GÜNCEL
Gülen'in taklit ettiği sapık: Babür Hükümdarı Celâleddin Ekber
'Fethullah Gülen denilen sahtekâr hain’in birebir taklit ettiği bir sapık daha var tarihte: Babür Hükümdarı Ekber Şah...'
Halit Kakınç'ın Oda TV'de yayınlanan yazısında, İslam'a ciddi şekilde zarar vermiş olan ve asya tarihinin bu sebeple çok önemli isimleirnden biri olan Babür Hükümdarı Ekber Şah'ı yazdı.
İşte "Fethullah Gülen denilen sahtekâr hain'in birebir taklit ettiği bir sapık daha var" diyen Kakınç'ın o yazısı:
1542 yılında doğdu. 1605 yılına kadar yaşadı. Bu aşamada, boş verin klasik tarih kitaplarını… Ben size bu yaratıkla ilgili olarak pek yazılmayanları aktarayım. Gerekli dersleri siz çıkartın: Ekber Şah, Din-i İlâhî diye uyduruk bir din kurdu. Müridleri, “La ilahe illallah, Ekber halifetullah.” (Allah'tan başka tanrı yoktur ve Ekber O'nun vekilidir) sözünü bu yeni dinin şehadet kelimesi yaptılar. Kimisi daha da ileri giderek Allah-u Ekber'i, Ekber Tanrı'dır anlamına da kullandı.
İslâmî selâmlaşma usûlü değiştirildi. Selâma başlayan “Allahü Ekber” der, cevap veren de “Celle celaluhu” (O'nun şanı ne yüce) ifadesini kullanırdı. Şah'ın ismi Celâleddin, lâkabı da Ekber idi. Bu duruma göre selâm, onun isim ve lâkabını tekrarlamaktan ve tanrılığını itiraftan ibaret oluyordu. Huzuruna çıkanlar secde ederdi. Bu iğrenç şirki de “saygı ve selâm secdesi” veya “yer öpme” gibi kelimelerle kamufle ediyorlardı.
“Din-i İlâhî”, Mecûsîler'den “Ateşe Tapmayı” almıştı. Hükümdarın sarayında asla söndürülmeyen bir ateş yakılır ve ışıklar yakılırken saygı için ayağa kalkmak farz kabul edilirdi. Hıristiyanlardan da çan çalmayı, istavroz çıkartmayı almışlardı.
Hindular'ın bütün kutsal bayram ve günleri, dinlerinin gereğine göre kutlanmaya başlandı. Gündüz dört kere güneşe tapmak ve her gün bin defa güneşin adını anmak gerekiyordu. Ne zaman güneşin adı anılsa derhal “cellet kudratühü” (Kudreti ne yücedir) denilirdi. Sığırları kutsal saymaya başlamışlardı.
Faiz, içki ve kumar helal kabul ediliyordu. Yılbaşı kutlamasında, hükümdar meclisinde içki içmek şarttı. Artık müftü ve kadılar bile bunu günah saymıyordu. Altın ve ipek kullanmak, kurt ve aslan eti yemek helâl sayıldı. Domuz, yalnız helal sayılmakla kalmayıp kutsal hayvanlar arasına sokularak, sabahları onu görmek uğur kabul edildi.
Ölüleri defin yerine, yakmak veya denize atmak tercih ediliyordu. Eğer bir kimse ölüsünün islâmî usullere göre defn edilmesini isterse, Ekber Şah, cenazenin ayakları kıbleye gelecek şekilde gömülmesini emretmişti. Bizzat kendisi de ayaklarını daima kıbleye doğru uzatırdı.
DİN-İ İLÂHÎ
Ekber Şah 1582'de bütün eyalet valilerinin önünde, İslâmiyet, Hıristiyanlık, Zerdüştîlik, Hinduizm ve Budizm'in, inanç, ibadet ve muamelâtını tek çatı altında birleştirdiği Dini İlâhî'yi kurduğunu resmen ilân etti.
Sapık bir de hoca buldu kendine: Abdüllatîf Kazvînî.
Kazvînî'nin Sulh-i Küllî fikrini kabul ederek savunmaya başladı. Dinî konularda kendisinin tek yetkili müctehid olduğunu ileri sürerek, çevresine kabul ettirmeye ve sapık din adamlarının da yardımıyla, İslâm dininde değişiklikler yapmaya çalıştı.
Bu dinde abdest almak yoktu ve et yemek yasaktı. Ancak yaban domuzu ve kaplan eti yenilebilirdi. Doktorların rapor vermesi şartı ile şarap mubahtı. Sarhoş olmak ise yasaktı. Yeni dîne girenler; “Ben filan oğlu filan, babamdan, anamdan öğrendiğim İslâm dîninden kendi arzum ile çıktım. Şah Ekber'in İlâhî itikadını kabul ediyor ve böylece mal, can, namus ve dînimi fedaya hazır olduğumu beyân ediyorum” sözlerini ihtiva eden bir beyannameyi doldururlar ve bunu yeni dinin imâmı sayılan Ebü'l-Fadl'a teslîm ederlerdi.
Neyse ki İmam-ı Ahmed Rabbani sayesinde bu felaket erken önlendi. Ekber, dizanteriye yakalandı, sonra da dili tutuldu. Öldü. Uydurma Din-i İlâhî'si de ortadan kalktı.
Klasik bir söylem vardır: Derler ki, “Tarih tekerrürden ibarettir!” Bu gidişle neredeyse inanacağım.