Abdurrahman Dilipak
Rıza Sarraf, Hakan Atilla derken!
Kılıçdaroğlu ve Trump! Al birini vur ötekine. Farkında mısınız, birbirine ne kadar benziyorlar. İkisinin “başkan”lık koltuğuna oturmasının sebebi de aynı. Güç dengesinde, taraflar en zayıf olanı orada tutuyorlar. Güçlerinin arkasında güçsüzlükleri var!
Yani asıl sorun/sorun şu: Bunlar giderse, yerine kim gelecek! Mevcut dengelerde buna verilecek net bir cevap olmadığı için onlar iş başında kalmaya devam ediyorlar.
Bu kadar uzun süre orada kalınca bu defa, onlar da bulundukları yeri sahipleniyor ve dengeyi dengede tutarak konumlarını sürdürüyorlar. Tabi dengenin dengede kalması için dengeyi sallayarak, kriz çıkartarak aktif bir denge sağlıyorlar.
Aslında Erdoğan da aktif denge sağlıyor. Bugün dünyada genel geçer denge politikası pasif değil, aktif. Batı, doğuda, soğuk savaş yıllarında, sağ-sol dengesi ile bu işi götürürdü.
Hatırlarsanız, ben bu dengeyi arabalı vapurun limana yaklaşırkenki manevrası ile açıklamıştım. Her iki taraftaki motoru da çalıştırırsınız, hangi yöne gitmek istiyorsanız, aksi yöndeki motoru biraz fazla çalıştırırsınız olur biter. Biliyorsunuz gemilerin freni yok. Onun için “gemisini kurtaran kaptan” örneği verilir hep.
Aslında gerçek aktif denge politikasını Erdoğan oynuyor, özellikle de uluslararası ilişkilerde. Bu multidisipliner bir yaklaşımı esas alan davranış biçimidir. Değişen şartlara uyum performansı açısından bu şart. Kılıçdaroğlu’nun ve Trump’ın yaptığı, ikili sistemde pasif bir tercihin içinde aktif denge, daraltılmış bir denge siyaseti.
Görünen o ki, Trump da, Kılıçdaroğlu da içerideki çatışmayı by-pass etmek için bir yerlere toslayacaklar. Trump ABD içinde, BM’de, NATO da, İngiltere ile AB ülkeleri ile kriz yaşıyor. Ayrıca kendine 3 çatışma bölgesi seçmiş durumda: Kuzey Kore ile Japonya, Kore ve Çin’i baskı altına almaya çalışıyor. Ukrayna üzerinden Rusya’yı, dolayısı ile Balkanlar ve Kafkasları baskı altına çalışıyor. Fergana’daki uyuyan hücreler işaret bekliyor. 3. kriz/çatışma bölgesi Ortadoğu! Öncelikle Türkiye ve İran’ı baskı altına almaya çalışıyor. İsrail’i koruyacak, Arap Yarımadası ve Mısır üzerinden Afrika’yı kontrol edecek. Aslında ana tehdit merkezleri olarak Ankara, Pekin, Moskova üçgenine yönelmiş durumda.
Birileri, batıdan gelen bu tehdit karşısında paniklemiş durumda. Erdoğan’dan kurtulmak, AK Partinin fabrika ayarlarına dönmesinden söz edenler bunlar. Bunun adı “Yurtta sulh”. Akşener bu işin taşeronu olmaya hazır. Birilerini göreve davet edenler aslında bu işin müteahhitliğe soyunan çevreler. FETÖ’nün uyuyan hücreleri de bu iş olmazsa başka yoldan halletmek için hazır bekliyorlar. Güya Türkiye’yi “geliyorum” diyen bir tehlikeden kurtaracaklar.
Bu ortamı hazırlamak için BİRAZ EKONOMİK KRİZ, BİRAZ TERÖR, BİRAZ SAVAŞ, BİRAZ DA SİYASİ KRİZ gerekli. Bunun için çalışıyorlar.
Dikkat! Bu işi de seçimden önce bitirmek gerek. Savaş ve terör için PYD / KUZEY ORDUSU / DAEŞ emir bekliyor. FETÖ zaten hazır bekliyor, ama toplumda karşılıkları yok. Planlar tutmuyor.
Bakın Sarraf ve Hakan Atilla davası henüz bitmedi. Hakan Atilla da “İtirafçılar” listesine dahil olmuş olabilir.
Burada hatırlatayım, yurt dışında parası olan patronlar, özellikle de siyasi bağı olanlar, hesaplarınıza her an el konulabilir. Gıkınız bile çıkmaz. Sarraf davası “kızım sana söylüyorum, gelinim sen dinle” davası gibi bir şey. DAEŞ’in kelle kesme seansı gibi bir PR konusu. “Sarraf’a bak, ayağını denk al” diyorlar. Sermayesini öbür tarafa taşıyanlar da dikkat etsinler. Keşke Asil Nadir hatıralarını yazsa da, onun yaşadığı güçlükler, kendinden sonrakiler için baht kaynağı olsa.
CIA düğmeye bastığı gün birçok banka ve bankacı zor durumda kalabilir.. Kamu Güvenliği Müsteşarlığının bu konuyu milli bir güvenlik meselesi olarak görmesi gerek. Maliye Bakanlığına bağlı MASAK’ın da, DDK’nın da bu konuyu bir iç politika sorunu olmanın ötesinde ayrıca ele alması gerek. Türkiye’nin ülke dışındaki mal varlıklarının, hesapların kontrol edilmesi gerek.
Bakın, FETÖ’nün birçok ülkedeki hesaplarına, gayrimenkullerine el koyuyorsunuz. O okullarda öğretmen kılığında çalışan birçok isim yabancı istihbarat örgütlerinin elemanı idi. O okullardaki çocuklar, o ülkenin VIP ve CIP’lerinin çocukları idi. O ailelerle yakın ilişki kurularak istihbarat sağlanıyor ve sistem içine sızılıyordu. Bu sistem de çöktü bugün. Bu elemanlar da deşifre oldu.
CIA, FETÖ’yü desteklemek için proje dolarları kullandı. Orta Asya’dan altın işi yaptılar, kayıt dışı para transferleri yapıldı, fonlar kullanıldı, kendi bütçelerinden paralar aktardılar. Bu paralar FETÖ’nün içeriden topladığı paralardan ibaret değildi. CIA bu işi çözemezse, kendi içinde de hesap vermek zorunda kalacak. Bu mesele giderek CIA’nın kendi içinde krize sebeb olabilir. Bu iş Pentagon’un da, Beyaz Saray’ın da, FED’in de başını ağrıtır. NATO içinde de krize yol açar, ABD, İsrail, Almanya, İngiltere ve Vatikan’da iç politika sorunu haline gelir..
İddiaya göre sadece CIA’nın, FETÖ ile ilgili olarak hesabını vermesi gereken 53 milyar 700 milyon dolarlık bir açık var! CIA bu parayı tahsil etmek için 5-10 bankaya fatura çıkartacak. Bunun iki katı kadar da iş adamının yurt dışındaki paraları var..
Bakın, bu tehdit sadece kamu bankaları için, ya da batılılar açısından muteber olmayan bankaları için değil, batılılardan yana, onlarla iş tutanlar için de geçerli. Çok fazla kullanılan ve her türlü işin çevrildiği, hatta batılıların da kullandığı bu finans kurumlarının gizli-kapaklı işlemleri de deşifre edilebilir.. Bunların dostu yok. Yönetimine Mason birilerini getirmiş olmanız da fayda sağlamaz.
İşte tam da, bu faturanın Türkiye ekonomisinde meydana getireceği kriz dalgasını da kullanarak birileri, eş zamanlı olarak siyasi kriz, terör ve savaş kartını da masaya sürmek istiyor. Diyorlar ki, oyun kurma becerisi ile maruf biri Gina Haspel diye bir CIA yöneticisi bu konularla ilgili kapsamlı bir eylem planı hazırladı. CIA bu plana göre eyleme geçmek için hazırlıklarını tamamlamak üzere. Yukarıda sözünü ettiğim ABD’nin şeytani planlarını uygulamak için hazırlandığı kriz üçgenindeki eylemler için sona yaklaşıldı. Türkiye’nin Rusya ile arasının açılması, Türkiye’nin Suriye’de mayınlı savaş tarlalarına çekilmesine kadar birçok senaryo söz konusu. Tabi ki, bizimkiler de boş durmuyorlar. Onlar bir tuzak kuruyorlar ama her şeyi gören, duyan, bilen bir Allah var. Mekerallahu, bakarsınız, şimdiye kadar olduğu gibi kazdıkları çukurlara kendileri düşerler..
ABD, BOP ideallerinden vazgeçmedi. FETÖ projesi başarısız olsa da İslam’ı ve Müslümanların kontrol altına alma iddiasından vazgeçmedi. Bu enerji koridorunu, Balkanlar, Kafkasya, Afrika ve Arap Yarımadası ile birlikte Mezopotamya’yı kendi yönetmek istiyor. ABD bu hedefe kendi istihbaratı, ordusu yanında terör örgütlerini, medya, mafya, sermaye, siyaset, bürokrasi, STK’ları ile birlikte “Topyekûn savaş”a hazırlanıyor. BÇG ve FETÖ’nün kriptoları da aynı merkezden yönetiliyor, bunu unutmayın.. Yeni senaryoda bunlar rakip değil kardeş olacak. Tıpkı FETÖ ile PKK’nin sürpriz (!?) kardeşliği gibi! ABD’nin nezdinde PYD ne ise DAEŞ de o. Bunlar modern gladyatörler. Dün sağ-sol diye gittiler bugün böyle.
Batı’nın dostu yok. Bakarsınız, bugün de, dün yaptığı gibi, Yahudileri yarın götürebilir, toplama kamplarına sürebilir de. Siyonistler de aynı kafada oldukları için kolay anlaşıyorlar sanki.
ABD’deki şeytan üçgenine gelince FED, Beyaz Saray ve Pentagon. Üçü düğmeye bastığında CIA operasyona başlayacak. Sahi, yarın AYM’nin serbest bırakılmasına karar verdiği bu isimler yarın bir suikasta uğrarlarsa ne olacak. Bunlar susacak mı, konuşacak mı, ya da kaçacak/kaçırılacak mı? Bekleyip göreceğiz. Bu saatten sonra her şey mümkün!
Sarraf olayının başımıza ne işler açtığını gördünüz mü? Ha bu olay içimizdeki işbirlikçi gafillere ve hainlere ders olsun. Selam ve dua Menittebeal Hüda..