Abdurrahman Dilipak
Tarikatlar aslına dönmeli
DİB “Mini din şûra”sının ana konularından biri de buydu sanırım..
Tarikatlar kendi içine bakmalı artık.. Yoksa çok başları ağrıyacak.. Bazı tarikatlar holding havasına büründü, bazıları devlet içinde örgütlendi..
Sahih sufi gelenekte, müridan devlet kapısından uzak durur. Siyaset ve memuriyet onların işi değildir.. Ama gelinen noktada ve hâlâ FETÖ’nün izinden yürüyen birçok tarikat var. Kendi din yorumlarını “dinin tek mümkün doğru yorumu” gibi sunan tarikatlar var. Siyasi olarak örgütlenen tarikatlar var. Siyasete adam sokmak için parti yöneticileri ile pazarlık yapan “hoca efendiler” var..
Kendi dini yorumlarını yaymak için kitaplar yayınlıyor, okullar, kurslar açıyorlar, radyo-Tv kuruyor, sosyal mediayı örgütlü bir şekilde kullanıyorlar. İşletmeler, STK’lar kuruyorlar..
“Paralel din” sadece FETÖ ile sınırlı değil.. Yıllar önce “Bu din benim dinim değil” isimli kitabımda “atomizasyon”, “nötralizasyon”, “agnostizm” sürecini anlattım. “Amerikano mehdi”, Amerikalı İslam, Protestan İslam, Amerikalı Mehdi sürecini yazdım.
Örgütlü dini topluluklar, kendilerini dinin merkezine koydukları için uyarıları kendi dışındakilerin sebeb olduğu sorunlar olarak gördü.. Bu curcunanın dışında kalanlar ise ya “TSE damgalı bir din”e yöneldiler ya da, “Folk İslam” dedikleri, gelenekten ibaret, menakıb ve mefahirle süslenmiş “Atalarının dini”ne döndüler.. Laikler için ise zaten din bir vicdan sorunu idi. Siyasal talepler onlara göre dini siyasallaştırıyordu.. Din onlara göre bireysel planda vicdanlara, toplumsal planda mabedlere hapsedilmeli, ritüel, seremoni, ikon ve ayinlere indirgenmeli idi.. “Neo sufizm” “aşk, hoşgörü, evrensel kardeşlik” gibi bir evrim geçirecekti..
Bunların çoğu, insanları İslam’a değil kendilerine çağırıyorlar, kendi şeyhine, liderine, örgütüne.. “Dine karşı bir din”e dönüşüyorlar.. Müslümanları Müslümanlığa çağırıyorlar. Kendilerini dinin merkezinde gördükleri için ötekileri “tekfir” ediyorlar.. Düşünsenize, Allah’ın emrine uymazsanız haram, resulün sünnetine uymazsanız mekruh, ama birilerinin peşine takılmazsanız dinden çıkarsınız, şeyhiniz şeytan olur!
Allah “din büyüklerinizi İlah ve Rab edinmeyin” diyor, birileri “Musalla taşındaki meyyid gibi olunuz” diyor.. Şimdi bir de Neo İslam, Euro İslam diye bir şey çıkıyor.. Kur’an’ın şifresinden Kur’an’ın tarihselliğine, Kur’an’da sembolizmden, Risaletin bugüne dönük dini yorumlardaki etkisine kadar her şeyi tartışıyoruz. Din akıl, din ilim ilişkisi, bilgisayar teknolojisinin ortaya çıkarttığı yeri sorunlar hepsi üst üste geldi.. Din üzerinde arkaik tartışmalardan protest akımlara, Scietolojist yaklaşımlara kadar ne abukluk isterseniz var.. Dinler arası diyalog, mezhep ve tarikatların dinleştirilmesi gibi daha bir sürü sorun yaşıyoruz.. Laikçiler zaten dini, ekonomik, sosyal ve siyasal hayattan tamamen tecrid ediyorlar.. Onlara göre din bir gönül işi sadece.. Onların “kalpleri temiz”!? Kimileri din, ideoloji ve siyaset üçgeni içinde yeni bir din ve devlet vaad ediyor, kimi Mehdi gelene kadar bekleyin, sadece bekleyin diyor.
Bu iş böyle devam edemez. “Devletin malı deniz, yemeyen domuz” değil.. “Bir hırsız bir bağdan bir bostan çalar, rüşvet alan, bir bostan ya da bir selam karşılığı bir bağı satar”. Hangi tarikatın hangi bakanlıklarda, KİT’ler, BİT’lerde örgütlendiğini bilmeyen var mı? Hangi üniversitelerin yönetimini kimlerin ele geçirmeye çalıştığını ya da.. Hani işi ehline verecektik. Hani adil şahidler olacaktık! Birileri FETÖ’den boşalan yeri doldurmaya çalışıyor sanki. FETÖ’cüler de onların arasına sızmaya çalışıyor. Zaten FETÖ’yü örgütleyen uluslararası sistem, daha önce onlar arasına da sızmaya çalışmadı mı sanıyorsunuz.. Unutmayın paralelin de paraleli var!
Şeyhini mutlaklaştıran biri, emri kimden alır?. O zaman siyasette, bürokraside hiyerarşiyi nasıl muhafaza edebilirsiniz? Adam muhkem nas’la sınırlı bir dine sahip değil, Şeyhinin müteşabih bir alandaki tercihini din kabul ediyorsa onu ne yapacaksınız? Zaten onun şeyhi gaybı da biliyor. 3’ler, 7’ler, 40’lar aleminden haber getiriyor. Resulullah’la rüyasında buluşuyor, Cebrail’le görüşüyor.. “Şeyhinin bir gülüşüne tüm varlığını feda etmeye hazır” birinden söz ediyoruz.
Bakın, aşk ve öfke gözü kör eder. Orada akıl yoktur.. Orada siyaset tabii mecrasından sapar, din de sapar. Aklınız kadar iman edecek, aklınız kadar amel işleyeceksiniz. Dininiz aklınızdan daha fazla olamayacağına göre, çünkü bilmediğiniz şeye iman edemeyeceğinize, onu bir ahlak, sorumluluk ve davranışa dönüştüremeyeceğinize göre, aklınızı baskılayan her şey dininize bir sınır koyar. Kuşkusuz akıl tek başına hakikatin kaynağı ve ölçüsü değildir ve olamaz..
Bizim, “Atalarımızın dini”nden vazgeçip, “Allah’ın dini”ne, “Müslümanların kardeşliği” temelinde, Allah, Resul ve kitabla mukayyed bir dine geri dönmemiz gerek. Dinin cami merkezli, ümmetin vahdetini esas alan bir yapıda olması gerek.. Ümmetin kendi öz denetim mekanizmasını kurması gerek.. Bu şekilde bir yere gidemeyiz.. Dün, dinin muhafazası için bir imkan olan bu yapılar, bugün tefrikanın asıl sebebi. En fazla okumuşu olan, en fazla ekonomik güç oluşturan, en son İslami hareketlerden biri olan Nurcuların geldikleri nokta ortada, birbirine selam bile vermeyen, hatta birbirini tekfire varan suçlamalar yönelten bir düzineden fazla fırkaya ayrıldılar.. Esed’le işbirliği yapıp, Sünni kardeşini Yezid gören Ali Şiasından uzaklaşıp, Safevi Şiasının peşine takılan Şia, Sisi’ye itaat edip, Mursi’ye isyan eden, Sufiyi müşrik gören, Selefi Salihin’in çizgisinden uzaklaşıp, Avami Selefi, Şii’yi ve Selefi’yi mürted gören, ehli Suffe çizgisinden uzaklaşıp, Hind mistizmi ya da sofistike akımların peşinden savrulan Sufi ile biz nereye kadar gidebiliriz.. Bakın, mezhep ve tarikat din değil, biri dini yorumlama, öteki ahlaken yücelme ve farzı kifayelerin tenfizi konusunda dini hizmetlere nefsini memur etme mektebidir. İslam ümmetinin önündeki en büyük tehlike, dışarıdan İslam’a ve Müslümanlara yöneltilen tehdit değil, içimize salınan tefrika, cahillik ve din kisvesi altında örgütlenmeye çalışılan “Dine karşı dindir”.. Öyleyse haydin, Allah’a, Resulüne, kitaba.. Öyle ise din namına FETÖ’cülere, 28 Şubat Şeyhlerinin, ne idüğü belirsiz birtakım sahte din bezirganlarının pazarlamaya çalıştıkları nevzuhur kerameti kendinden menkul “hocaefendiler”in pençesinden yakamızı kurtaralım.. Bize, İlahlık ve Rablik taslayanlara “LA” diyelim. Şeytan bizi Allah’la aldatmasın! Dikkat: Ağuyu altın tas içre sunarlar, bal da onun suç ortağı. Unutmayın: Cehennemin yolları iyi niyet taşları ile döşelidir!
Aynı Allah’a, Resulüne, kitaba, iman edenler, tek bir millet, tek bir ümmet, tek bir cemaattir. Kim ki, başka bir cemaatten söz ediyorsa, kendine ya yeni bir ilah, ya yeni bir kitap, ya da yeni bir resul uydurmuştur. Biz Müslümanlardanız ve Müslümanlar kardeştir. Başkaları bizi hesaba çekmeden, biz kendi özel ve tüzel nefsimizi hesaba çekmeliyiz. Selâm ve dua ile.