulu toplantısında MİT’in verdiği brifingde darbe girişiminden önce Güneydoğu'da görev yapan komutanların, verilen emirler ve paylaşılan istihbaratların gereğini yapmadığına ilişkin örnekler anlatıldı. FETÖ-PKK işbirliği bununla da sınırlı kalmadı.
Geçen bir yıl içerisinde, PKK’nın lider kadrosunun Kuzey Irak’ta toplantı yapacağı bildirilerek, toplantının yeri, saati ve katılanların isimleri bölge komutanlarıyla paylaşıldı.
Buraya operasyon düzenlenmesi konusundaki istihbarat, ilgili komutanlara iletildi. Bölge komutanlarının hiçbir gerekçe göstermeden operasyon yapmadığı öğrenildi. Operasyon yapmayan komutanların tamamının, bugün FETÖ üyeliğinden tutuklu olduğu belirtildi.
Ömer Halisdemir’in alnının ortasından vurduğu darbeci Semih Terzi ve diğer FETÖ’cü komutanların bulunduğu bölgelerde, PKK’ya yönelik birçok operasyonun, talimatlara rağmen yapılmadığı, Hatay’ın Suriye sınırındaki birliklerin çekilmesinin de FETÖ’cü komutanların talimatıyla olduğu bilgisi paylaşıldı.
DARBEYE DUR DENİLDİ SIRA TERÖRDE
Kimilerinin "üst" kimilerinin ise "kalleş" akıl dediği bir yönlendirmeyle Türkiye’ye karşı aynı eksene düşürülen FETÖ, PKK ve HDP, canımızı yaktı/yakıyor. 15 Temmuz gecesi herkes tek yürek, tek yumruk, tek vücut oldu; tankların karşına dikildi, vatana göğsünü siper etti.
Şimdi benzer cesaret ve ferasetin teröre ve onu destekleyenlere karşı yapılması şart. Esnaf ziyaretine gelen HDP’li vekil ve belediye başkanlarının kovulması artık yetmez. Bu topraklarda yaşayan insanların canına kasteden eli kanlı örgütlere karşı topyekün bir mücadele şart.
Bu mücadellenin en önemli asli unsuru ise halk. Bunun ilk işaretleri de gelmeye başladı. 7 Haziran seçimlerinde HDP'ye büyük bir kredi açan bölge insanı, HDP'lilerin gerçek yüzünü görmüş olacak ki önce Ağrı ardından daMardin meydanında mesajını verdi.
DARBE ZEMBEREĞİ MİLLET DUVARINA ÇARPTI
HDP’nin hendek siyaseti, özyönetim, çatışma ortamıyla darbe ve işgal girişimine zemin hazırladığını, FETÖ’ye mensup askerlerin PKK/PYD’ye alanda nasıl kolaylıklar sağladığı, Mehmetçiği bile bile nasıl ölüme yolladığı birbir ortaya çıkıyor. Suriye sınırından sorumlu darbeci Semih Terzi’nin DAEŞ’in havan atışlarına neden müdahil olmadığı şimdi anlaşılıyor.
Kurulan darbe zembereği boşaldı ancak millet duvarına çarptı. Darbeye karşı özgürlüğün bir bedeli vardı ve 15 Temmuz gecesi o bedel ödendi; teröre karşı da ödenmeli, ödenecek.
HDP EŞİTTİR PKK
Haber10 yazarı Ömer Altaş’ın ifadesiyle “Cemaat eşittir FETÖ gibi, süreç; HDP eşittir PKK’ya evirilecek.
Nasıl ki, ‘tabanı ibadet, arası ticaret, tavanı ihanet’ üçlemesi tek bir olguya dönüştü ise ‘tabanı mağduriyet, arası HDP, tavanı terör’ üçlemesi de tek bir olguya dönüşecek.
“HDP Terör Örgütü” ifadesi ilk kez MGK belgesine girecek.
Ama daha önce Kürtler, olaya el koyacak; çıplak elle teröre direnecek, ihaneti püskürtecek.
Bir FETÖ vakası daha yaşanmasına geçit vermeyecek.
O gün yalnız olmayacaklar!”
HDP YA KARŞI DURACAK YA DA TARİH OLACAK
HDP artık bir yol ayrımında... Yazar İlhami Işık “15 Temmuz’da insan bedenleriyle makinaları yendik, PKK’yı şiddeti ve terörizmi de alanlara çıkarak yeneceğiz. Bunu sadece kendimiz için değil, çocuklarımız için, geleceğimiz için, bu ülke için yapmalıyız. Şehit düşenlere de borcumuz var. Onlar için yapmalıyız” diyor.
Bu topraklarda yaşamanın bedeli ağır... Türkiye son 5 yılda, sıradan bir Avrupa ülkesinin 100 yılda yaşamayacağı olayları savuşturdu. Lozan'ı imzalayan İsmet İnönü ne demişti: 'Önümüzdeki yüz yılı kurtardık.'
Cumhuriyetin kurulmasının üzerinden neredeyse yüzyıl geçti. Emellerinden vazgeçmeyen Batı, içerideki işbirlikçileriyle bir kez daha kapımıza dayandı. Irak’ı, Mısır’ı ve Suriye’yi kan gölüne çeviren emperyaller, Türkiye ile yarım kalan hesabı görme peşinde. İçerideki hainler olmasa buna güçleri yetmez, yine de yetmeyecek.
Atilla İlhan ne güzel demiş “Türkiye'nin her zaman yüzde 10 hain kontenjanı vardır.” diye.