GÜNCEL
'Aşiretler ayaklanacak' diyen o Albayın gerçek yüzü!
* Bir gazete tarafından referans alınarak, "Aşiretler İngilizlerle işbirliği yapıp ihanet edecek" şeklindeki açıklamaları "2. Darbe Uyarısı" manşetiyle gündem edilen Emekli Albay Hasan Atilla Uğur'un kirli ilişkileri deşifre oldu.
Kaleme aldığı yazısında çok çarpıcı tespit ve değerlendirmelere yer veren Akit Gazetesi Arşiv Müdürü Zekeriya Say, Emekli Albay Hasan Atilla Uğur üzerinden Ulusalcı zihniyetin kafa yapısını irdeledi ve kritik hatırlatmalarda bulundu.
Zekeriya Say'ın “Ne Şam’ın şekeri, ne Atilla Uğur’un yüzü” başlıklı yazısı şöyle:
Vatan Partisi Genel Başkan Yardımcısı emekli Albay Hasan Atilla Uğur’un 25 Eylül’de Yeni Şafak gazetesine verdiği ve FETÖ’nün çok yakın tarihte yeni bir darbe planladığı, bunun 15 Temmuzda yaşanan kalkışmadan daha kanlı olacağı yönündeki mülakatı çok ses getirdi.
Hâlbuki Albay Uğur birkaç gün önce, yani 13 Eylül’de Sözcü Gazetesinden Özlem Gürses’e verdiği ve iki gün süren röportajında benzer sözleri söylemiş ve fakat gündem olmamıştı.İlk röportajında gerekli reaksiyonu alamayan istihbarat kökenli Albay Uğur nasıl dikkat çekeceğini iyi biliyordu. Bu yüzden Kürt aşiretlerinin İngilizlerle görüştüğünü ve olası bir kalkışmayı finanse etmek için İngilizlerden maddi destek aldıklarını söyledi. Böylece Kürtlerin büyük kısmını PKK ile iltisaklandırıp zan altında bırakıyor, diğer taraftan da halkın bilinçaltına Kürtlerin ihanet edeceği algısını yerleştiriyor ve kamuoyunun dikkatini üzerine çekmeyi başarıyordu.
Çözüm sürecinin sona ermesiyle başlayan çukur saldırılarından sonra bölge halkının PKK’ya sırtını dönüp, devletine yaklaştığı şu günlerde, Kürt halkına atılabilecek en büyük iftiraydı bu.
Zaten Cumhurbaşkanı Erdoğan da önceki gün Meclis açılış konuşmasında bu yakınlaşmayı destekler mahiyette sözler sarf etti; “Bölge halkının da artık bölücü örgütle tüm bağını kopardığını, PKK terör örgütünün kitle eylemlerine bölge halkından katılım 10'da bire düştüğünü” söyledi.
Gerek Başbakan, gerekse Genelkurmay Başkanının bu iddiaları yalanlayan açıklamalarına rağmen Albay Hasan Atilla Uğur’un algı operasyonu başarılı oldu. 30 Eylül’de Savcı Sayan önderliğinde 50’ye yakın aşiret mensubu bu iddiayı telin etmek ve devletin yanında olduklarını belirtmek için basın açıklaması yapmak durumunda kaldılar. Son olarak; Diyarbakır Çınar ilçesine bağlı Yarımkaş Mahallesi'ndeki bir evde verilen yemekte bir araya gelen bazı aşiret üyeleri, emekli Albay Hasan Atilla Uğur'un gündeme getirdiği "İngilizlerin, Kürt aşiretlerinin borçlarını ödediği" iddialarını yalanladı.
***
Peki Albay Uğur’un röportajı bütün reddiyelere rağmen neden bu kadar ilgi çekti?Aslında bu mülakattan sonra anlıyoruz ki; Halk, 15 Temmuz’da üstün bir cesaret örneği gösterip tankları durdursa da, F16’ları bertaraf etse de, psikolojik olarak aynı olayı tekrar yaşamak istemiyor. Bu yüzden de böyle açıklamalara karşı çok hassas.Tabi bu durumu fırsat bilen uğur’suzlar bu tür tezviratlar ile halkı korkutup, kendilerine yaklaşmasını sağlıyorlar. Adeta “kuzu postuna bürünmüş kurtlar” gibi fırsatı ganimete çevirmeye çalışıyorlar. Daha birkaç yıl öncesine kadar silah üzerine ellerini koyup kan dökme yeminleri eden, 27 Nisan 2007 gecesi Genelkurmay karargâhının ışıkları yanarken muvazzaf olan,15 Temmuz’a kadar hemen hemen bütün darbeleri kutsayan bunlar değilmiş gibi, şimdi kalkıp darbe karşıtı gibi görünmeleri, geçmişlerini göz ardı etmemiz için yeterli değil.
***
Bu durumu en iyi özetleyen açıklamayı yazar Roni Margulies yapmıştı. Eski Taraf gazetesi yazarı ve şair Roni Margulies, Ergenekon ve Balyoz soruşturmaları kapsamında tutuklananların, serbest bırakılmalarından sonra; “Veli Küçük'ün serbest olduğu bir ülkede ben hiç rahat edemem” demişti. Albay Hasan Atilla Uğur’un da Veli Küçük ile aynı davadan yargılanmış olması, sizi de rahatsız etmiyor mu?
***
Peki, bir haftadan fazladır ülkenin gündemini meşgul eden Emekli Albay Hasan Atilla Uğur kim? Kendisiyle alakalı geçmişe yönelik arşiv taraması yaptığımda, 2008’de Ergenekon’dan gözaltına alınana kadar kayda değer pek bir habere rastlamadım. Ne zaman gözaltına alınmış, itiraflar ve belgelerden oluşan haber sağanağı başlamış.
Meğer Albay Uğur; Yüzbaşı rütbesiyle Kızıltepe İlçe Jandarma Komutanı olarak görev yapmış.Tabi o yıllarda özellikle jandarma personeli, köy korucuları ve siyasilerden müteşekkil “tim”ler tarafından Mardin’in Kızıltepe ilçesinde birçok faili meçhul cinayet işleniyordu. Bu cinayetlerin özellikle “bıçaklama” yöntemiyle gerçekleşmesinden dolayı, bu ekibe “Bıçak Timi” adı verilmiş.“Bıçak Timi” ile ilgili ortada dolaşan diğer bir iddia ise, bu “tim”in emirleri dönemin Kızıltepe Jandarma İlçe Komutanı Yüzbaşı Hasan Atilla Uğur’dan alması.
2008 yılında Mardin Kızıltepe Savcılığı’nın, Kızıltepe Katarlı Köyü’nde yaptığı “Faili meçhul” kazılarında, 1995'te gözaltına alındıktan sonra bir daha haber alınamayan Şemsettin ve Nejat Yalçınkaya'ya ait kemikler bulunmuştu. Kızıltepe Belediyesi’nde zabıta memuru olarak görev yapan Şemsettin Yalçınkaya ve kardeşi Nejat Yalçınkaya, evlerine gelen bazı kişilerce ‘Beyaz Toros’a bindirilmiş, iki kardeşten bir daha haber alınamamıştı. İşte bu faili meçhul cinayetler soruşturmasının bir numaralı şüphelisi de o dönem yüzbaşı olan Emekli Albay Atilla Uğur’dan başkası değil.
O yıllarda Albay Uğur ile birlikte görev yapan 18 yıllık korucu Bedran Akdağ, ‘Dağın Ardındaki Gerçekler’ isimli kitabında Uğur’un oluşturduğu ve “Bıçak timi” diye adlandırılan ekiple birlikte çok sayıda faili meçhul cinayete imza attığını iddia etmişti.
Albay Uğur ile ilgili “Bıçak Timi” iddiası son olarak 2011 seçimlerinde gündeme gelmişti. Ergenekon davası sanıklarının bağımsız olarak seçime girdikleri “Cumhuriyet Güçbirliği” çatısı altında milletvekili adayı olan Uğur’un 14. seçim bürosu Kumluca’da açılmıştı. Açılışı da ‘Bıçak Timi’nde Uğur ile birlikte görev yaptığını iddia eden Abdurrahman Kurğa üstlenmişti.
Kurğa’nın, Albay Uğur ile olan “Bıçak Timi” bağlantısı, Ergenekon soruşturmasında ele geçirilen bir belgede;“...Abdurrahman Kurğa: Ben Mardin Kızıltepe’de 94-95 yıllarında Hasan Atilla Uğur albayımla görev yaptım.... Ölünceye kadar da arkasındayım. Silivri Cezaevinden de çıkaracağız kimsenin şüphesi olmasın...” şeklindeki ifadesine dayandırılıyor. Evet, şu sıralar “FETÖ Kâhinliği”ne soyunan Emekli Albay Hasan Atilla Uğur’un geçmişi ile ilgili iddialar böyle.
***
Şimdi gelelim yazının “kehanet” kısmına!.. Öyle ya; Albay Uğur kehanette bulunur da ben ondan aşağı kalır mıyım?
Efendim; ben, söz konusu “kehanet”imi iki olaya dayandıracağım!..
Birinci olay şöyle; Yıl 2006, Yer Ankara.. Genç Teğmen Emrah Durmuş, Jandarma Okullar Komutanlığı'nda staj yapmakta. Olay gerçekleştiği gün çok üzgündür. Zira bir arkadaşı vefat etmiştir. Teğmen Durmuş’un hazırlanıp, cenaze törenine katılması gerekir. Cenaze törenine gitmeden önce duş almaya karar verir. Girdiği banyoda, kalp krizi geçirerek hayatını kaybeder. Durmuş’un naaşı memleketi Çanakkale'ye getirilir ve Şehir Mezarlığı'nda toprağa verilir. Cenaze töreninde Ankara’dan, Jandarma Eğitim Alay Komutanı Albay Hasan Atilla Uğur da katılır.
İkinci olay ise;
12 Kasım 2011’de Silivri Cezaevi’nde kalp krizinden kaynaklanan bir ölüm vakasıdır. Koğuş arkadaşının ifadesine göre; Oda TV soruşturmasının dikkat çeken isimlerinden biri olan MİT'çi Kaşif Kozinoğlu, yaptığı spordan sonra duş alıp odasına gelir. Yatağına uzanan Kozinoğlu ansızın fenalaşır ve akabinde geçirdiği kalp krizi sonucu hayatını kaybeder. Oysa ailesinin ifadesine göre; Kozinoğlu, yıllardır düzenli olarak ağır spor yapıyordu ve o güne kadar da kalp rahatsızlığı yaşamamıştı. “Takipsizlik” verilmiş olsa da şüphelerin ortadan kalkmadığı bu “kalp krizi” vakasında Kozinoğlu’nun koğuş arkadaşı bilin bakalım kim? Evet, tam da tahmin ettiğiniz gibi Emekli Albay Hasan Atilla Uğur!
İki olayda ölüm şekli tanıdık. Önce duş, ardından kalp krizi. Kesinlikle ben, bu kalp krizlerinde “Albay Uğur’un parmak izi var” demiyorum. Uğur’un orada bulunması tesadüftür belki. Ben sadece hatırlatayım istedim.
Bu olayın üzerinden Ergenekon davasının tutuklu sanığı Kaşif Kozinoğlu ve Albay Atilla Uğur’un koğuş arkadaşı Hasan Ataman Yıldırım, mahkemeye sunduğu dilekçesinde ilginç bir iddiada bulunmuştu:
“Hasan Atilla Uğur'u öldürebilirler!”
Hasan Ataman Yıldırım’ın iddiasına göre; “Kaşif Kozinoğlu, ölmeden bir gece önce rahatsız olan koğuş arkadaşı Hasan Atilla Uğur’un kalp krizi geçirebileceği endişesiyle sabaha kadar nöbet tutmuştu.”
Ne ilginç değil mi? “Kime niyet, kime kısmet” dedirtecek bir “kalp krizi” vakası!.. .
.
***
Bu iki örnekten hangi sonuca ulaşmak istediğimi, eminim merak ediyorsunuz!..Efendim; yukarıda da sözünü ettiğim, Sözcü’den Özlem Gürses ile yaptığı röportajdan Albay Uğur’un “Saray'a danışmanlık yaptığı” söylentisini öğrendim.H ele Uğur’un, Gürses’in sorusuna verdiği cevap uyku kaçırtacak cinsten.
Uğur’un diğer “danışmanlar” ile ilgili sözleri şöyle;
“Erdoğan'ın çevresinde çok sağlıklı bir danışmanlar ekibinin olmadığını düşünüyorum. FETÖ'nün yaverliğe kadar sızdığı bir durumda, danışmanların arasında da olmaması mümkün mü?”
Alın size bir vesvese daha!..
***
Geçen gün okuduğum “Erdoğan, Yaverini çakı ile sınamış” haberinden sonra,“Bıçak Timi”nin komutanı ve faili meçhul cinayetler zanlısı Albay Uğur, sahiden Erdoğan’a “danışmanlık” yapıyorsa durum vahim!.. Hele bir de Cumhurbaşkanı Erdoğan, Albay Uğur’u da tıpkı yaveri gibi “çakı” ile test etmeye kalkarsa…Maazallah!.. Hayal etmesi bile korkunç!.. Öyle ya; Albay Uğur, Menderes’in idamıyla neticelenen 27 Mayıs 1960'ı “darbe olarak görmeyen”Doğu Perinçek’in Vatan Partisi’nin Genel Başkan Yardımcısı. Bu partinin “Meşruiyet dairesi” bizim tahayyülümüze sığamayacak kadar geniş!..
Hâsılı kelam; ben, Cumhurbaşkanının yerinde olsam; “Ne Şam’ın şekeri, ne Atilla Uğur’un yüzü” derdim!.. Zira Atilla Uğur’un;
“Maşallah” dediğinin sonu maalesef kalp krizi!”…
www.zekeriyasay.com