Abdurrahman Dilipak
Yalancının mumu!
ABD yönetimi, hem Türkiye’ye, hem de dünyaya, hatta kendi vatandaşlarına yalan söylüyor. Kürtlere de yalan söylüyor. Demokrasi, insan hakları, hukuk devleti derken de yalan söylüyordu.
Dün, orada bir ordu kurduğunu söylüyordu, bugün tersini söylüyor. Sözleri ve eylemleri birbirine uymuyor.
ABD’nin söylemediği, orada bir başka gerçek daha var. Şu Matruşka denen Rus oyuncakları gibi. PYD, PJK işin kandırmacası. Onları mayınlı tarlaya sürüyorlar, ama onların oradaki asıl tabii müttefikleri Hristiyan milisler. ABD orada bir “Haçlı ordusu” örgütlüyor. Bu gerçeği gören PKK’lılar, PYD’liler yavaş yavaş bu ihanet çemberinden kurtulmaya çalışıyorlar. Güya Marksist bir örgüttüler. Güya “Bağımsız Kürdistan” için savaşıyordular..
FETÖ sempatizanları da gelinen noktada, yavaş yavaş aynı gerçeğin farkına varmaya başladılar.
ABD de bu gidişatın farkına vardı. Yarın HDP’nin, PKK’nın yalanlarına kanan Kürtler aldatıldıklarını düşünüp saf değiştirebilirler..
Bu süreçte bu durum bütün çıplaklığı ile ortaya çıktı.. ABD’yi korkutan da bu. ABD bir yandan PKK-PYD üzerinden “Kürt kartı”nı elinde tutmak istiyor, öte yandan müttefiki Türkiye’yi doğrudan karşısına almak istemiyor. Bunun faturasının ağır olacağını biliyor. Ankara’daki, hükümet çevresindeki “yakın temas halinde oldukları adamları” üzerinden, Beştepe’yi dizginlemelerine fırsat ve zemin oluşturmak için “geri adım” mesajları veriyor.
Şunu görelim: Batılıların “ilkeleri” ya da “dostları” yok, “çıkarları” var. Onlar için gayeye giden her yol mübah. 15 Temmuz’daki ABD nerede duruyorsa bugün de orada duruyor..
ABD gelen günlerin geçen günleri arattığının farkında. Onun için de elini çabuk tutmak istiyor. Ama o zaman da daha çok hata yapıyor.. İçeride ve dışarıda giderek yalnızlaştıklarının farkındalar.
Suriye’yi takan yok da, Rusya ne der? Bu onlar için önemli. AB ülkeleri, özellikle Fransa, İngiltere ve NATO ne der..
Suudilere, Mısır’a bir şey demesi gerek ki, onlar da onu halklarına söylesinler. Öte yandan bu yalanın inandırıcı olması gerek. Ama bu işin inandırıcı tarafı da kalmadı artık. Tabi bölgede bir operasyona kalkışırken “Yahudi Lobisi”ni de dikkate almanız gerekir, iç muhalefeti de.
Artık BM’yi ciddiye alan kalmadı..
Bakın, ABD bugün kapsamlı bir “kuşatma harekâtı” için düğmeye basmış durumda. Tek sorun Afrin değil. PYD-PKK değil, HDP değil.. Baharla birlikte, daha önce denedikleri gibi dar sokakla hendek kazarak “Kanal savaşı” için PKK yedekte bekletiliyor. Dikkat ederseniz bu günlerde hiç sesleri çıkmıyor. Belki seçimlerde HDP’nin CHP ile koalisyon kurması gerekecek. Onun için PKK ve HDP’nin sessizliğini koruması gerekiyor. Canlı bomba DEAŞ’a ihale edilecek gibi, suikast işi de FETÖ’ye. Güneyden gelenler olmadı, şimdi Kafkas ve Balkanlar üzerinden deneyecekler.. Bu planların hepsinin içinde ABD/CIA var.
Bunların asıl hedefi Suriye değil, Türkiye! Bunu görelim.. Kendi gelecekleri için bunu zorunlu, vazgeçilemez görüyorlar. Bu konu bizim için de onlar için de “Beka sorunu”. Bu durumda bir ipte iki cambaz oynamayacağı çok açık. Bizim gücümüz ve şansımız şu: Önce ve mutlak anlamda Allah bizimle. Mazlumdan yanayız. Haklıyız ve güçlüyüz. Tamam, ABD daha güçlü gibi gözüküyor ama 20.000 km uzaktan gelip, burnumuzun dibinde bize karşı meydan okuması çok akıllıca bir şey değil. İç ve dış dengeler itibarı ile dayandığı kavram ve kurumlar itibarı ile ABD çok zayıf, kırılgan. Kartondan kaplan.
ABD Demirtaş’la devam niyetinde gibi sanki. CHP ile birlikte yola devam edeceklerse Demirtaş daha uygun bir isim. HDP, içindeki Liberaller, “İslamcılar(!?)’ı muhafaza etmek istiyorsa buna mecbur. HDP ile kol kola girecek bir CHP’nin de o Ulusalcı Kemalist söyleminden vazgeçmesi gerekiyor.
Son yarım asır önce Türkiye’de sol yeni, Vietnam’a benzer bir cephe açarak, Vietnam halkının sırtındaki yükü hafifletmek istiyordu. Amerikan emperyalizmine karşı savaşacaklardı ya İsrail’de onun “Ortadoğu’daki bekçisi”ydi. O zaman İsrail Siyonizmine karşı savaşmaları gerekiyordu. İşe bakar mısınız, İngiltere ve Fransa’nın garantörlüğünde, Syces-Picot anlaşması ile bir devlet kuruluyor, o devlet de nedense ABD, İngiliz ya da Fransız silahları ile değil, Sovyet silahları ile donatılıyor. O zaman bizim solcular da Marksist olduğunu düşündükleri Filistin Demokratik Halk Kurtuluş Cephesi’nde savaşmak için Suriye’ye gidiyorlar. Geçmişte Bekaa kamplarında “Deniz Gezmiş”ler de bulunmuş, bu kamplarda marka bir lider (!?) haline getirilmişti.
Bu solcu arkadaşlar, hâlâ nasıl bir oyuna alet edildiklerinin farkında değiller. Akıllarına göre onlar emperyalizme karşı savaştılar. Batının desteğini isteyerek kendilerinin batıdaki özgürlükçü ve demokratik örgütler üzerinden elde edilen bir kazanım olduğunu düşünüyorlar.
Oysa İsrail, Kudüs ve Filistin mücadelesinin ön safına Laik/Seküler/Marksistleri yerleştirerek Müslümanların bu cephede varolmalarına imkân vermeyerek kendilerini garantiye almışlardı.
Bu bizim solcular bir garip, sağcılar da öyle aslında. Tepe tepe kullanılırlar, ama hep kendileri, başkalarını kullandıklarını sanırlar.
Şimdi PKK ve FETÖ’cülerin hayalleri şu: Türk ordusu Afrin’de bir yenilgi aldığı takdirde bu Erdoğan-Ergenekon ittifakından/diktatörlüğünden kurtulmak. Kendi aralarında içine düştükleri çelişkili durumu açıklamak için şu argümana sığınıyorlar: Alman Genelkurmayı, Lenin’i kullanmak istedi ama Lenin Alman Genelkurmayını kullandı. Siz kendinizden eminseniz, en güvenilmez, en çürük müttefiklerle bile konjonktürel olarak uzlaşabilir, mesafe katedebilirsiniz.
HDP’nin içi cadı kazanı gibi. HDP kendi içinde bir koalisyon. Türk sosyalistleri, Türk liberalleri, Neo İslamcılar ve Kürt ulusalcıları arasında teorik ve pratik anlamda bir uzlaşı yok. Tek uzlaştıkları konu AK Parti ve Erdoğan karşıtlığı. Bir de ABD bölgeyi yeniden dizayn ederken, güçlüden yana durarak, bu yeniden yapılanma sürecinde uluslaşmak. Yoksa bunların kendi adlarına özgün bir politikaları yok. Hiçbir politika üretemez durumdalar. Uyuşturucu, yolsuzluk, gayri ahlaki ilişkiler, yabancı istihbarat örgütleri ile yapılan işbirlikleri sonucu kimin eli kimin cebinde olduğu belli değil.
HDP ve PKK’lılar, ABD ve Batı ile ilişkilerini meşrulaştırmak, Marksist gelenekten gelen militanlarını Amerikan ordusuna paralı asker haline getirmek, bölgenin yerleşik bütün unsurlarına karşı düşman haline getirme senaryolarını açıklama adına, “herkes ABD ve batı ile ilişki kurunca iyi, biz kurunca mı kötü” diyorlar. Başka bir argümanları da yok.
Bakalım CHP’de hangi kanat yönetimi ele geçirecek. Kimine göre Kılıçdaroğlu ile yola devam etmek gerek, kimine göre onun miadı doldu. Bu gelişmeleri “CHP içinde demokratik özlemlerin dışa vurması” şeklinde yorumlayanlar da var. CHP ile HDP’nin seçim ittifakı yapıp yapmayacağını, bunun sandığa nasıl yansıyacağını daha sonra göreceğiz. Kimine göre böyle bir ittifak (+) değil (-) verecektir ve AK Partiye yarayacaktır.
HDP/PKK/DEAŞ, FETÖ çevrelerinden birileri Afrin’in Kürtlerin kendilerini ispatlaması ve Türkiye’nin Suriye’deki etkisinin kırılması için bir fırsat olduğu düşüncesinde. Eğer TSK, Afrin’de geri adım atmaya zorlanırsa Türkiye’de AK Parti ve Erdoğan iktidarının sonunun gelebileceği, bu durumda halkın 15 Temmuz’da olduğu gibi direnmesi halinde Türkiye’nin Suriye’ye dönmesinin söz konusu olabileceğini düşünenler de var. Tabi böyle bir durumda da uluslararası sistemin Türkiye de dahil bölgeye müdahale etme planları söz konusu. Birileri için 15 Temmuz’un rövanşı böyle olacak!
Onların planı varsa, Allah’ın da bir hükmü var! Bütün bu olup-bitenleri, gören, duyan, bilen, hüküm sahibi bir Allah var! Ne gam!.. Selam ve dua ile..