Gazeteci Yahya Bostan, dünyanın ekonomik krizle boğuştuğu şu dönemde hızla büyüyen Türkiye'nin önünü açan 16 Nisan'daki "Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi" referandumu öncesinde yaşanan ve gündeme hiç gelmeyen bir konuya değindi. Bostan, yazısında Nisan ayı başında Almanya'dan havalanan ve Türkiye'deki bir NATO üssüne inen ve içinde "gıda ve yardım malzemesi" olduğu ileri sürülen iki ABD askeri kargo uçağından çıkan 300 asker ve çok sayıda mühimmata değindi....
15 Temmuz ihanetinin üzerinden sekiz ay geçmişti. Türkiye, Fetullahçı Terör Örgütü’nün tezgahladığı kanlı darbe girişiminin yaralarını sarıyordu. Amansız bir mücadele sürüyor, örgütün tüm hücrelerine giriliyordu. O sırada devletin istikrarı ve güçlendirilmesi için de kritik bir adım atılmıştı. AK Parti ve MHP Türkiye’nin Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi’ne geçmesi için çalışma başlatmıştı. 16 Nisan’daki referandum için yoğun bir kampanya yürütülüyordu. Nisan ayına girilmiş, referanduma kısa bir süre kalmıştı.
O günlerde Türkiye’deki bir üsse ABD’ye ait iki askeri kargo uçağı indi. Bu NATO’da ortaklık yapan iki müttefik için alışılmadık bir durum değildi. Amerikalılar Türk muhataplarına uçaklarda gıda ve yardım malzemesi olduğunu söyledi. Türk yetkililerin şifahi bildirime ikna olacağını düşünmüşlerdi. Ancak bekledikleri olmadı. Prosedür gereği uçağın evrakları istendi. Evraklarda gerçekten gıda ve ilaç malzemesi yazıyordu. Bununla yetinilmedi. Uçakların içine bakıldı. Kapılar açıldığında kargo uçaklarına giren Türk yetkililer gözlerine inanamadı. İki uçakta kamuflajlı 300 ABD deniz piyadesi vardı. Piyadeler sayılarının 3 katı silah ve mühimmat taşıyordu.
Kriz çıktı. Amerikalılara çelişkili beyanın sebebi soruldu. Panikleyen Amerikalı komutan iletişim kazası olduğunu söyledi. “Almanya’ya gidiyorduk. Yanlışlıkla Türkiye’ye indik” dedi. Ancak daha önce verdiği evrakta uçakların Almanya’dan kalktığı görülüyordu. Türk yetkili Amerikalı komutana “Zaten Almanya’dan geliyorsunuz” deyince tartışma bitti. İki uçak tekrar havalandı. Türkiye hava sahasından çıkarken geride iki soru bıraktı: Bu kadar asker ve mühimmat nereye gidiyordu ya da ne için kullanılacaktı?
Senaryolar çeşitliydi. Askerler Suriye’ye gidiyor olabilirdi. Ancak bunun için Türkiye’ye gelmelerine ihtiyaç yoktu. Çünkü Suriye’nin kuzeyinde, terör örgütü YPG’nin kontrolünde olan bölgede kargo uçaklarının inmesine olanak sağlayan üsler çoktan inşa edilmişti. Diğer seçenek ise Irak’tı. Kuzey Irak’ta da üs bulunduran ABD’nin buna gereksinim duyması akla yatmıyordu. Uçakların üsse inme nedeni teknik bir arıza mıydı? Bu da değil. Çünkü böyle bir bildirimde bulunulmamıştı. Geriye tek bir senaryo kalıyordu: Birileri 16 Nisan’dan sonra Türkiye’de bir karışıklık bekliyordu. ABD askerleri bunun için gelmişti.
Bu senaryonun gerçeğe ne kadar yakın olduğu soru işareti. Türkiye’de bir karışıklık bekleyenler varsa da 16 Nisan’dan sonra umduklarını bulamadılar. Ancak anlaşılan vaz geçmiş değiller. Gezi olaylarıyla başlayan, 17-25 Aralık darbe girişimiyle devam eden Türkiye’ye boyun eğdirme operasyonu 15 Temmuz kanlı kalkışmasıyla işgal girişimine dönüştü. Bu süreçte FETÖ ve PKK gibi terör örgütlerinden bekledikleri sonucu alamayanlar artık piyonlarını aradan çıkardılar. Türkiye’ye doğrudan müdahale etmeye çalışıyorlar. Bu sıralar Washington’da başkan değişikliği için de uğraşan ABD’nin derin kanadı bu kez yargı cübbesiyle karşımıza çıkıyor. Eski bakan Zafer Çağlayan’la ilgili tutuklama kararı bu sürecin bir parçasıdır. Bu yeni dalgayı iyi okumak gerekir.
Yeni Akit