GÜNCEL
''Dünya üzerinde beni kurtaracak bir Müslüman yok mu?''
**Türk aktivistler, ABD'de tutuklu bulunan Afiye Sıddıki'nin kardeşi Fevziye Sıddıki ile röportaj yaptı.
**Fevziye, röportajda kardeşi Afiyet'in mahkemede 'Dünya üzerinde beni kurtaracak bir Müslüman yok mu?' dediğini aktardı.
Türk aktivist Tülay Gökçimen ABD'de tutuklu bulunan ve bu yılın başında Türkiye'de gündeme gelen Afiyet Sıddıki'nin kardeşi Fevziye Sıddıki ile görüştü.
Fevziye Sıddıki, bu görüşmede, kardeşi Afiyet'in mahkemede "Dünya üzerinde beni kurtaracak bir Müslüman yok mu?" dediğini aktardı.
Human Movie Team yardım kuruluşu için yapılan röportaj yakında, ilgili platformda yayınlanacak.
CIA tarafından kaçırılıp işkence yapılmıştı!
İşte tarih tarih Afiyet Sıddıki'nin hikayesi...
Hayrettin Karaman'ın Arapça bir mektupla kendisine ulaştırılan Afiyet Sıddıki'nin hikayesini, dünkü köşe yazısında aktarmasıyla gündeme gelen Pakistanlı bilim insanı Sıddıki, yazıyı okuyan herkesin yüreğini dağladı. Afiyet Sıddıki'nin hikayesini öğrenen binlerce kişi sosyal medyada konuya ilişkin paylaşımlar yaptı.
2003 yılında Pakistan'da CIA tarafından yakalandığı ve 2008 yılında mahkemeye çıkarıldığı günden beri "Afiyet Sıddıki" konusunu takip eden TIMETURK'un ilgili tarihlerden itibaren yayınladığı haberleri derledik. İşte konuyu yakından izleyen isimlerin ulaştırdığı bütünle Afiyet Sıddıki'nin yaşadıkları...
AFİYET SIDDIKİ KİMDİR?
Amerikan İstihbarat Teşkilatı CIA'in hedef aldığı Afiyet Sıddıki'nin hikayesi ilk kez 2005 yılında karşımıza çıktı. Onu tanımamıza sebep olan isimse Karaman'ın da yazısında işaret ettiği (ve Taliban'a esir düştükten sonra Müslüman olmasıyla dikkat çeken) İngiliz Gazeteci Yvonne Ridley. Ridley'in Sıddıki'ye ulaşmasını sağlayan kişiyse tıpkı onun gibi hedef alınan ve Bagram Hapishanesine kapatılan Pakistan asıllı İngiliz vatandaşı Moazzam Begg.
Türk kamuoyu Moazzam Begg'i 2014 yılında İngiltere'de görülen bir davayla tanıyor. Begg'in yargılandığı davanın Türkiye'de bilinmesinin sebebiyse mahkeme önünde yapılan bir konuşma. Söz konusu konuşma Yunan kökenli Müslüman vaiz ve davetçi Hamza Tzortzis tarafından yapılmış, Türkçe'ye tercüme edilmesiyle Türk kullanıcılar tarafından da Youtube'da milyonlarca kez izlenmişti. (Videoya ulaşmak için TIKLAYINIZ)
YAN HÜCREDEN GELEN ÇIĞLIK SESLERİ
CIA tarafından 2002 yılında (Afganistan'daki ABD güçlerinin kontrolünde) Bagram Hapishanesine kapatılan Muazzam Begg, son olarak bulunduğu Guantanamo Hapishanesi'nden çıkıp vatandaşı olduğu İngiltere'ye döndüğünde (2005) günlükler yayınladı. Begg'in günlüklerinde yer verdiği bir ayrıntıysa Yvonne Ridley'in dikkatini çekmişti. Yan hücrede bulunan "650 numaralı" mahkum. Günlüklerinde bu kadın mahkumun çığlık seslerinin kendisine yapılan işkenceleri dahi unutturduğunu yazan Muazzam Begg, şu ayrıntılara yer veriyor: "650 numaralı mahkum, işkence, tecavüz ve dayağa maruz kalan; tek kadın olması sebebiyle tuvalet ihtiyacını da erkekler tuvaletinde ve onların önünde gidermek zorunda kalan biriydi."
NE ZAMAN ve NEREDE KAÇIRILDI?
Yvonne Ridley, okuduklarının ardından "650 numaralı mahkuma" ulaşmak istiyor ve onun hakkında araştırma yapıyor. Ulaştığı bilgiler (2005) şu şekilde: "Bu mahkum, en küçüğü bir aylık, en büyüğü dört yaşında üç çocuk sahibi; annesini ziyaret etmek amacıyla Karaçi'den İslamabad'a yolculuk yapmak üzere havaalanına gittiği sırada (2003) ortadan kaybolan Pakistanlı Doktor Afiyet Sıddıki." Kimse o tarihten sonra ona ne olduğunu bilmiyor. Fakat Ridley, Amerikan basınında bu kadının Pakistan polisi tarafından tutuklanarak ABD güçlerine teslim edildiğine dair bir-iki habere rastlıyor.
AKTİVİSTLER HAREKETE GEÇTİ
O dönemde Ridley'in ulaştığı bilgilerle harekete geçen aktivistler, İslamabad'daki Yüksek Mahkemeye başvuruda bulunularak, Pakistan hükümetinin Doktor Afiyet Sıddıki hakkında araştırma yapması ve gerekli her türlü bilgiyi halka vermesi için bir dava açtı.
ABD, AFİYET SIDDIKİ'Yİ NEYLE SUÇLUYOR?
1972 Karaçi doğumlu Afiyet Sıddıki'nin CIA tarafından kaçırılıp, ABD hükümetince hedef olmasının sebebiyse (ne o zaman ne de şimdi ispatlanamayan) El Kaide ile ilişki suçlaması. Suçlamaya ilişkin net olarak delillendirilemeyen dayanak, Sıddıki'nin ABD'de kullandığı posta kutusunun El Kaide tarafından da kullanıldığı iddiası. Bir diğeriyse 11 Eylül olaylarını planlayan isim olduğu belirtilen Khalid Sheikh Mohammed'in sorgu sırasında Afiyet Sıddıki'nin adını söylediği iddiası. Google'da yer alan bilgilere göre Afiyet Sıddıki 2002 yılında ilk eşi Amjad Mohammed Khan'dan boşanıyor. Hayrettin Karaman'ın kendisine ulaştırılan mektupta Khan'ın "Sıddıki'nin bilimsel çalışmalarını ABD'ye sızdırdığı" belirtiliyor. Karaman'ın yazısında boşanma sebebi olarak bu gösterilirken; Khan, ABD basınına Sıddıki karşıtı demeçler veriyor. Eski karısının "aşırı görüşleri olan biri" olduğunu iddia ediyor.
Afiyet Sıddıki, 2003 yılında CIA tarafından kaçırılmadan önce bir başka evlilik yapıyor. Evlendiği kişiyse Ammar al-Baluchi. Baluchi'nin, 11 Eylül'den sorumlu tutulan isim Khalid Sheikh Mohammed'in yeğeni olduğu belirtiliyor. Bu kesin olarak doğrulanamasa da bilinen bir diğer gerçek Sıddıki'nin kaçırıldığı 2003 senesinde Baluchi'nin de ortadan kaybolduğu. Sonrasında öğreniliyor ki aynı sene Ammar al-Baluchi de ABD tarafından kaçırılmış ve Guantanamo hapishanesine kapatılmış. Sonrasında Baluchi'den haber alınabilen tarih ilk olarak 2006 oluyor.
AFİYET SIDDIKİ NASIL BİRİYDİ?
Dr. Sıddıki'yi tanıyanlar ve onun kişiliği hakkında açıklamalarda bulunanlar özellikle İslam dünyasında yaşananlara ilişkin aktif tutumundan söz ediyorlar. Okuduğu Massacuhuets Institute of Technology'de öğrenciyken yerel hapishanelerdeki Müslümanlara Kur'an ve diğer İslami kitaplar vermek için organizasyonlar düzenlediği; kampüste de çok aktif olduğu ve Boston Magazine'de çıkan bir haberde kendisine yer verildiği belirtiliyor. Bu haberde Sıddıki'nin okulda insanları İslam hakkında bilgilendirmek için harcadığı çabadan söz ediliyor; bazı cümleleri aktarılarak "O, insanları İslam'a kazandırmak için açılan standlarda dava masasının nasıl işletileceğini de gösterdi" ifadeleri kullanılıyor.
Bosnalı yetimler için düzenlenen organizasyonlarda söz aldığı, bir keresinde bir camide yaptığı konuşmada "Burada kimin birden fazla botu var?" dediği, kalkan ellere "Bosna'da kış yaklaşıyor, öyleyse onların hepsini bağışlayacaksınız" cevabı verdiği belirtiliyor.
Öte yandan Pakistanlı Sıddıki'nin Muhammed Ali Cevher'in yeğeni olduğu da o sırada basında yer alan haberlerden biri. Muhammed Ali Cevher, Birinci Dünya Savaşı sırasında Pakistan'da kurulan Hilafet Hareketi'nin kurucu isimlerindendi. Bu hareket sayesinde toparlanan maddi yardımlar, Osmanlı'ya destek için İstanbul'a iletiliyordu. (Konuya ilişkin haber için TIKLAYINIZ)
2008'DEKİ MAHKEME
Sıddıki, 2008 yılında Afganistan'da görev yapan ABD'li askerleri öldürme teşebbüsü sebebiyle Bagram Hapishanesi'nden ABD'ye gönderildi. Pakistanlı Doktorun, Viyana ve Cenevre Antlaşmaları'na aykırı olarak davasının ilk gününe kadar konsolosluğa erişimi engellendi. 6 Ağustos 2008 tarihinde New York'ta mahkemeye çıkarıldığında zor yürüdüğü açıkça görülen Afiyet Sıddıki'nin silahla yakın mesafeden yaralandığı avukatı tarafından açıklandı.
Afiyet Sıddıki, duruşma sırasında 2003'ten beri herhangi bir kanuni temsilcisi olmadan zorla tutulduğu gizli hapishanelerden, gördüğü işkencelerden ve çocuklarından haber alamamasından söz etmek istedi. Fakat hakim, bu olayların davayla alakalı olmadığını söyleyerek Sıddıki'yi susturdu. Pakistanlı Doktorun anlattıklarını dinlemek istemeyen bu hakim, Türkiye kamuoyu tarafından tanınan isim Richard Bermen. Bermen, 2014 yılında FETÖ'nün davetlisi olarak İstanbul'a gelen, 2016'daysa Halk Bankası eski Genel Müdür Yardımcısı Mehmet Hakan Atilla'nın yargılandığı davanın yargıçlığını yapan ismin ta kendisi.
Dava sırasında konuşan ABD askerleri, Sıddıki'nin 2003 yılında Pakistan'da olduğunu, 17 Temmuz 2008'de Afganistan'ın Gazni eyaletinde yerel güvenlik güçleri tarafından yakalanarak kendilerine teslim edildiğini iddia etti. FBI raporlarını kaynak gösteren askerler, 5 yıldır kayıp olduğu ve Bagram ile Guantanamo Hapishanelerinde kaldığını kabul etmediklerini söyledi.
FBI tarafından görevlendirildiklerini belirten askerler, 17 Temmuz 2008 tarihinde Sıddıki'yi teslim almak üzere gözaltı merkezine gittiklerini, Sıddıki'nin tutuklu bulunduğu odada perdenin arkasından üstlerine atlayıp silahlardan birini ele geçirdiği ve ateş etmek niyetiyle silahı onlara doğrulttuğunu söyledi. Askerlerin atladığı gerçek, bulundukları duruşma öncesinde kendilerinin Sıddıki'yi yakın mesafeden ve göğsünden vurduklarıydı. Söz konusu duruşmada Sıddıki hakkındaki somut suçlama işte bu "saldırı girişimi" iddiasıydı. Savcı Michael Garcia, yakalandığı sırada Afiye Sıddıki'nin üzerinden bomba yapım kılavuzları ve ABD'deki bazı önemli binalarla ilgili belgeler çıktığını ileri sürdü. Fakat bunlar da doğrulanamadı. Sıddıki'nin ortaya çıktığı bu tarih, Türk basınında da "Afiyet Sıddıki, Afganistan'da yakalandı. ABD askerlerine ateş açtı ve mahkemeye çıkarıldı" şeklinde yer aldı. Fakat yine basının atladığı ayrıntı Sıddıki'nin 2003'ten beri kayıp değil, önce Bagram sonra Guantanamo Hapishanelerine kapatılarak işkence gördüğüydü. Özetle 2008'de yakalanma gibi bir durum da ne kadar gerçek sorgulanmalı.
Sıddıki'nin avukatı Elaine Whitfield Sharp ise iddiaları 'uydurma hikayeler' diye niteledi. Whitfield Sharp, müvekkilinin yakalanmadan önceki birkaç seneyi yasadışı örgütlerle bağlantı içinde geçirdiği iddiasını reddetti.
Duruşma sonrası basın açıklaması yapan Fevziye Sıddıki kardeşinin masum olduğunu ve 2003 ila 2005 yılları arasında ortadan kaybolduğunu, yeğenlerine de ulaşılamadığını söyledi. Pakistan Uluslararası İnsan Hakları Örgütü, Dr. Afiyet Sıddıki'nin 5 yıldır tutuklu olduğunu ve ağır işkencelerden geçtiğini açıkladı. Örgüt, Bagram ve Guantanamo'dan salıverilen Pakistanlı esirlerin Dr. Afiyet'e bu esir kamplarında rastladıklarını bildirdi.
Olaylar Türkiye'de de ses getirdi. Yaşananlara tepki gösterilen bazı köşe yazıları yazıldı ve konuya ilişkin MAZLUMDER'de "650 Numaralı Esir DR. AFİYET SIDDIKİ Serbest Bırakılmalıdır!" başlıklı basın açıklaması yapıldı.
Dr. Afiyet Sıddıki'nin kız kardeşi Dr. Fevziye Sıddıki (Fowzia Siddiqui)
“AKIL SAĞLIĞI YERİNDE DEĞİLDİR” KARARI ALINMAK İSTENDİ
Duruşmayı takip eden tarihlerde hakim Richard Bermen, Sıddıki'nin akıl sağlığının yerinde olmadığını ve “çocuklarıyla ilgili halisünasyonlar gördüğünü” belirterek tedavi edilmesi gerektiğini söyledi. ABD kanunlarına göre, 'ruhsal durumu bozuk' olanlar yargılanamıyor ve akıl hastanesine yatırılıyor.
“YA KUR'AN'A BASARSIN YA DA…”
Afiyet Sıddıki'nin dosyasını yakından takip eden Pakistanlı Senatör Talha Mahmud, 29 Kasım 2009'da TIMETURK'e yaptığı açıklamada, geçen yıl Sıddıki'yi hücresinde ziyaret ettiğini, sağlık durumun iyi olmadığını, kaldığı hücrenin kapısının demir parmaklıklardan oluştuğu ve bu hücrede olan tuvaletin ve banyonun herkes tarafından görüldüğünü söyledi. Afiyet Sıddıki'nin Kur'an-ı Kerim hafızı olduğunu ve hücresinde günü sık sık Kur'an okuyarak geçirdiğini söyleyen Talha Mahmud, Amerikan askerlerinin Sıddıki'ye yaptıkları işkenceleri de aktardı. Mahmud, ABD askerlerinin Sıddıki'ye "ya Kur'an-ı Kerim'e basıp tuvalete gidersin ya da seni çırıl çıplak soyarız" dediğini aktardı.
2010'DA 86 YIL HAPSE MAHKUM EDİLDİ
38 yaşındaki Sıddıki, 23 Eylül 2010 tarihinde Manhattan'daki ABD Bölge Mahkemesi'nde görülen davada 86 yıl hapse mahkum edildi. Bu kararın gerekçesiyse ABD askerlerine ateş açtığı iddiasıydı. Sıddıki, burada da askerlere ateş etmediğini, 2003'te kaçırıldığını ve işkenceye uğradığını belirterek yaşadıklarını anlatmak istedi. Fakat hakim Richard Bermen, Sıddıki'yi yine dinlemedi.
Mahkemeyi takip eden isimlerden Ebu Sabaya karşılaştığı manzarayı şu şekilde anlatıyor:
"Afiyet'i kefalet duruşması için mahkemde gördüğümde afalladım. Sol taraftaki kapı yavaşça açıldı ve içeriye zayıf, aksayan ve bitmiş bir kadın, kafasını zar zor dik tutarak tekerlekli sandalye üzerinde girdi. Üzerinde Guantanamo-tarzı turuncu hapishane üniforması ile güçsüz kafasında kemikleri görünen, kollarını örtmesi için aşağıya salınan beyaz bir başörtüsü vardı. (Hapishane üniforması kısa kollu.) Avukatları çabucak etrafına oturdular ve duruşma başladı. Avukatı onun durumunu anlatmaya başladığından neden bu kadar mutsuz ve umutsuz olduğunu daha iyi anlamaya başladım: ABD gözaltından tutulurken beyin hasarı oluştu. Böbreklerinden biri gözaltındayken alındı. Yine gözaltında bağırsaklarının bir kısmı alındığı için yediklerini sindiremiyor. Silahla vurulmasından sonra alındığı ameliyattan kaynaklan yara izleri ve dikişleri halen tam olarak iyileşebilmiş değil. Tüm vücudunu baştanbaşa kaplayan göğsünde büyük bir yara var. Tüm bunlarla birlikte Afganistan'daki üstün körü ameliyattan kaynaklanan "sürekli karın acısı" yaşıyor. Ona verilen tek ilaç hafif baş ağrısı ilacı ve gözaltındayken doktor kontrollerine gitmiyor ya da onu görmeye doktor getirmiyorlar."
İNGİLİZ GAZETECİ YVONNE RIDLEY: ABD ASKERLERİNİN ANLATTIKLARININ TAMAMI YALAN
2010'daki mahkemeden iki hafta önce konuyu takip eden ve dünyaya duyuran isim olan Yvonne Ridley, bu sürecin ve ABD askerlerinin yalan beyanlarının o basın açıklamasından sonra geniş şekilde ABD basınında yer aldığını söyledi. Ridley, kaleme aldığı yazıların birinde konuya ilişkin şu ifadeyi kullanıyor: "Tüm bunlar tesadüf mü? Belki, ancak eğer FBI Amerikan medyasına dağıttıkları öküz saçmalıklarına inanacağımızı sanıyorlarsa gerçekten gidip hayal dünyasında (La La Land-Los Angeles) yaşasınlar."
2018 yılında takas iddiaları gündeme geldi. Zaman zaman Pakistanlı yetkililerden açıklamalar gelse de İngiliz Gazeteci Yvonne Ridley, konuya ilişkin kaleme aldığı bir yazıda (Haziran 2018) takasın bizzat Pakistan İstihbaratı tarafından engellendiğini öğrendiğini duyurmuştu.
2018'DE YAŞANANLAR?
Geçen senenin ortalarında Pakistanlıları sokağa dökecek bir haber geldi. Habere göre Afiyet Sıddıki, Teksas'ta kaldığı hapishanede hayatını kaybetmişti. Haberin duyulması üzerine Pakistan'dan hareket eden özel bir danışman, hapishaneye ulaşıp Dr. Sıddıki ile iki saatlik bir görüşme gerçekleştirdi ve haber yalanlandı.
Ridley, bu haber çıkmadan önce Taliban ile iletişimini kullanarak, örgütün elindeki Amerikan askeri Robert Bergdahl ile Sıddıki arasında bir takas gerçekleştirmeye çalıştığını fakat bunun hayata geçirilemediğini anlattı. Bu esnada Ridley, sıklıkla Afganistan ve Pakistan'a ziyaretlerde bulunuyor ve Taliban'la ABD arasında her iki esirin de hayatta olduğuna dair kanıtlar taşıyarak iletişimi sağlamaya çalışıyordu. Ancak süreç devam ederken Taliban'la yaptığı ve tarihini vermediği bir görüşme sırasında örgütün kendisine "takasın iptal olduğunu" söyleyerek hiçbir açıklama yapmadığını belirtti. Ridley, bu haberi aldığında çok öfkelendiğini ve riskli bir harekette bulunarak karşısındaki isimlere sesini yükselttiği anlattı. Bir süre sonraysa Taliban'dan cevap geldiğini ve olayın içeriğini öğrendiğini belirterek şunları yazdı:
"Sonunda, onca sessizliğin ardından Taliban'ın cevabı geldi. Pakistan İstihbaratı, ISI, Afgan Talibanı ile yaptıkları görüşmeler sırasında takastan haberdar olmuş, sebebi hakkında kesin bilgiler vermemekle birlikte Dr. Sıddıki'nin kesinlikle serbest kalmaması gerektiğini, zaten Pakistan'a dönebilse birkaç gün içinde öldürülmüş olacağını belirtmiş. Sebebini sorduğumda, Afganlar olarak Pakistan Gizli Servisi'ni ciddiye aldıklarını ve Molla Ömer'in bu kadar adaletsiz bir takasa neden razı olduğunu anlamadıklarını söylediler. O an bilmediğim ise Molla Ömer'in vefatının üzerinden birkaç ay geçtiği ancak kamuoyunun bir yıl daha bu ölümden haberdar olmayacağıydı. Bir süre kendi aralarında konuştuktan sonra tercüman bana şunları söyledi: "Birçok savaşçımız çatışmalarda yaralandı ve ISI onları Pakistan'da tedavi etmeyi kabul etti. Onların yardımı olmasa şu an çok daha zor koşullarla cebelleşiyor olurduk. Onlara ihtiyacımız var. Şeyh Usame'yi teslim etmeyerek Amerika'ya kafa tuttuğumuzda bir ülkemiz vardı. Biz savaş istemedik, onu bize Amerika getirdi. Ülkemizi geri alıncaya kadar 2001'de olduğumuz kadar güçlü değiliz. Anlıyorsunuz umarım." Kalktım, rehberimle birlikte oradan ayrıldım. O tarihten sonra Taliban ile tekrar görüşmedim. Müsait olduğum ilk anda da Amerikalı kaynağıma anlaşmanın yattığını bildirdim. Doğal olarak büyük bir hayal kırıklığı oluştu ama neden yattığını açıkladığımda şaşırdılar. Ancak neden sonra Amerikan yetkililer esir askere karşılık 5 üst düzey Taliban yetkilisini teklif ettiler. Bu 5 üye şu an Katar'da yaşıyor. Güvenilir bir kaynağım, eğer kendilerinin yerine Dr. Sıddıki'nin serbest bırakılma ihtimali olduğunu bilseler, Guantanamo'da kalmayı tercih edeceklerini söyledi. Pentagon aslında Bergdahl evine dönebildiği için gayet mutluydu ancak Dr. Sıddıki takas edilemediği için ödemeleri gereken ağır bedel onları kızdırmıştı."
KONU ŞU ANDA NEDEN GÜNDEMDE?
Türkiye basınında dün Hayrettin Karaman'ın yazısıyla tekrar hatırlanan Dr. Afiyet Sıddıki'nin tekrar gündeme gelmesinin sebebiyse Pakistanlı doktorun ülkesine döneceğine ilişkin dedikodular. Afiyet Sıddıki'nin mücadelesi ve başına gelenler, Pakistanlı her ailenin evinde bilinen, zaman zaman konuşulan, yakından takip edilen bir konu. Henüz resmi hiçbir doğrulanma yapılmasa da Sıddıki'nin eve döneceğine ilişkin haber Pakistanlı oyuncu Hamza Ali Abbasi tarafından Twitter'da paylaşıldı. Abbasi, bir hafta önce 15 Mart 2019 tarihinde yaptığı paylaşımda şu ifadeleri kullandı: "Dr. Aafia Siddiqui yakında evde olacak."
PEKİ BU HABERİN ARKASINDA NE VAR?
Sıddıki'nin eve dönme ihtimali Pakistan yönetimiyle doğrudan ilgili değil. Konunun mihenk taşını Katar'da devam eden ABD-Taliban barış görüşmeleri oluşturuyor. İddialara göre Taliban, ABD'ye serbest bırakılması için 10 kişilik bir isim listesi ulaştırdı. Bu arada Pakistan'ın Houston'daki başkonsolosu, kasım ayında cezaevinde ziyaret ettiği Dr. Afiyet Sıddıki'den bir mektup alarak, Pakistan lideri İmran Khan'a ulaştırmıştı.
İngiliz gazeteci Yvonne Ridley'in (yukarıda yer verdiğimiz) Haziran 2018'deki açıkladıkları Kasım 2018'de Afiyet Sıddıki'nin kız kardeşi tarafından doğrulandı. İmran Han'ın başbakan seçilmesinden sonra yine Kasım ayında Pakistan basınına açıklamalarda bulunan Afiyet'in kız kardeşi Fevziye Sıddıki "Afiye Sıddıki'nin serbest bırakılmasından sadece birkaç imza uzaklıktayız" açıklamasında bulundu. ABD'nin daha önce esir-takası teklifinde bulunmasına karşın Pakistan Hükumetinin bunu önemsememesinden yakındı ve Pakistan'ın ABD tarafından sunulan bir teklifi geri çevirdiğini belirtti. Haber Türkçe olarak 10 Kasım 2018'de Asya'nın Sesi sitesinde yer aldı.
Kamptaki tüm esirler, işkence altında onun çığlığını duyunca acılarını unuttu
Sömürgecilik ve kölelik dönemi geriye dönülemeyecek şekilde sona erdi deniyor. Ancak ABD denen haydut dev sayesinde Somali?den, Irak?a oradan Afganistan?a, Pakistan?a hatta Guantanamo?ya kadar olup bitenler, bu düşünceyi geçersiz kılıyor. Aslında değişen sadece emperyalizmin rengi. Bütün dünya, Guantanamo?nun 21. yüzyılda insanoğlunun alnında bir utanç lekesi olarak durduğu konusunda hemfikir. Oysaki bir kaç insan hakları örgütü hariç bu konuda kimse sesini yükseltemiyor. İnsan hakları örgütlerinin sesleri de Amerika?nın çıkardığı gürültüler, tank paletleri ve savaş uçaklarının gürültüsü arasında eriyip gidiyor.
Raporlar, farklı etnik kökenlerden olan Guantanamo mağdurlarının %74?ünün Pakistan, %14?ünün ise Afganistan güçleri tarafından tutuklanarak ABD ve müttefiklerine teslim edildiğini, bu yaptığının karşılığı olarak her iki ülkenin milyonlarca dolar para aldığını ortaya koyuyor. Geri kalan tutuklular ise diğer dünya devletleri tarafından tutuklanarak Amerikan güçlerine teslim edilmiş. Pakistan istatistik kaynakları, Müşerref rejiminin el-Kaide örgütüne mensup olduğu iddiasıyla en az 750 kişiyi Amerikan güçlerine teslim ettiğini kaydediyor. Bu suçlamayla tutuklananlar arasında farklı etnik kökenden çocuk, kadın ve yaşlıların da bulunduğu insanlar var.
ACILARI UNUTTURAN ÇIĞLIK
Muzam (Moazzam) Begg adlı İngiliz vatandaşı, 2002 yılında Pakistan topraklarında yakalandıktan sonra ABD'ye teslim edilerek Afganistan'daki Bagram üssüne nakledilmiş. Amerikan güçleri nakledildiği üsde bu İngiliz vatandaşına olmadık işkenceler yapmışlar. Ancak duyduğu bir çığlıktan sonra kendisine yapılan işkenceleri unutmuş. Daha sonra gecenin karanlığını bir alev topu gibi yaran ancak kulak veren kimsenin çıkmadığı bu çığlığın nereden geldiğini öğrenmiş. Çığlığın sahibi, üsde çeşitli işkence, tecavüz, dayak, hakarete uğramakta olan tek kadın tutukluymuş. Ayrıca bu kadın tutuklu, tuvalet ihtiyacını herkesin gözü önünde, erkekler tuvaletinde gidermek zorunda kalıyormuş. Adı da 650 no'lu tutukluymuş.
YVONNE RİDLEY KİMLİĞİNİ TESPİT ETTİ
Muzam Begg bu konunun ayrıntılarını Guantanamo Hapishanesi?nden çıkıp vatandaşı olduğu İngiltere?ye dönmesinin ardından 2005 yılında yayınladığı günlüklerinde anlatıyor. Kitapta yazılanlar, Afganistan?da Taliban?ın elinde rehin kalıp daha sonra Müslüman olan meşhur gazeteci Yvonne Ridley?i harekete geçirerek bu kadın tutukluyu bulup onunla tanışmaya teşvik ediyor. Ridley, bu yalnız ve gariban kadının kimliği hakkında araştırma yaptıktan sonra onun, en küçüğü bir aylık en büyüğü dört yaşında olan üç çocuğuyla birlikte Karaçi?den İslamabad?a yolculuk yapmak üzere havaalanına gittiği sırada 2003 yılında ortalıktan kaybolan Pakistanlı Doktor Afiyet Sıddıki olduğunu öğreniyor. Kimse o tarihten sonra ona ne olduğunu bilmiyor, sadece Amerikan basınında bu kadının Pakistan polisi tarafından tutuklanarak Amerikan güçlerine teslim edildiğine dair bir habere rastlıyor.
BİLİNCİNİ KAYBETTİ, SAHİPSİZ KALDI
1972 yılında Karaçi?de doğan Doktor Afiyet Sıddıki, tıp eğitimini Amerika?da gördü. Eğitimini tamamladıktan sonra ülkesine geri döndü. Başörtüsü taktığı söyleniyor. El-Kaide ile ilişkisinin olduğu şüphesi bulunmakla birlikte şu ana kadar bu konuyla ilgili hiçbir şey ispat edilemiyor. Kendisine yöneltilen en büyük suçlama, ABD'de kullanmakta olduğu posta kutusunun daha sonra el-Kaide üyeleri tarafından kullanılması.
Dr. Afiyet Sıddıki?nin Bagram üssünde maruz kaldığı işkencelerden dolayı bilincini kaybettiği söyleniyor. Şimdi öyküsü gün yüzüne çıkınca kimsenin onu aramadığı ve Amerika cehenneminden kurtarmaya çalışmadığı belirtiliyor. Ancak bazı insan hakları örgütleri ve gazetecilerin Sıddiki'nin serbest bırakılması, kendisini tutuklayanların yargılanarak uluslararası polise teslim edilmesi yönünde çağrılarda bulunduğu biliniyor.
Ya Kur'an'a basarsın ya da seni soyarız!
Dr. Afiyet Sıddıki’ye inanılmaz işkence. Amerikan askerleri Afiyet’e ya Kur’an-ı Kerim’e basarsın ya da seni çırıl çıplak yaparız diye eziyet ettikleri belirtildi.
Amerikan zindanlarında yıllardır çok ağır şartlarda yaşam mücadelesi veren Dr. Afiyet Sıddıki’ye inanılmaz eziyetlerin yapıldığı ortaya çıktı. Guantanamo ve Bagram başta olmak üzere birçok Amerikan esir kampından ağır işkenceler gören Dr. Afiyet’in hâlihazırda New York’ta bir hücrede olduğu ifade edildi.
Afiyet Sıddıki’nin dosyasını yakından takip eden Pakistanlı Senatör Talha Mahmud Timeturk’e yaptığı açıklamada, dünyanın bu insanlık dışı uygulamaya son vermesi gerektiği söyledi. Afiyet konusunun başta İslam ülkeleri olmak üzere tüm dünya için utanç verici olduğu belirten Senatör Mahmud, suçsuzluğu ispatlanan bu kadının derhal salıverilmesi gerektiğini açıkladı.
Talha Mahmud, geçen yıl Afiyet Sıddıki’yi New York’ta hücresinde ziyaret ettiğini belirtti. Sıddıki’nin sağlık durumun iyi olmadığını ifade eden Mahmud, bayan Sıddıki’nin kaldığı hücrenin kapısının demir parmaklıklardan oluştuğu ve bu hücrede olan tuvaletin ve banyonun herkes tarafından göründüğünü vurguladı.
Afiyet Sıddıki’nin Kur’an-ı Kerim hafızı olduğunu ve hücresinde günü sık sık Kur’an okuyarak geçirdiğini söyleyen Talha Mahmud, Amerikan askerlerinin Sıddıki’ye yaptıkları işkencenin birinde ona ya Kur’an-ı Kerim’e basıp tuvalete gidersin ya da seni çırıl çıplak yaparız dediklerini bildirdi.
Amerika’nın ünlü Massachuets Institute of Technology (MIT) üniversitesinin tıp fakültesinden mezun olan Dr. Afiyet Sıddıki 5, 7 ve 9 yaşındaki 3 çocuğuyla Pakistan’nın Karaçi kentindeki annesini ziyaret için ABD’den döndüğünde kaçırılmıştı. 2003 yılında kaçırılan Sıddıki’den ancak 2008 yılında haber alınabilmişti. Mahkemesi hala devam eden Sıddıki’nin serbest bırakılması için dünyanın birçok yerindeki sivil toplum örgütü kampanya düzenliyor.