GÜNCEL
Bir terör örgütünün bitmeyen senaryosu..
İçişleri Bakanlığı tarafından hazırlanan "Bi̇r terör örgütünün bi̇tmeyen senaryosu - Nuri̇ye Gülmen ve Semi̇h Özakça gerçeği̇" adlı kitapta, Gülmen ve Özakça'nın kanlı terör örgütü DHKP-C ile olan irtibatları deşifre edildi.
İçi̇şleri̇ Bakanlığı Araştırma ve Etütler Merkezi̇ Başkanlığınca Türkçe ve İngilizce olarak hazırlanan, "Bi̇r terör örgütünün bi̇tmeyen senaryosu - Nuri̇ye Gülmen ve Semi̇h Özakça gerçeği̇" adlı 54 sayfalık kitap, basın yayın kuruluşları ile paylaşıldı.
"Bir terör örgütünün bitmeyen senaryosu" isimli kitabı okumak için tıklayın
"Elinizdeki bu kitapçık, birilerinin görmezden geldiği ve göstermemeye çalıştığı; yaptıkları kanlı eylemleri değişik algı oyunlarıyla unutturmaya, neredeyse basit bir öğrenci eylemi gibi pazarlamaya, hatta tescilli katillerini
şirin fotograflarla masum bir genç kız olarak dünyaya yutturmaya çalıştıkları DHKP-C’nin son dönemdeki yeni bir algı operasyonunun deşifresine yöneliktir." satırlarıyla başlayan kitapta, bu çalışmadan "birilerinin" çok rahatsız olacağı da ifade edildi.
Basın ve medyada yer alanın tersine devlet arşivlerinde Nuriye Gülmen ile Semih Özakça hakkında farklı bilgilerin bulunduğu belirtilen kitapta yer alan ifadelere göre, 15 Temmuz darbe kalkışması sonrasında ilan edilen OHAL kapsamında Selçuk Üniversitesinde öğretim görevlisi olan Nuriye Gülmen açığa alındı. Mardin Mazıdağı’nda bir ilkokul öğretmeni olan Semih Özakça ise 29 Ekim 2016 kararnamesi ile ihraç edildi. Ardından 9 Kasım 2016’da oturma eylemlerine başladılar.
2017 yılı başında yayınlanan kararname ile Nuriye Gülmen de ihraç edildi. Ankara’nın en işlek yerlerinden biri olan Yüksel Caddesi’ndeki eylemlerini Sivil toplum kuruluşları, bazı siyasi parti temsilcileri, öğrenci dernekleri ziyaret etti. Eylemin sloganı “Açığa alındım, işimi geri istiyorum” oldu. Eylem 9 Mart’ta Açlık Grevi’ne dönüştürüldü.
Nuriye Gülmen ve Semih Özakça’nın eylemi “FETÖ soruşturması kapsamında yayınlanan KHK’larla kurunun yanında yanan yaş” gibi bir kılıfla servis edilmeye özen gösterildi. Aslında eyleme katılan başka insanlar da vardı ama Nuriye ve Semih bu sempatik ifadeleri nedeniyle kısa sürede ikonlaştırıldı.
Diğer taraftan “FETÖ soruşturması mağduru” imajı OHAL ilanından sonra sıklıkla dile getirilen bir kavramdı ama ilk kez somutlaşmaya başladı.
Nuriye Gülmen’in, eylemin resmi yayın organı olarak çalıştırdığı internet sitesindeki talepler, "kişisel" değildi, Gülmen taleplerinde OHAL'in kaldırılmasını, işten atılan ve açığa alınan devrimci demokrat kamu emekçilerinin işe iade edilmesini, keyfi ve hukuksuz işten atmalara son verilmesini ve 13 bin ÖYP’li araştırma görevlisinin kadro güvencesinin geri verilmesini istiyordu.
Gülmen hakkında 12, Özakça hakkında ise 4 dava devam ediyor
Devletin resmi kayıtlarına göre, Nuriye Gülmen hakkında devam eden 12 tane dava bulunuyor. Bu davaların hepsi bir terör örgütüyle iltisaklı... Davalardan bir tanesinde mahkemenin mahkumiyet kararı bulunuyor ve dosya Yargıtay aşamasında.
Gülmen, 9 Mayıs 2012'de Kütahya’da yapılan bir terör örgütü operasyonunda gözaltına alındı, tutuklanarak Sincan F Tipi Cezaevi’ne gönderildi. Kamuoyunda 3. Yargı Paketi olarak bilinen düzenleme ile “yurt dışına çıkmama” ve “belirli bir yeri terk etmeme” kararı verilerek tahliye edildi.
2013'te Gezi Olayları sırasında tutuklanarak 109 gün cezaevinde yattı.
Gülmen 1 Nisan 2015'te ise Eskişehir'de bir terör örgütü adına faaliyet yürüten şahıslara yönelik yapılan operasyonda yakalanarak gözaltına alındı ve sevk edildiği adli mercilerce hakkında “Adli Kontrol ve Yurt Dışına Çıkış Yasağı” tedbiri kararı alındı.
1 Mayıs Emek ve Dayanışma Günü kapsamında 2015'te İstanbul’da gözaltına alınan Gülmen, 4 Ekim 2015'te de Eskişehir'de bir terör örgütünün açık alan yapılanması “Halk Cephesi” imzalı pankart açarak protesto eylemi düzenledikleri sırada gözaltına alındı. “Terör Örgütü Propagandası Yapmak, Suçu ve Suçluyu Övmek” suçlarından tanzim edilen tahkikat dosyası ile sevk edildiği Eskişehir Cumhuriyet Başsavcılığınca 2015/31516 soruşturma sayısına kayden ifadesi alındı.
Semih Özakça
Eylemin ikinci ikonu Semih Özakça’nın kariyeri de içerik itibarıyla Nuriye Gülmen’den pek farklı değil. Özakça hakkında “Silahlı terör örgütüne üye olma”, “Kamu malına zarar verme”, “Basit yaralama”, “Kemiklerin kırılmasına sebebiyet verecek şekilde kasten yaralamak”, “Terör örgütü propagandası yapmak”, "Görevi yaptırmamak için direnme", "Kanuna aykırı toplantı ve yürüyüşlere silahsız katılarak ihtara rağmen kendiliğinden dağılmama", "Görevi yaptırmamak için direnme ve hakaret" suçlarından devam eden davalar bulunuyor. “Terör örgütü” ibaresinin yerinde devletin resmi kayıtlarında zikredilen örgüt ise DHKP-C...
Gerçekler açığa çıktı
Gülmen ve Özakça'nın DHKP-C bağlantısı 25 Mayıs 2017’de ilk kez kamuoyu ile paylaşıldı. Aynı gün içinde örgütün kendi yayın organları ve bu eyleme destek veren kesimlerden koro halinde tepkiler gelmeye başladı. Örgüt bağının olmadığına ilişkin sunulan yegane gerekçe, UYAP kayıtlarında kesinleşmiş mahkeme hükmünün olmayışıydı.
Ancak davalardaki ortak noktalardan, hep aynı örgüt bağlantısı dolayısıyla soruşturmalar açılmasından, basın açıklamaları sırasında yapılan gözaltılardan, davaların çokluğundan, bir akademisyenin ve bir öğretmenin böyle davalarının olmasının garipliğinden bahsedilmiyordu.
DHKP-C bağlantıları
Türkiye'de kurulduğu ilk yıllardan itibaren çok sayıda kanlı terör eylemi gerçekleştiren DHKP-C terör örgütü, ideolojik amaçları doğrultusunda bünyesindeki siyasi kanatta Ülke Komiteleri, Bölge Komiteleri, İl Komiteleri ve Demokratik Alan yapılanmalarını barındırıyor.
Nuriye Gülmen ve Semih Özakça'nın örgüte temas noktası ise Demokratik Alan Yapılanmaları. Bu yapılanma içerisinde Halk Cephesi, Dev-Genç, Devrimci İşçi Hareketi, Devrimci Memur Hareketi/Kamu Emekçileri Cephesi, TAYAD, İdil Kültür Merkezi/Grup Yorum, Halkın Hukuk Bürosu, Temel Haklar ve Özgürlükler Derneği, Halk Meclisleri ve Yürüyüş Dergisi bulunuyor.
Bu yapı içerisinde Gülmen ve Özakça'nın üyesi olduğu oluşum ise Devrimci Memur Hareketi (DMH) diğer adıyla Kamu Emekçileri Cephesi (KEC).
"Kamu çalışanları arasında örgütlenin" talimatı
DEV-SOL ve DHKP-C terör örgütlerinin lideri ve kurucusu olan Dursun Karataş'ın, 1980 yılında, İstanbul Emniyet Müdürlüğünde alınan ifadesinde ve kaleme aldığı çeşitli kitap ve yazılarda da beyan ettiği üzere, biri diğerinin devamı olan terör örgütlerince, kamu çalışanları arasında örgütlenmeye büyük önem verildi.
Bu doğrultuda DHKP-C mensubu kişilerce 1997 yılındaki kurultay sonrası kurulan DMH (Devrimci Memur Hareketi) isimli yapılanma, DHKP-C terör örgütü adına, 2010 yılı itibariyle Kamu Emekçileri Cephesi adı altında faaliyetlerini sürdürüyor.
"Memur" ve "Emek" ifade ve kavramları ile insanları yanıltmayı amaçlayan kanlı terör örgütü, masum, kravatlı takım elbiseli paneller düzenleyen yapılar değil.
Emniyet güçleri tarafından 25 Kasım 2000 tarihinde Devrimci Memur Hareketi'ne yönelik olarak gerçekleştirilen operasyonda, 4 adet 2,5 kilogram toz dinamit, 2 adet 2 kilogram toz dinamit, 5 adet elektrikli fünye, uzaktan kumanda kontrol lambası ele geçirilirken çok sayıda DMH mensubu gözaltına alındı.
Nuriye Gülmen ve Semih Özakça’nın eylem ve faaliyetleri, karşılaştığı gözaltılar, evlerinde yapılan aramalarda ele geçen dergiler ve diğer örgütsel dökümanlar bu yapıyla ilgili.
Açlık Grevi... Ölüm Orucu... DHKP-C
Türkiye'deki sol terör örgütlerinin tarihi incelendiğinde açlık grevi, süresiz açlık grevi ve ölüm oruçlarının örgütler açısından önemli bir eylem türü olduğu görülüyor.
DHKP-C terör örgütü 1984, 1996, 2000 ve 2006 yıllarında çok sayıda açlık grevi ve akabinde ölüm orucu eylemi gerçekleştirdi. Bu eylemler neticesinde 1984 yılında 4 örgüt mensubu, 1996 yılında çeşitli cezaevlerinde gerçekleştirilen ölüm orucu eylemlerinde 12 örgüt mensubu öldü.
20 Kasım 2000 tarihinden bugüne kadar ölüm orucu eylemlerinde toplam 82 kişi yaşamını yitirdi.
Türkiye her türlü tehdide karşı dimdik ayakta duracak
"Bi̇r terör örgütünün bi̇tmeyen senaryosu - Nuri̇ye Gülmen ve Semi̇h Özakça gerçeği̇" adlı kitapta, "Nuriye Gülmen ve Semih Özakça’yı ikonlaştıran bu eylemde bir araya gelen kesimlerin özelliğinin, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin neyle karşı karşıya olduğunun en açık göstergesi" olduğu ifade edildi.
Devletin hukukun üstünlüğü ve kamu düzeninden yana olan tavrını koruyacağı ve egemenlik haklarına yönelmiş her türlü tehdide karşı dimdik ayakta duracağı kaydedilen kitapta yer alan çarpıcı ifadelerden bazıları ise şöyle:
"Şimdi buraya kadar olanları alt alta toplayalım. Elimizde bir adet tescilli, Marksist Leninist kılığında ve devrimci romantizmiyle belli kesimleri uyutan ama aslında istihbarat örgütlerinin kiralık katilliğini yapan bir terör örgütü var. Ve bu örgütün de toplumun değişik kesimlerindeki örgütlenme yapılarından biri olan Devrimci Memur Hareketi... Yani bir kolu... Bir ağacın dalı gibi...
...Bir elimizde de iki tane kamu çalışanı var. Eğitimci. Çocuklarımızı eğitiyorlar. Bir tanesine ilkokul çağındaki çocuklarımızı emanet etmişiz, diğeri üniversiteli gençlerimizi eğitiyor. DMH adına bir eylem yapılıyor, bu kişiler yapılan gözaltılarda çıkıyor. Kah bir basın açıklaması, kah bir pankart açılması veya başka bir protesto eylemi. Bir tanesinin devam eden 4 tane davası var, terör örgütü üyeliğiyle ilgili, diğerinin 12 tane... Birinde mahkumiyet çıkmış, Yargıtay aşamasında. Legal bir sendika üyeliği değil mevzubahis olan... Bir savcının alnına silah dayayıp, fotografını çekip savcının ailesi dahil bütün dünyaya sosyal medyadan duyurup savcıyı şehit eden ve daha onlarca “faili malum cinayetin” sorumlusu kiralık katillerin bulunduğu DHKP-C gibi bir terör örgütüyle iltisaklı olma durumu söz konusu."
AA