Abdurrahman Dilipak
Nerede kalmıştık!
17-25 Aralık aslında bir yolsuzluk iddiası değil, yolsuzluk iddiası arkasına gizlenmiş bir operasyondu.. Musul petrollerinin Türkiye’ye akıtılması ile ilgili olarak Barzani ile varılan mutabakat bu operasyonla engellenmiş oldu. Bu operasyona Halk Bankası’nın adı da bu sebeple karıştırıldı..
Bu arada, olanları biliyorsunuz. Önce TIR şoförlerimiz kaçırıldı, ardından konsolosluk çalışanlarımız ve 3. adımda Musul, DAEŞ’e teslim edildi, Kesdizaniler, yani Irak FETÖ’sü tarafından.
Biliyor musunuz, kaçırılan TIR şoförlerinin tamamı, Gaziantepspor Başkanı Kızıl’ın TIR’ları idi. Irak petrolleri Türkiye’ye akıtılacak olsa idi Kızıl’ın TIR’ları kullanılacaktı.. FETÖ de, İsrail de, Amerikalılar da, Avrupalılar da biliyordu bunu. Onun için Kızıl’la temas kurmak, işbirliği yapmak istiyorlardı. Kızıl bunlara uzak durunca FETÖ, Kızıl’a Gaziantepspor üzerinden operasyon yaptı.
Türkiye’nin Musul petrollerini Türkiye’ye akıtma iddiasından vazgeçmeli idi. Hendek politikası, kurtarılmış bölge politikası bunun için gerekli idi.
Şimdi geri başa döndük.. Irak kuvvetleri Musul’a giriyor ve DAEŞ çekiliyor.. Barzani ise Musul’u terketmek istemiyor.
Aslında Musul tek başına önemli değil, petrol kuyuları Barzani ve Kerkük bölgesinde.. Aslında ABD’nin bölgede askeri güç bulundurmasını bunun için istemiyorlar. Yoksa tek dertleri PKK değil. Türkiye Suriye koridorunu açarsa, Kuveyt petrolü de, Katar petrolü de Türkiye’ye akacaktır zaman içinde..
Geçtiğimiz günlerde Barzani, Türkiye’ye geldi ve karşılama töreninde göndere Barzani yönetiminin bayrağı çekildi. Bu önemli idi. Türkiye aslında bölgedeki güçlere bir mesaj verdi.. Ankara bu ziyarette Irak Kürt Bölgesel Yönetim Başkanı Sayın Mesut Barzani ile bölgedeki gelişmeleri konuşup terörle mücadele başta olmak üzere ikili ilişkilerin gelişmesi PKK’ya karşı işbirliğinin arttırılması ve terörle mücadelede etkin bir çalışma yapılması konularını ele aldı. Tabi terör konuşulurken DAEŞ ve Musul’un devam eden işgali, Irak’ın ve ABD’nin, uluslararası koalisyonun operasyonları ve Musul’un geleceği de konuşulmuştur. Bundan tabii ne olabilir.. Malum çevreler, Barzani’nin karşılanmasında göndere Kuzey Irak bayrağının çekilmesini dillerine doladılar.. Irak anayasasına göre Kuzey Kürdistan Bölgesel Yönetimi özerk bir yapıdır ve kendi parlamentosu, başbakanı, bakanları, kendi bayrağı vardır. Dünyada da bu şekilde tanınır.
Türkiye’nin politikası belli: Ankara, Irak’ın toprak bütünlüğünden yanadır. Her şey Irak anayasasına göre olacaktır..
Son günlerde Hürriyet’in “Karargâh rahatsız” manşeti ve ardından yayınladığı karikatür kafaları karıştırdı..
Hürriyet “Amiral gemisi”. Bu manşetler de yeni bir “Topyekûn savaş” haberi gibi sanki.. Hürriyet, Hürriyet’ten ibaret değildir.. “Türkiye Türklerindir” diyen gazete ne kadar Türklerin, o belli değil. Hürriyet’in bayrağının arkasında Rizzoli, Axel Springer, RTL, Murdoch, CNN ve hatta Trump var.
Sahi Hürriyet hangi karargâhtan söz ediyor, Beştepe’den mi, Kızılay’dan mı? Yoksa NATO karargâhından mı? “Anavatan” olarak Amerika’yı bilenler için bu karargâh Pensilvenya ya da Pentagon da olabilir..
Karikatür üzerinden verilmeye çalışılan subliminal mesaj ne oluyor.. O “özrü kabahatinden büyük” hem nalına, hem mıhına yapılan vuruşlar neyi ifade ediyor.. Bir düello daveti mi?
ABD açıkça PYD’nin yanında duruyor. Ankara ise Menbiç’e operasyon hazırlığında.. Öncelik, Rakka ya da Menbiç olacak ama, şimdi ortaya çıkan bir başka durum var.
Amerikalılar “El Bab bölgesinde Suriye rejimi ile rejime bağlı güçler ile Türk güvenlik güçleri ve Türkiye destekli kuvvetlerin yanı sıra PYD/PKK unsurları ve Suriye Arap Koalisyonu güçlerinin birbirine “el bombası fırlatacak kadar” yakınlıkta bulunmalarının, DAEŞ ile mücadele eden birliklerin birbirleri ile çatışmalarından endişe ettiklerini” söylüyorlar. Bu arada; ABD, DAEŞ’ten boşalan yerlere PYD’yi yerleştirmeye çalışıyor.. Kafa şu, bölge halkına ölümü gösterip hastalığa razı etmek..
“Beyaz adam”ın aklı karışık. DAEŞ’i başımıza onlar bela ettiler. PKK ve PYD’yi de. FETÖ’yü de. Hâlâ da bu konuda ısrarlarını sürdürüyorlar ve ülkelerinde bulunan bu adamları Türkiye’ye iade etmeye yanaşmıyorlar. Hatta desteklerini sürdürüyorlar..
Sanki Trump sürece hakim değil gibi. Eski politikalar, yeni yönelimler, eski kadrolar, yeni kadrolar, NATO ve AB ile uyum süreci, hepsi birbirine karışmış durumda..
Düşünsenize, ABD bayrağı taşıyan PYD’liler, Menbiç’teki bir köyden çekilip, orayı Rusya’nın desteklediği Esad rejimi güçlerine bırakıyor. Öte yandan; PYD, DAEŞ’in boşalttığı bir köyü işgal ediyor, Rus jetleri DAEŞ’i vuruyorum diye PYD’yi vuruyor..
ABD destekli PYD’nin, Ruslarla mutabakat içinde Esed’e terk ettikleri bölge Türkiye’nin açık hedefi durumunda ve Türkiye, Menbiç’e operasyon için hazırlıklarını tamamlamak üzere..
Bu plana göre, hem ABD, hem Rusya, Esed’in yanında, PYD de onların tetikçisi. Türkiye ise; hem terör örgütüne, hem NATO müttefikine, hem de stratejik ortağına rağmen Özgür Suriye Ordusu’ndan yana.. Sahi bu olaylar sırasında kimin eli, kimin cebinde bilen var mı?
Selam ve dua ile.