EĞİTİM - KÜLTÜR - SANAT
Elmalılı Tefsiri'ni Mustafa Kemal mi yaptırdı?
Yeni Şafak Yazarı Hayrettin Karaman, Mustafa Kemal Atatürk'ün kendi cebinden para vererek, Elmalılı Hamdi Yazır'a Kur'an'ı Kerim'i tefsir ettirdiği yönündeki iddiaları bugünkü köşesine taşıdı.
“Atatürk kendi cebinden parasını vererek Kur'an-ı Kerim'i Elmalılı M. Hamdi Efendiye tercüme ettirmiş, böyle bir kişi Kur'an'ı yasaklar mı?” diyorlar" diye yazan Karaman, "Türkiye'de ise Mushaf (Kur'an-ı Kerim) bulundurmak yasaklanmadı, ancak Kur'an'ı okutmak ve öğretmek yasaklandı" diyerek anılarını anlattı. Arapça dersi almak için hoca ve kitap bulamadığını aktarak Karaman, "Peki genel durum böyle iken Elmalılı M. Hamdi Yazır'a Kur'an tefsiri, Mehmed Akif'e de Kur'an tercümesi vazifesini kim, niçin verdi?" sorusunu şöyle cevapladı:
İşte Karaman'ın yazısının ilgili kısmı:
ELMALILI HAMDİ YAZIR'A KUR'AN TEFSİR ETTİREN KİM?
Elmalılı Hamdi Yazır'ın Kur'an-ı Kerim Tefsiri, Buhari-i Şerif'in ve dini kitapların Türkçeye çevrilerek yayınlanması; 1. Meclis'in “sarıklıları” arasında sayılan Eskişehir Mebusu Abdullah Azmi Efendi'nin meclise verdiği 21.02.1341 tarihli takrir ile mümkün olabilmiştir.
PARAYI MUSTAFA KEMAL ATATÜRK MÜ ÖDEDİ?
10 Ekim 1925 tarihini taşıyan orijinal belgeye göre Diyanet İşleri Başkanlığı'nca, Mehmed Akif ve Elmalılı Hamdi Yazır'a, hizmetlerine karşılık biner lirası peşin olmak üzere 6 bin lira ödeme yapılacağına dair Beyoğlu 4. Noteri'nde yapılan, altında Mehmed Akif ve Elmalılı Hamdi Yazır'ın yanı sıra Diyanet İşleri Riyaseti adına Aksekili Ahmed Hamdi Efendi'nin imzaları bulunan sözleşme vardır. Yani parayı Diyanet ödemiştir. (Kadir Çandarlıoğlu, Belgelerle Gerçek Tarih).
MUSTAFA KEMAL ATATÜRK NEDEN KUR'AN TERCÜME ETTİRMEK İSTEDİ?
M. Kemal'in Kur'an'ı başkalarına tercüme ettirmek istemesinin asıl sebebini ise iki tanıktan dinleyelim:
1932-1933 yıllarında Ankara'da görev yapan ABD Büyükelçisi Charles H. Sherrill'in hazırladığı ve Atatürk'ün kendi ağzından dinle ilgili görüşlerini içeren rapor ilk kez Toplumsal Tarih dergisinde araştırmacı yazar Rıfat N. Bali'nin hazırladığı yazıda yayımlandı. Konumuzla ilgili kısım şöyle:
“Bu sözlerim Kur'an'ın Arapçadan Türkçeye tercüme edilmesi için nasıl ve neden telkinde bulunduğu konusunda konuşmasına sebep oldu ve bu mevzuda yepyeni bir ufuk açtı. Türk halkının uzun zamandan beri ezberden okuduğu bazı Arapça duaların gerçek manasını anladığı zaman tiksineceğini söylüyor. Kur'an'dan alınan bir Arapça bölüm okudu (Tebbet suresini okumuş). Bu duada (surede) Hz. Muhammed amcası ile amca kızının yaptıkları bir şeyden ötürü cehenneme gitmeleri için beddua eder. ‘Düşünen bir Türk'ün böylesi bir duayı okumaktan elde edeceği dini ilhamı veya dine ilgi göstermesini tahayyül edebilir misin?' dedi. Bu fikrini geliştirdikçe ben de gitgide Kur'an'ın Türkçe okunmasını teşvik etmesinin sebebinin Kur'an'ın Türkler arasında gözden düşmesi olduğu neticesine varıyorum” (Radikal, 06/09/2006).
Kâzım Karabekir Paşa'dan:
“…Ziyafete M. Kemal Paşa da, ben de davet edilmiştik. Vekillerden kimse yoktu. Hayli geç gelen M. Kemal Paşa Heyet-i Ilmiye'nin şimdiye kadarki mesaisi ile ilgili görünmeyeni ‘Kur'ân'ı Türkçeye aynen tercüme ettirmek' arzusunu ortaya attı. Bu arzusunu ve hatta mücbir (zorlayıcı) olan sebebini başka muhitlerde (çevrelerde) de söylemiş olacaklar ki, o günlerde bana Şeriye Vekili Konya Mebusu Hoca Vehbi Efendi vesair sözüne inandığım bazı zatlar şu malûmatı vermişlerdi: “Gazi M. Kemal, Kur'an-ı Kerim'i bazı İslâmlık aleyhtarı züppelere tercüme ettirmek arzusundadır. Sonra da Kur'an'ın Arapça okunmasını namazda dahi men ederek bu tercümeyi okutacak. O züppelerle de işi alaya boğarak aklınca Kur'ân'ı da İslâmlığı da kaldıracaktır. Etrafında böyle bir muhit kendisini bu tehlikeli yola sürüklüyor.”
(Yani M. Kemal'in bir meal -tefsir değil- yaptırmak istemesiyle, Meclisin de ondan bağımsız olarak bir tefsir/meal yapımı için takrir vermesi ayrı şeylerdir.)
“Bazı yeni simalardan da bahsettikleri gibi bu akşam da bu fikre mumaşaat eden (beraber olan) bazı kimseler görünce bu tehlikeli yolu önlemek için M. Kemal Paşa'ya şöyle cevap verdim:
“Devlet reisi sıfatıyla din işlerini kurcalamaklığınız içerde ve dışarıdaki tesirleri çok zararımıza olur. İşi alâkadar makamlara bırakmalı. Fakat rastgele, şunun bunun içinden çıkabileceği basit bir iş olmadığı gibi kötü politika zihniyetinin de işe karışabileceği göz önünde tutularak içlerinde Arapçaya ve dinî bilgilere de hakkıyla vakıf değerli şahsiyetlerin de bulunacağı yüksek ilim adamlarımızdan mürekkep bir heyet toplanmalı ve bunların kararına göre tefsir mi, tercüme mi yapmak muvafıktır, Ona göre bunları harekete geçirmelidir.
"DİN ADAMLARINA NE LUZÜM VAR?"
M. Kemal, “Din adamlarına ne lüzum var? Dinlerin tarihi malûmdur. Doğrudan doğruya tercüme edivermeli…” fikrini ortaya atınca buna karşı şöyle konuştum:
“Müstemlekeleri (sömürgeleri) İslâm halkıyla dolu olan bu milletler kendi siyasî çıkarlarına göre Kur'ân'ı dillerine tercüme ettirmişlerdir. İslam dinine ve Arap diline hakkıyla vakıf kimselerin bulunamayacağı herhangi bir heyet bu tercümeyi, meselâ Fransızcadan da yapabilir. Fakat bence burada Maarif (öğretim ve eğitim) programımızı tespit etmek için toplanmış bulunan bu yüksek heyetten vicdanî olan din bahsinden değil, ilim cephesinden istifade hayırlı olur. Kur'an'ın yapılmış tefsirleri var, lazımsa yenisini de yaparlar. Devlet otoritesini bu yolda yıpratmaktansa millî kalkınmaya hasretmek daha hayırlı olur.”
MUSTAFA KEMAL ATATÜRK: EVET KARABEKİR... KUR'AN'I TERCÜME ETTİRECEĞİM
M. Kemal Paşa, beyanatıma karşı hiddetle bütün zamirlerini (içyüzünü) ortaya attı: “Evet Karabekir! Arap oğlunun (haşa Peygamberimizin) yavelerini (saçmalıklarını/ yalanlarını) Türk oğullarına öğretmek için Kur'ân'ı Türkçeye tercüme ettireceğim. Ve böylece de okutacağım. Ta ki budalalık edip de aldanmakta devam etmesinler…”
Kaynaklar: Kâzım Karabekir, Kâzım Karabekir Anlatıyor, Yayına Hazırlayan: Uğur Mumcu, Tekin Yayınevi, Ankara 1993, sayfa 93, 94. M. Armağan, Karabekir'in Gözüyle Kurtuluş Yılları (1922-1933) Kızıl Pençe, İst. 2013, s. 101-103)