Abdurrahman Dilipak
Ordu’dan atılan subaylar dedik de..
Sahi, 28 Şubat’ta ve sonrasında “irtica” bahanesi ile ordudan atılan herkes masum mu?
Tamam dindar olabilir, ama dindar kişiler hiç suç işlemez değil ki. Suç işleyen de cezasını çekmeli..
Tamam 28 Şubat’ın darbeci generalleri aşağılık adamlardı, din adına ne varsa, kim varsa düşman görüp, zalimce cezalandırdılar.. Orduda da gerçekten acımasız bir tasfiye başlattılar.
Şunu da not edelim, bir kişi dindar olabilir, suç da işleyebilir, ama bir kişi dindar ve suçlu olursa ona da her şeyi yapamazsınız. Suçu neyse ona göre bir ceza verirsiniz.. Suç ve ceza orantılı olmak zorundadır.
Sözü 28 Şubat’ta ordudan atılan Paralelcilere getirmek istiyorum.. Biz bu konuyu pek konuşmadık, tartışmadık.
“Dindar” diye ordudan atılan bazı subaylar, aslında aynı zamanda “Paralel örgüt mensubu” idi. 28 Şubat’ın zalimleri Paralel diye bir ayırım gözetmediler, hepsini “dindar” oldukları için “mürteci” olarak etiketleyip ordudan attılar. Biz de dindar oldukları için ordudan atıldılar diye hepsine sahip çıktık!
Evet, Paralelci de olsa, insan onuruna yakışmayan bir cezaya, aşağılamaya muhatap olmuşlarsa, buna karşı çıkalım.. “Bir topluluğa olan düşmanlığımızın bile bizi onlar hakkında adaletsizliğe sevk etmemesi” gerek. Onun dışında, orduda yönetim kademelerini ele geçirmek için her yolu deneyen, iftira eden, yabancı ülkelerin istihbarat örgütleri ile işbirliği yapan, komplo kuran bir çete mensubunu sadece “namaz kılıyor” diye nasıl sahiplenebiliriz ki!
Zaten bir kısmı namaz da kılmaz olmuştu. İçki de içiyorlardı, eşlerinin de başlarını açtırmışlardı. Bu adamlar irtica bahanesi ile ordudan atılınca bu defa suçlamayı bir kazanca dönüştürmek için “ordudan atılan dindar subay” maskesi ile bu defa bizim aramıza sızmış olmasınlar sakın..
Bana kalırsa ASDER ve SADAT’ın kendi üyelerini bu gözle gözden geçirmesi gerek.. Ya da bu arkadaşları sahiplenenler de bu açıdan yeniden düşünmeleri gerek..
Bu görev en çok da, samimi, örgütsel bağı olmayan mütedeyyin subaylara düşüyor. Doğrusu ben, yanılmış olabilirim ama, ordudan atılan arkadaşlardan bu yönde açık, hemen göze çarpan, yaygın bir hassasiyet görmedim.
Şunu da görelim, “Paralel çete” bağlantısı sebebi ile ama “irtica” bahanesi ile ordudan atılan biri, zaman içinde yaşananları görüp, gerçekten bu yoldan dönmüş de olabilir. Bunu da bir kenara not edelim..
MİT ve Kamu Güvenliği Müsteşarlığı, Emniyet İstihbaratın, “irtica” sebebi ile ordudan atılan subayların tamamının mercek altına almalı. Kim niçin atılmış, halen nerede bulunuyor, ne yapıyor.. Belki bu konuda bir “ihbar hattı” da oluşturmak gerek..
Bir arkadaşa sordum, o şöyle bir uyarıda da bulundu. Paralel çete, kendi önlerinde engel gördükleri bazı dindarları bizzat ihbar etmişler. Hatta böylece, bu ihbarla kendilerinin “irticacı” olmadıklarını da isbatlamış oluyorlarmış.. Ya da, “The cemaat”e bağlı oldukları halde verilen görevi yapmayanları da kendileri ihbar etmişler..
Aslında hâlâ orduda bunlara bağlı adamlardan söz ediliyor. Bu askeri şûrada bunların da ordudan ayıklanması bekleniyor..
Kuşkusuz bu işin bir “cadı avı”na, “evham”a sebeb olmaması gerek. Biz, hepimiz, zaman zaman kendi nefsimizi, şeytanın hilelerine karşı da çek etmemiz gerek.. Hani bilgisayarımızda zaman zaman virüs taraması yapmak gibi bir şey bu, kendi nefsimizi de, başka nefisleri de “scan etmek” gerek sanırım..
Bu kadar zaman sonra, böyle bir hassasiyet geç kalmış bir hassasiyet gibi gözükse de, bana kalırsa yanlışın neresinden dönülürse orası kârdır..
Hep yazıyorum, “ağuyu altın tas içre sunarlar, bal da onun suç ortağı”. “Güvenmek güzeldir, ama kontrol etmek daha da güzeldir”
Bu adamlar, sadece orduda değil, kamuda, STK’lar ve iş dünyasında da aynı yöntemleri kullanıyorlar.. Aslında sadece orduda değil, her alanda bu “kripto” elemanlara karşı dikkatli olmak gerek.. Bu adamlar istihbarat elemanı gibi çalışıyorlar, aleyhte kullanacakları bilgi ve belgeleri arşivlemekle de kalmıyorlar, “bal tuzakları” da kuruyorlar.. Tehdit, şantaj, sihir, büyü, ipnoz, her yolu deniyorlar. Hedef seçtiklerinde Maliye’yi, yerel ve merkezi hükümet teftiş kurullarını, yargıyı, hatta Mafyöz bazı yapıları harekete geçirebiliyorlar.. Para ilişkisi kuruyorlar, dini kullanıyorlar, kadın kullanıyorlar.. Kadrolarında şeyh de var fahişe de.. Yok yok! Sadece merkezi tek yapı yok. Kaçan balıkları hapsettikleri havuzları da var, “Paralelin de paraleli” şirketler, dernekler, yapılar.. Kimlik değiştirmek gömlek değiştirmek kadar kolay bu adamlar için..
Ben bugün işin farklı bir boyutunu yazmak istedim..
Bu konu sadece bir hocanın fantezilerinden ibaret değil, CIA, MOSSAD, MI5, VATİKAN bu işin içinde herkes var..
ASDER ve SADAT içindeki kuşku uyandıran birileri 17 Aralık’tan sonra buradan ayrılmışlar. Ama bu ayrılan ya da halen uyuyan ajanlardan biri Suriye ve diğer sorunlu ülkelerdeki birtakım yapılarla bu kuruluşların ismini kullanarak ilişki kurmuş olmaları da muhtemel..
Benden söylemesi. Selâm ve dua ile..