GÜNCEL
Gül, (3x30)+10
Akit gazetesi yazarı Abdurrahman Dilipak, Abdullah Gül’e ilişkin çok çarpıcı iddiaların olduğu bir yazı kaleme aldı.
İşte o yazı:
Gül, (3x30)+10
Gül! Hep gündemdeydi. Çankaya’dan ayrılırken eşi Hayrunnisa Hanım aslında o gün, o günden sonra olacakların işaret fişeğini şu sözlerle ateşlemişti: İntifada başlıyor!
Gül’ü, Suudi Arabistan’daki İslam Kalkınma Bankasından dönüşünden beri tanırım. Onu MTTB Sinema Kulübünden tanıdığım Sami Kılıç vasıtası ile tanırım.. Refahyol hükümetinde Gül ile daha sık temasımız olmuştu. MÜSİAD, bizim bazı holdingler, faizsiz finans kuruluşlarının temsilcilerinin de işin içinde olduğu SPAG diye, Stratejik Planlama Araştırma Geliştirme AŞ diye bir şirket kurmuştuk. Hükümete danışmanlık yapacaktık. Türkiye’nin ABD, AB ve BM’de lobisini yapacaktık. D8 ülkelerinin Türkiye’de, Türkiye’nin bu ülkelerdeki lobisini yapacaktık. O süreçte Gül ile hemen her hafta görüşüyorduk. Gül 28 Şubat sonrası, AK Partinin kuruluş sürecinde PAM’ı kurdu. O günlerde Davutoğlu Milli Güvenlik Akademisinde öğretim üyesi oldu. Benim Genelkurmay çevreleri ile 15 gün süren diyaloglarım oldu. Bunları o gün de, daha sonra da açıkladım.
Gül ve çevresi o günlerde general Yirmibeşoğlu ve Fuller’le ve ABD ve AB ülkelerindeki bir takım strateji kuruluşları ile yakın ve sıcak bir temas kurdular.. FETÖ ile zaten AK Parti çevrelerin başlangıçta iç içeydi.
Erdoğan’ı istemiyorlardı. Ama Erdoğan’sız da olmuyordu. O şiir okuma davası bir bahaneydi. Erdoğan Genel Başkan olabilirdi ama muhtar bile olamazdı. Öyle oldu ama, Gül tezkerenin geçirilmesi konusunda tereddüt geçirdi. Bana o günlerde destek verdi. Askerler de tezkereye karşı idi. Tezkere geçseydi, daha sonra Ergenekon ve Balyoz’da sanık sandalyesine oturtulanlar, yani FETÖ’nün orduyu ele geçirmesine karşı çıkan subaylar Irak’a gönderilecek, başlarına çuval geçirilecek, FETÖ’cü subaylar da gidip onları kurtaracaktı. Sonunda tezkere geçmedi. FETÖ aslında o gün işi bitirecekti. Ama olmadı. Erbakan’ı kim İsviçre’ye gönderdi ise onlar getirdi. Erdoğan’a da kim o yasağı koydu ise Allah onlar eliyle kaldırttı. Senaryoya göre Baykal Cumhurbaşkanı olacak, FETÖ, MİT ve emniyet, istihbarat, bürokrasi üzerinden işleyişi kontrol edecekti. Bu senaryoda Gül yoktu. Ama bu senaryo da çökünce Baykal gitti, yerine “geçici olarak” Kılıçdaroğlu getirildi. Erdoğan kontrol dışı kaldı. Bu senaryoya göre BOP üzerinden 22 ülkenin sınır, rejim ve iktidar yapıları değiştirilecekti. Tam tersi oldu. AK Parti bu lobinin kontrolü dışına çıktı. Mavi Marmara, One Minute, Arap Baharı derken her şey tersyüz oldu. 15 Temmuz bunun intikamı olacaktı ama olmadı.
Bu süreçte AK Parti’nin içindeki gayrimemnunlar, Gül’ün etrafında toplantılar. “Fabrika ayarlarına dönmek”ten söz edenler, aslında FETÖ ile barışıp, eski günlere dönmekten söz ediyorlar. Erdoğan sert davranıyor, radikalleşiyor, vazifesi olmayan işlere karışıyor, ABD ve AB’yi karşısına alarak geleneksel siyasetin dışına çıkıyor. Türkiye’yi maceraya sürüklüyor. Bu Türkiye, bölge ve dünya siyaseti ve dengeleri açısından risk oluşturuyor.
Bugün Gül’e destek veren böyle düşünen çevreler. Gül’den beklenen de Türkiye’yi buraya çekmek.
Burada iki kesim var. Bir kısmı, “Erdoğan’ın başına bir iş gelirse” partinin dağılmasını önlemek ve toparlayarak yola devam etmesini sağlayacak bir akil adam topluluğu olarak hazır beklemekten yana olanlar, diğer grup ise, daha radikal bir grup. Gül’ü bayrak açmaya çağırıyorlar. Gül etrafına küskünleri toplayarak ortaya çıkacak olursa, parti tabanından, grubundan, sermaye ve STK’lardan önemli bir kısmı bu birkaç eğilimi bir araya getiren koalisyona destek verebilir..
Erdoğan’ın üzerini çizdikleri, ihale vermedikleri, bürokraside kenara itilenler, milletvekili seçimlerinde ve belediye seçimlerinde aday yapılmayacak olanlar bu çevreye kayabilir ve burada toplanırlarsa AK Parti bölünebilir.. O çevreler şöyle düşünüyorlar: AK Partinin % 45 oyu var. İyi bir kadro oluşturulabilirse, kendini dışlanmış hissedenler burada toplanırlar, o zaman AK Partinin oyu % 25’e gerilerse, % 10 da Meral Akşener yeni oluşumla birlik olursa % 35 ile bu ittifak 1. parti olur. MHP bu durumda tekrar bölünür. İyi Parti daha da güçlenir. MHP ile birlikte AK Parti % 40’ı ancak bulur. Böylece Gül Cumhurbaşkanlığında ikinci turda da olsa ipi göğüsler. Gül’ün Partisi % 20 (Akşener % 10, toplamda % 30) AK Parti % 25 (% 5 MHP ile % 30), CHP % 25 (HDP % 5, toplamda % 30), geri kalan % 10, küsuratlar, bağımsızlar ve diğer partiler. Bu senaryoda, CHP ve HDP Erdoğan’ın karşısındaki adaya oy vereceği için, Gül Cumhurbaşkanı olur. Mecliste Gül sanıldığı gibi AK Parti ile değil, İyi Parti ve “Cemaat”in de desteği ile CHP ile koalisyon ortağı olur. Ve AK Parti ana muhalefete düşer. Birileri böyle bir hesap içinde.. Yani Gül üzerinden Erdoğan ve AK Partiden kurtulma hesabı yapan birileri var. Bu senaryoya destek verecek, bir takım eski bakan, milletvekili ve il başkanları var. Bir takım belediye başkanları, bürokrat, iş adamı ve STK’lar da var. Halk bu dengede en sağlam duran kesim. Ama parti, grup, bürokrasideki üst yönetim bir takım belediyecilerin bu işte çok güvenilir olmadıklarını düşünüyorum.
Bu arada halkı gücendirmemek gerek. Bakın, bir rektörü, il ya da belediye başkanını alıyorsunuz, bir genel müdürü alıyorsunuz, yerine gelen daha sorunlu biri olabiliyor. Baştaki değişiyor, altı, üstü aynı. Biri geliyor, bakıyorsunuz değişen bir şey yok. O zaman gelen niye geldi, giden niye gitti.
FETÖ davaları sürüyor, ama onların bankasında hesap açtıran görevden uzaklaştırılmış, bankanın müdürü daha üst bir görevde. Ne bu böyle ya hu!
İçeride kapsamlı bir temizliğe ihtiyaç var. Mesela kamu güvenliği müsteşarlığı, şu bakanlıklar, belediyeler, özerk kurumlarda dönen dolapları incelemek üzere görevlendirilemez mi, DDK, Sayıştay, maliye, MİT, emniyet hepsi birlikte bir oto kontrol sistemi kuramazlar mı? Seçime gidiyor ya, birileri eski pisliklerinin üstünü örtme çabasında, kimileri hapur hupur daha bir telaşla yemeye devam ediyor.
Her geçen gün, bu işler daha vahim bir hal alıyor.
Ha! Bu arada Gül’ün üstünü çizdiler. Kullanıp atarlar. Tabi kullanabilirlerse, Etrafı kripto dolu, “cin” dolu. İnşallah çarpılmaz. O da “mayınlı tarlada top oynama” konusunda istekli gibi görünüyor. Bu tuzağa düşerse “dua ile istediği bir bela” ile karşılaşacağını bilmeli. Yazık eder kendine. Eş-dost da dolduruşa getiriyorlar anlaşılan. Şimdi alkışlayanlar, yarın tökezlediğinde bir anda dağılırlar, kendini bu işe iteleyen bu adamlar, yarın Gül vazgeçtiğinde saldırırlar. Düşerse vururlar. Bu işler böyledir.
Gül’ün sosyolojik tabanı yok. İdeolojik bir tabanı da. Eylemlerinde “Stratejik bir derinlik” de yok. Yani gerçek anlamda bir başarı ihtimali yok. Ama eğer AK Partiyi yaralamak, Erdoğan’ı düşürmek başarı ise, FETÖ’ye basamak olmak bir başarı ise onu bilmem. Ama bu millet belli olmaz, bu girişimi yeni bir “15 Temmuz” olarak algılarsa Gül ve ona destek verenlere yazık olur.
Birileri dünya ve ahiretleri için onur duyacakları bir şey yapmıyorlar. Erdoğan karşıtlığı yapanlar aslında bindikleri dalı kesiyorlar. Çünkü Erdoğan ya da AK Parti kaybederse, bunun Türkiye’nin kaybı olabileceği ihtimalini hesaba katmıyorlar. Gül ve arkadaşları Pensilvanya’nın umudu, koçbaşı olmamalı. Bugün kararını vermeli. Merak ediyorsa söyleyeyim, kendisi ve arkadaşları hakkında Kayserililer dahil “eski dostları” dua etmiyorlar. Destek verenlerin dostluklarına ise ben genel anlamda güvenmem. Yarın çok geç olabilir. Öte yandan, Erdoğan da Gül de etraflarındaki Brütüslere dikkat etmeliler. Sonuçta, herkesin bir planı var. Mekerallahu! Allah’ın ise bir hükmü var. Galib olacak olan O’nun hükmüdür. Selam ve dua ile..