TÜRKİYE
''Bu tren artık bu raydan çıkmaz''
-
Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Bu tren artık bu raydan çıkmaz. Bu çomaklar, bu tekeri yolundan alıkoyamaz. Geçti o alaca karanlık günleri, geçti o fetret devri" dedi.
ANKARA
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Cumhurbaşkanlığı Sarayı'nda düzenlenen ikinci "Muhtarlar Toplantısı"nda, 10 ilden gelen 382 muhtara hitap etti. Sözlerine, "milletin evine, Cumhurbaşkanlığı Sarayı'na hoşgeldiniz" diyerek başlayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, gelecek hafta da yine bir grup muhtarla bir araya geleceğini, yapılacak diğer toplantılarla 50 bin muhtarın tamamının Cumhurbaşkanlığı Sarayı'nda ağırlanacağını söyledi.
Siyasi hayatında, "muhtarlık" kavramının ayrı bir yeri ve anlamı olduğuna işaret eden Erdoğan, 1998'de İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olduğu dönemde Milli Eğitim Bakanlığınca tavsiye edilmiş bir şiiri okuduğu için hapis cezasına çarptırıldığını ve o dönemde kendisi için "Muhtar bile olamaz" dendiğini anımsattı. Bu ifadenin rastgele seçilmediğini, muhtarlığın seçimle, milletin iradesiyle gelinen bir görev olduğunu kaydeden Erdoğan, "Muhtarlıktan başlayan milletin tercihiyle görev alma silsilesi artık Cumhurbaşkanlığına kadar uzanıyor" dedi.
"Gücün yetiyorsa gel başbakan ol, olamıyorsun"
"Muhtar, belediye başkanı, milletvekili ne demektir, bunları bilmezler" diyen Erdoğan, milletin değerlerine, inancına, kültürüne, tarihine, kılığına kıyafetine savaş açanların demokrasiden, egemenlikten, eşitlikten ve özgürlükten söz etmeye hakkı olmadığını ifade etti.
Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Önce bunlara şunu söylememiz lazım, 'Siz millete saygı duymayı öğreneceksiniz, milletin tercihlerine saygı göstermeyi öğreneceksiniz'. 'Ne olacak köy muhtarı, ne olacak bu mahalle muhtarı' diyemezsin arkadaş, diyemezsin. 50 kişi de 100 kişi de 30 bin kişi de 20 milyon kişi de seçse seçilmiştir, saygı duyacaksın.
Bu aralar, ben 'başkanlık sistemi' diyorum, onlar 'diktatörlük' diyor. Daha düne kadar başkanlık sistemini savunanlar dahi ben bunu gündeme getirince 180 derece dönüp aksini söylemeye başladılar. Geçmişte tek parti döneminin Milli Şefi'ne itaati vatandaşlık borcu olarak görenler, şimdi kalkmış diktatörlükten bahsediyorlar. Bu nasıl bir diktatörlük ki ülkemizde faal durumda 87 parti var."
Erdoğan, 7 Haziran seçimlerine 31 partinin katılacağını, diktatörlükte bu kadar partinin seçime katılmasının mümkün olmadığını dile getirerek, şunları kaydetti:
"Bu ithamın bir türlü milletin yanında, milletin safhında olmayı beceremeyenlerin dolayısıyla onun teveccühüne mazhar olamayanların sayıklamasından öte bir anlamı yoktur. Muhtardan diktatör olabilir mi? Tevessül eden çıkarsa ilk seçimde köy halkından, mahalle halkından cevabını alır, vatandaş onu al aşağı eder. Öyleyse cumhurbaşkanınından da devlet başkanından da böyle bir şey olmaz, olamaz. Bunlar, işin ruhuna karşı. Ülkenin millet iradesiyle yönetilmesine karşı. Kendileri bilirler. Siyaseti sadece karşıtlık, bir şeylere, birilerine karşı çıkmak değil milletin yanında yer almak olarak görene kadar sandıkta derslerini almaya devam edecekler.
Çıkmış diyor ki bir tanesi, 'Ben burada olduğum sürece bu ülkeye başkanlık sistemi gelemez'. Bu millete saygısızlıktır, ayıptır. Sen kimsin ya? Milletin iradesinin karşısında durulmaz. Millet istediği zaman, milletin istediği olur. Sen kimsin ya? Gücün yetiyorsa gel başbakan ol, olamıyorsun. Yetiyorsa belediye başkanı ol, olamıyorsun."
"Destekleri sağlamayanları da ifşa ederiz"
Muhtarlarla birlikte milletten aldığı güçle, millet için çalışmayı sürdüreceğini vurgulayan CumhurbaşkanıErdoğan, muhtarların bulundukları yerlerde valilik, kaymakamlık, belediye ve vatandaş ile el ele vererek, en önemli köprü vazifesi ve irtibat noktası olduklarını söyledi.
Böyle kritik görevler üstlenen muhtarların imkanlarının da buna uygun olması gerektiğinin altını çizenCumhurbaşkanı Erdoğan, "Bu iş her şeyden önce gönül işi, bir aşk işidir. Eğer mahallenize hizmet etmek gibi bir sevdanız yoksa imkanlar ne olursa olsun oradan zaten bir şey çıkmaz. Ama hizmet etmek isteyenlere de gerekli şartların, imkanların oluşturulması şarttır" dedi.
Toplantıda, İçişleri Bakanı Efkan Ala'nın da bulunduğunu hatırlatan Erdoğan, 2002'de iktidarı devraldıklarında 97 lira olan muhtar maaşının, bugün 904 liraya ulaştığını, 10 kata yakın bir artış sağlandığını söyledi. Muhtarlara belediyelerden desteğin yolunu 2005'te yaptıkları yasal düzenlemeyle açtıklarını ifade eden Erdoğan, muhtarların "Belediyelerden destek yok" sözleri üzerine, "İnanıyorum ki tüm belediye başkanları bunu samimi olarak yapmaktadır, yapmalıdır" ifadesini kullandı.
İzmir'in Bayındır ilçesinden geldiğini belirten bir muhtar, belediye başkanının muhtarların elindeki bilgisayar ve yazıcıları aldığını dile getirdi.
Muhtarlar için bina yapan belediyeler de olduğunu söyleyen ve onlara teşekkür eden CumhurbaşkanıErdoğan, "Bir muhtarlığa gittiğin zaman orada da bir şeylerin olması lazım. En ufak bir birim. Belediye başkanlarımızın bir kısmı bu işte hassas, dikkatli, desteği veriyor" diye konuştu.
Muhtarların şikayetlerini aktarmaları üzerine Cumhurbaşkanı Erdoğan, İçişleri Bakanlığınca bu konularla ilgili bir form hazırlanıp dağıtılacağını, belediye başkanlıkları ve ilgili bakanlıkların gerekli desteği sağlayacaklarını söyledi. Erdoğan, "Destekleri sağlamayanları da ifşa ederiz. Demokrasi halkın kontrolünün endirekt değil direkt olduğu sistemdir" dedi.
"Mahallesine avucunun içi gibi hakim olmayan muhtar..."
Türk insanının onurlu, gururlu olduğunu, ihtiyaç sahiplerinin kendi kapısını kapatıp, kimseye el açmadan, kendi dünyasında yaşıyor olabileceğine işaret eden Erdoğan, muhtarların bu kişileri tespit edip, ilgili kurumların yardım etmesini sağlamak zorunda olduklarını vurguladı. Cumhurbaşkanı Erdoğan, şunları kaydetti:
"Aynı şekilde esnaftan zora düşenler olabilir, öğrencilerden hanımlardan, yaşlılardan farklı sıkıntılar yaşayanlar olabilir. Dargınlar, küskünler olabilir. Sizler bunların hepsine de vakıf olmalısınız. Sıkıntıların çözümü için gerekiyorsa ilgili kurumları harekete geçirmeli, gerekiyorsa kendiniz bizzat devreye girmelisiniz. Çok açık söylüyorum, mahallesine avucunun içi gibi hakim olmayan, hangi evin bacası tütmüyor, hangisi tütüyor bunu bilmeyen muhtar şahsen benim nazarımda görevini hakkıyla, layıkıyla yapmıyor demektir."
Erdoğan, buradaki muhtarların, görevini hakkıyla yaptığına, bunun gayreti içinde olduğuna inandığını dile getirdi.
"Gelinen nokta çok önemli ancak yeterli değil"
Türkiye'nin 2002'den itibaren büyük bir dönüşüm geçirdiğini, büyük bir sıçrama gerçekleştirdiğini anlatan Erdoğan, 26 havalimanı olan bir Türkiye'den 52 havalimanı olan bir Türkiye'ye gelindiğini söyledi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, 79 senede 6 bin 100 kilometre bölünmüş yolu olan Türkiye'ye, 12 yılda 17 bin 500 kilometre yol ilave ettiklerine dikkati çekti.
Gelinen noktanın çok önemli olduğunu ancak yeterli olmadığını ifade eden Erdoğan, "Daha yapacak çok işimiz, kat edecek çok mesafemiz var. Her şeyden önce 2023 hedeflerimiz var. Bu süreçte önümüzde aşmamız gereken çok önemli engeller bulunuyor" dedi.
"Bedelini bu ülkeye çok ağır ödettiler"
Bunlardan birinin "Çözüm Süreci" olduğunu söyleyen Erdoğan, şöyle konuştu:
"Milli Birlik ve Kardeşlik Projesi, Demokratik Açılım diye başladık, şimdi de Çözüm Süreci diyoruz. Bu, bizi birbirimize bağlayan en önemli bağ olacak. Biz kardeşiz. Bu kardeşliğimizi çekemeyenler, hazmedemeyenler var. Türküyle, Kürdüyle, Lazıyla, Çerkeziyle, Gürcüsüyle, Abhazasıyla, Boşnağıyla, Arnavutuyla, Romanıyla biz kardeşiz. Bunu çekemeyenler var. Nedir bu düşmanlık, nedir bu kin. Nedir bu nefret. Bunu anlamakta zorlanıyoruz. Bunun bedelini de bu ülkeye 35 yıldır çok ağır ödettiler, çok ağır ödedik. On binlerce insanımızı, yavrumuzu kaybettik. Milyarlarca dolar paralar kaybettik. Bunlarla neler ihya olurdu, ne köprüler, ne yollar, ne okullar, hastaneler yapılırdı. Bunların böyle bir derdi var mı, yok. Teröristin böyle bir derdi olur mu? Hala şu veya bu şekilde konuşup duruyorlar."
Cumhurbaşkanı Erdoğan, 78 milyonu bulan insanıyla, 780 bin kilometrekare vatan toprağıyla Türkiye'nin, ortak hedefler, ortak idealler etrafında birliğini, beraberliğini sağlamak, kardeşliğini güçlendirmek zorunda olduğunu vurguladı.
"Muhtar korktuğu gün, ülke biter"
Bunun en alt, en dinamik ayağının muhtarlar olduğunu belirten Erdoğan, şunları söyledi:
"Korkmayacağız, yılmayacağız. Muhtar korktuğu gün, ülke biter. Biz bu süreci, ne vatan topraklarının bölünmesine göz yummak ne vatandaşlarımız arasında etnik temelli derin uçurumlar oluşturulmasını seyretmek için başlattık. Tam tersine hak, adalet, refah ve demokrasi çerçevesinde her vatandaşımızın bu ülkeye aynı derecede kuvvetli, aynı derecede samimi hislerle bağlanmasını temin için bu süreci başlattık. Bir yandan geçmişin yanlışlarını ve ihmallerini telafi ederek, bir yandan geleceğin altyapısını kurarak, süreci önemli bir noktaya getirdik. Elbette bunun kolay olmayacağını biliyorduk. Bunu suhuletle, sükunetle çelik gibi bir sinirle yürütülmesi gereken, gerçekten çok hassas bir süreç olarak görüyoruz. Dedim ya siz varsınız, size güveniyoruz. Bir yandan herkesin hakkını, hukukunu teslim ederken diğer yandan hiç kimsenin rencide olmamasını sağlamak mecburiyetindeydik. Bilhassa şehitlerimizin aziz ruhunu muazzep edecek, gazilerimizi üzecek, onların ailelerinin, sevenlerinin, arkadaşlarının vicdanlarını yaralayacak hiçbir girişimin içinde olmadığımızı bilmenizi istiyorum."
Cumhurbaşkanlığı Sarayı'nı "milletin evi" olarak niteleyen Erdoğan, "Burası Cumhurbaşkanlığı Külliyesi ve şu Ankara'da cumhuriyet tarihinde cumhurbaşkanlığı makamı için yapılmış bir yer yoktu, ilk defa böyle bir şey yapılıyor. Düşünebiliyor musunuz" dedi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, burayı külliye yapmaları gerektiğini konuştuklarını belirterek, halka açık kongre merkezi, cami, çok amaçlı toplantı ve sergi salonları ile gençlerin 24 saat ders çalışabileceği, kitap okuyabileceği asgari 4 milyon, azami 5 milyon cilt kitap bulunacak Türkiye'nin en büyük kütüphanesinin yapılacağını anlattı.
Bunun ilk defa olacağına dikkati çeken Erdoğan, "Şimdi bundan rahatsız oluyor. Bundan niye rahatsız oluyorsun? Övünmen lazım. 'Hamdolsun Türkiye böyle bir yere sahip oldu' diye övünmen lazım. Her türlü yakıştırmayı yapıyorlar. Yok 'kaçak saray', yok şu, yok bu, her şey. Biz bu millete layık olanı yaptık, yapıyoruz ve en ince hassasiyetiyle yapıyoruz. İngiltere'de bakıyorsunuz Westminster Sarayı'nın sadece restorasyonu için, tamiri, bakımı için harcadıkları rakam bakın çok ilginç 3 milyar dolar. Biz burada onun üçte biriyle burayı yapıyoruz" diye konuştu.
Cumhurbaşkanlığı makamına bu ülkenin muhtarlarının bugüne kadar gelemediğini kaydeden Erdoğan, "Şimdi biz diyoruz ki hepsini bu makamda ağırlayacağız. Burada akademisyenlerimizi ağırlayacağız, sanatçılarımızı ağırlayacağız, sporcularımızı ağırlayacağız, halkımızı ağırlayacağız, ağırlamaya devam edeceğiz. Milli günlerimizde, bayramlarımızda ağırlayacağız, ağırlamaya devam edeceğiz. Yani burası cumhurun makamı olduğuna göre, cumhurun başkanı cumhurla devamlı el ele olacak bunu yapıyoruz. Bundan kimse rahatsız olmasın" değerlendirmesinde bulundu.
"Herkes çözümün parçası olmalıdır"
"Buradan herkesi elini taşın altına koymaya çağırıyorum. Herkes çözümün parçası olmalıdır, bunun için çalışmalıdır" diyen Cumhurbaşkanı Erdoğan, dürüstlük ve samimiyet olmadan bu işin herkesin arzu ettiği şekilde sonuca ulaşmasının mümkün olmadığını söyledi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, "Çözüm sürecini başarıyla neticelendirip, bu meseleyi ebediyen geride bıraktığımızda ise hiç şüpheniz olmasın Türkiye'nin önünde yepyeni bir dönem başlayacaktır. İşte o zaman yeni Türkiye terörsüz, çatışmasız, kavgasız, gürültüsüz bir Türkiye olacaktır. Yeni Türkiye kardeşliğin, hakkın, hukukun, refahın hakim olduğu bir Türkiye olacaktır. Bu konuda en büyük desteği sizlerden, muhtarlarımızdan bekliyoruz. Yeni Türkiye'yi inşallah sizlerle birlikte inşa edeceğiz" değerlendirmesinde bulundu.
Türkiye terör meselesinin çözümünde mesafe katettikçe önüne yeni engeller, yeni bariyerler çıkarma çabalarının da arttığına işaret eden Erdoğan, "Gezi olayları bu çabaların ürünüydü. O tutmadı, bu defa 17-25 Aralık darbe teşebbüsünü tezgahladılar. 'Yolsuzlukla savaşıyoruz' görüntüsü altında Türkiye'nin tüm birikimine, tüm imkanlarına saldırdılar. Dikkat ediniz, adı, rengi, mahiyeti ne olursa olsun her saldırıda, önce ülkemizin istikrarı ve ekonomisi hedef alınıyor. 'Yolsuzlukla savaş' diyenler bu ülkede milletin, esnafın dükkanını, arabasını, her şeyini yağmaladılar. Bu mu yolsuzlukla mücadele? Bunları yaptınız. Vatandaşı, insanları öldürdünüz" diye konuştu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü:
"Güveni, huzuru, bu ortamı bozarak, insanların geleceğe ilişkin umutlarını karartarak demokrasiyi ve ekonomiyi çökertme çabaları bugüne kadar hep sonuçsuz kaldı. Düşünün yol yapıyoruz millete yol. Yolu yapan iş makinalarını yakanlardan daha yolsuzluk yapan kim olabilir? Düşünün havalimanı yapıyoruz, havalimanını yapan müteahhidin iş makinalarını yakanlardan daha yolsuzluk yapan kim olabilir? İşte Hakkari, şu ana kadar çoktan Hakkari'nin havalimanı bitecekti ama sürekli engelliyorlar. Biz diyoruz ki engellemenize rağmen Hakkari'de de havalimanını yapacağız. Cizre'yi yakıp yıktılar değil mi, Silopi'yi yakıp yıktılar değil mi? Biz Cizre'de havalimanını yaptık. Şu anda orada Şerafettin Elçi havalimanı var. Ona rağmen yaptık ama bunlar kadir kıymet bilmez. Onun için Hakkari'de de olacak. Iğdır, Ağrı Kars hepsinde yaptık. 10 yıl, 15 yıl önce kimin aklına gelirdi buralarda havalimanı olacak. Şu anda Van'ın 17 ayrı merkezden ambulans helikopterlerle gidip hasta taşıyoruz. Paletli ambulanslarla dağlara tırmanıyoruz, karda, kışta, vesaire. Bunlar kimin aklına gelirdi. İnşallah daha da iyi olacak. Milletimizin desteği ve hiç şüphesiz Rabbimin inayetiyle tüm bu saldırılar bertaraf edildi. Ama biliyoruz ki bu oyunlar bu saldırılar bitmedi."
"Tüm hesaplarını 2023 hedeflerine göre yapan bir Türkiye var"
Büyük milletlerin büyük dertleri olduğunu ifade eden Erdoğan, aynı zamanda büyük milletlerin büyük güçleri, büyük imkanları, hedefleri ve vizyonlarının da olduğunu söyledi.
Demokrasiyi, ekonomiyi güçlendirdikçe, ülkenin önüne çıkan sorunları aşmanın da kolaylaştığına işaret eden Erdoğan, "15 yıl önce 3-5 milyar dolarlık manipülasyonla ekonomik kriz çıkartılabilen bir Türkiye'den, bugün yılda 4,5 milyar dolar fakir fukara, garip gureba, en az gelişmiş ülkelere dış yardım yapabilen bir Türkiye'ye geldik" dedi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Türkiye'nin, IMF kapısında kredi dilenen bir ülkeden IMF'ye borç verme görüşmeleri yapan bir ülke haline geldiğini dile getirerek, göreve geldiklerinde IMF'ye 23,5 milyar dolarlık borcun olduğunu, şimdi ise borcun kalmadığını söyledi.
Merkez Bankası'nın döviz rezervinin de 27,5 milyar dolardan 125 milyar dolar seviyesine ulaştığına dikkati çeken Erdoğan, "Daha iyi olacak. Dün, bir kaç gün sonrasını, bir kaç ay sonrasını göremeyen bir Türkiye vardı. Bugün tüm hesaplarını 2023 hedeflerine göre yapan bir Türkiye var" şeklinde konuştu.
Devletin 1999 depreminde tam anlamıyla yıkıntıların, molozların altında kaldığını anlatan Erdoğan, ''Düzce depremi, Sakarya, Kocaeli, Bolu hatırlayın, tamamen yıkıntıların molozların altında kalmıştı. Bugün dünyanın dört bir yanındaki felaketlerde ihtiyacı olan herkesin yardımına koşan bir Türkiye Cumhuriyeti devleti var'' dedi.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, Van depreminde, 24 saatte tüm ekiplerin bölgede olduğunu, bir yılda Van'ı yeniden inşa eder duruma geldiklerini, ikinci yılda artık evleriyle her şeyiyle yepyeni bir Van merkez, diğer tarafta Edremit ve Erciş inşa ettiklerini söyledi.
Van denizine nazır, adeta orada bir şehir inşa ettiklerini ifade eden Cumhurbaşkanı Erdoğan, "bunu iktidarımızla yaptık ve yapmaya devam ediyoruz, bunlar bir yıl gibi bir zaman içinde inşa edildi, ikinci yıl hamdolsun artık hemen hemen hiç bir şey kalmadı" görüşüne yer verdi.
"Geçti o alaca karanlık günleri, geçti o fetret devri"
"Huzurlarınızda küçük hesaplar peşinde koşanlara, üç beş sokak eylemiyle, üç beş molotofla ülkenin istikametini değiştirebileceğini sananlara seslenmek istiyorum" diyen Erdoğan, konuşmasına şöyle devam etti:
"Başaramayacaksınız. Beyhude uğraşıyorsunuz. Bu tren artık bu raydan çıkmaz. Bu çomaklar, bu tekeri yolundan alıkoyamaz. Geçti o alaca karanlık günleri, geçti o fetret devri. Elinde molotof kokteyliyle, demir bilyeyle, sapanıyla, yüzü zaten aydınlık olmasa, niçin maske takıyorsun? Aydınlık değil, karanlık onun için maskeyi takıyor. Bunları savunanlar var, bu ülkede. Onların önünde yürümeyi millete vaat edenler var. Ben de diyorum ki bu ülkede molotof kokteyli en ileri derecede bir suç aletidir. Buna karşı en büyük tedbir neyse, önleyici tedbir neyse bunların alınması lazım. O molotof kokteylinin atılması neticesinde şehit olan Serap kızımızı, biz bir kenara koyamayız. Bunun hesabını, bunun bedelini kim ödeyecek? Bana göre bu geç kalınmış bir adım zaten."
"İç güvenlikle ilgili yasanın bir an önce uygulamaya girmesi gerekir"
İç güvenlikle ilgili yasanın süratle çıkması ve bir an önce de bunun uygulamaya girmesi gerektiğini vurgulayan Erdoğan, şunları kaydetti:
''İşlerine gelmeyenler dikkat edin bağırıyor, niye? Oradan nemalanıyorlar, sokakları o şekilde karıştırıyorlar. Cam, çerçeve, bütün esnafların dükkanları böyle yakılıyor, yıkılıyor. Onun için de bunu istemiyorlar. Arabaları böyle yaktılar, böyle yıktılar. Belediye otobüsü senin neyine, neresi seni rahatsız ediyor? Belediye otobüslerimizi yaktılar, ambulanslarımızı yaktılar, otomobiller, taksiler bunları yaktılar. Bunları yakanların arkasında duranların kimler olduğunu siz muhtarlardan daha iyi kimse bilebilir mi? Anadolu'nun bir çok yerinde ben muhtarlarımızın nasıl tehdit edildiğini de biliyorum.''
Kısa süre siyaset yapmış biri olmadığını, 40 yılının siyaset içinde geçtiğini belirten Cumhurbaşkanı Erdoğan, Anadolu'nun ilçelerini tek tek bilen birisi olduğunu söyledi. Erdoğan, ''Nerede ne var, ne yok bunları bilen birisiyim, damdan düşen birisiyim. Damdan düşen birisi olduğum için biliyorum. Ama şunu da biliyorum artık büyük Türkiye var, artık güçlü Türkiye var, artık yeni Türkiye var'' şeklinde konuştu.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, önümüzdeki seçimlerin bu bakımdan kritik öneme sahip olduğuna işaret ederek, 7 Haziran seçimlerinin Türkiye'nin önünü açacak şekilde neticeleneceğine inandığını kaydetti.
'İktidara 400 milletvekili lazım"
Yeni Türkiye için iktidara 400 milletvekili gerektiğine dikkati çeken Erdoğan, şu değerlendirmelerde bulundu:
"Yeni Anayasa değil mi? Hep bunu engellediler. Başbakan olarak bunun ızdırabını çok çektim, hem yeni Anayasa diye söz vereceksin. Engellemek için de elinden geleni yapacaksın. Başbakan olduğum dönemde düşünün diğer 4 partinin toplamının milletvekili sayısı, bizim milletvekili sayımızın çok altında olmasına rağmen, onlar Uzlaşma Komisyonu'nda 9 kişiyle temsil edildi, biz 3 kişiyle temsil edildik. Niye? Meyve yiyelim, derdimiz meyveyi yemek. Ama hep engellediler ve yarıda kaldı. Şimdi millete gitmek zorundayız. O zaman diyorum ki iktidara 400 milletvekilini, milletimiz inşallah versin ve bu yeni Anayasa inşallah bu parlamentodan geçsin, bununla birlikte başkanlık sistemi inşa edilsin, ihya edilsin ve prangalardan bu ülke kurtulsun."
Cumhurbaşkanı Erdoğan, geçen hafta Kolombiya, Küba ve Meksika'ya gittiğini hatırlatarak, "Bu ülkede bazıları 'Ne işi var orada? Turistlik seyahate gitti' diyor" ifadesini kullandı.
4 günde 3 ülkeye gittiğini aktaran Erdoğan, bu seyahatte yanında teknokratların, bakan ve milletvekillerinin, bürokratların ve iş adamlarının olduğunu söyledi. O ülkelerdeki iş adamlarıyla görüşmeler yapıldığını, o ülkelerde ne gibi yatırımlar gerçekleştirilebileceğinin değerlendirildiğini anlatan Erdoğan, şöyle devam etti:
"10 yıl önce o ülkelerle ilişkilerimiz neredeydi, şimdi nerede? Ona bakıyorsun, 10-12 milyon dolardan şimdi gelmişiz 1 milyar 200 milyon, 1 milyar 400 milyon dolarlara. Burada oturarak, yatarak bunları yapamazsın. Gideceksin, geleceksin. Bu ülkelere ilk defa Türkiye Cumhurbaşkanı gidiyor. Gidemediğin yer, senin değildir. Gidersen, bu iş böyledir."
Türkiye müteahhitlerinin dünyada ikinci sırada olduğuna dikkati çeken Erdoğan, "Niye? Bunlar olursa olur. Oralarda yol yapacaksın, inşaatlar, altyapı, üst yapı, köprüler, vesaire, metrolar... Bunları yapacaksın. Bunları görerek, tanışarak, konuşarak yapacaksın. Gitmeden, konuşmadan bunların hiçbiri olmaz ama bunlar hayatta buralara gitmiş değil, görmezler, bilmezler, sadece eleştirirler, hakaret ederler" dedi.
Bu mesele, benim şahsi meselem değildir
Başkanlık sisteminin Türkiye'yi şaha kaldıracağını düşündüğünü dile getiren Erdoğan, şöyle konuştu:
"Bu mesele, benim şahsi meselem değildir. Bu ihtiyaç, milletimizin binlerce yıllık devlet geleneğinin tabii bir sonucudur, tabii bir zorlamasıdır. Mevcut sistem artık Türkiye'ye dar geliyor, yetersiz geliyor. Dünya değişiyor, bölgemiz değişiyor, her şey değişiyor. Bizdeki birtakım çevreler ısrarla, inatla yerinde sayıyor. Demokrasi, başkanlık sisteminde yok mu? Var. Dünyanın en ileri demokrasisi nerede? Amerika'da. Peki ekonomi? Dünyanın en ileri ekonomisi Amerika. Orada da başkanlık sistemi var. İlla orayı tıpa tıp mı yapacaksın? Hayır. Uygun gördüğün şeyleri oradan alırsın. Fransa'dan, Avrupa'nın herhangi bir yerinden ne alacaksan onu da alırsın. Güney Amerika ülkelerinden de alırsın. Adeta bir arının hassasiyeti içerisinde, her çiçekten nasibini alır, balını yapar, ortaya koyarsın. Olay budur. Bu da bize özgü olur. Bizim geleneğimize, göreneğimize özgü bir başkanlık sistemi olur. Şimdi Amerika'da çift kamaralı sistem var diye biz de çift kamaralı sistem yapacağız diye bir şey yok. Biz tek kamaralı, yani şu andaki sistemimizi, aynen şu andaki parlamentomuzu aynen uygularız. Mevlana ne diyor? 'Dünle beraber gitti cancağazım, ne kadar söz varsa düne ait. Şimdi yeni şeyler söylemek lazım.' Mesele bu. Halkımıza söyleyecek yeni bir şeyi olmayanlar, eskiye sıkı sıkı yapışmış durumdalar."
Adam cani işte
Cumhurbaşkanı Erdoğan, üniversite öğrencisi Özgecan Aslan'ın öldürülmesine ilişkin de şu değerlendirmeleri yaptı:
"Mersin'de bir vahşet yaşanıyor, yüreklere ateş düşüyor. Muhalefet partisinin başındaki zat, siyaset yapmak adına tutup meseleyi işsizliğe bağlıyor. Yahu adam cani, bu adamın inancıyla, etnik kökeniyle, sosyal statüsüyle bir ilgisi yok. Adam cani işte. İşsizlik, caniliği temize çıkarır mı? İşi var. Adam, minibüs şoförü, işsiz değil. Adam, minibüsün başındayken, şoförlüğünü yaparken bu vahşeti, bu alçaklığı orada uyguluyor. Bunun işsizlikle ne alakası var. Adam, kalkıyor, orada bile siyaset yapıyor. Kalkıyor, kendi mensupları dans ediyor. Dansla bunu kutlamaya kalkıyor. Böyle bir şey olabilir mi? Yandaş medyaları da hala onları savunuyor. Neymiş, kadına tacizin yıldönümüymüş, bu yıldönümü vesilesiyle bunları yapıyorlarmış. Geç, o işi, geç. Bu tür vahşetlerin olduğu günlerde biz, kendi medeniyetimizde, kendi inancımızda, kendi kültürümüzde, kalkarız Fatihalarımızla, kalkarız bunlara rahmet dilemek suretiyle bu işi anarız, yad ederiz."
Üstüne üstüne gideceğiz
Kadınların, Allah'ın erkeklere bir emaneti olduğunu söylediğini hatırlatan Erdoğan, "Bu feministler filan var ya, bunlar da çıkıyor 'Ne demek, kadın emanetmiş' diyor, 'Bu, bir hakarettir' diyor. Ya senin bizim medeniyetimizle, bizim inancımızla, bizim dinimizle ilgin yok ki. Biz Sevgililer Sevgilisi'nin o Veda Hutbesi'ndeki hitabına bakıyoruz. 'Allah'ın bir emanetidir' diyor, 'O emanete saygı duyun, o emanete sahip çıkın, onu incitmeyin' diyor. Ortada bu varken onu alıp farklı yerlere çekmenin hiçbir anlamı yok ve bunu rahatlıkla tartışabiliyorlar" diye konuştu.
Özgecan'ın anne ve babasına şahsı ve millet adına şükranlarını sunan, bu vahşet karşısında her babanın ve annenin, böyle vakur bir duruş koymasının mümkün olamayacağını belirten Erdoğan, "Mehmet Efendi, adeta Türkiye'ye değil tüm insanlığa bir ders verdi. Bugün Adalet Bakanım ile görüşmem olacak, sonuna kadar bu vahşilere almaları gereken en ağır cezayı almaları noktasında elimizden geleni sonuna kadar yapacağız" dedi.
Bir kadın muhtarın "Çocuklarımı, torunlarımı nasıl okutacağım, onları nasıl sokağa çıkartacağım" demesi üzerine Erdoğan, "Hiç çekinme yok. Üstüne üstüne gideceğiz" ifadesini kullandı.
Erdoğan, muhtarlardan yükselen "Bizim elimize verin onu. İdam istiyoruz. Yaptıkları yanına kar kalmasın. Kısasa kısas istiyoruz" sözlerine karşılık da "Duygusal olmayacağız. En azından Özgecan'ın babası kadar duyarlı olacaksınız. Ondaki metaneti gördünüz değil mi? Onun söylediklerini dinlediniz değil mi? Bu şekilde duyarlı olacağız" diye konuştu.
Burada diktatörlük nerede, padişahlık nerede
Cumhurbaşkanı Erdoğan, duyguların iradeye hakim olduğu değil vicdan, irade ve ilmin duygulara hakim olduğu bir geleceği inşa etmek gerektiğini vurgulayarak, milli iradenin olduğu yerde, diğer kavramları kullanmanın zihin sapmasına işaret ettiğini söyledi.
Başkanlık sisteminde başkanı ve Meclisi milletin seçeceğine dikkati çeken Erdoğan, şunları kaydetti:
"Bu iki kurum, birbiriyle uyum içinde, dayanışma içinde ülkeyi yönetecek. Burada diktatörlük nerede, padişahlık nerede? Biz onların asıl derdini biliyoruz. Hani bir söz var ya 'Şu mektepler olmasaydı maarifi ne güzel idare ederdim' diye. Onlar da 'Şu millet olmasa, şu milli irade olmasa ülkeyi ne güzel yönetiriz' diyorlar. Onun derdindeler. Milletin desteğini alarak ülkeyi yönetmekten o derece umutlarını kesmiş durumdalar. Biz siyasete girdiğimiz günden bu yana hep milletin gönlünü kazanarak yolumuza devam ettik, bugünlere geldik. Bundan sonra da her ne olacaksa yine milletin gönlünü kazanarak desteğini, tasvibini alarak yola devam olacak. Biz, yolumuza milletimizle birlikte muhtarlarımızla birlikte devam edeceğiz. Ülkemiz için, milletimiz için neyin daha iyi olduğuna inanıyorsak onu söylemeyi, onu savunmayı bunun için mücadele etmeyi sürdüreceğiz. Niyet hayır, akıbet hayır."
Muhtarlardan selamını, köylerindeki, mahallelerindeki vatandaşlara iletmelerini isteyen Erdoğan, konuşmasının ardından muhtarlarla öğle yemeğinde bir araya geldi.