Abdurrahman Dilipak
“Muavenet” vuruldu!
Norveç’te NATO Plan tatbikatındaki olay mevcut rezil duruma tüy dikti. Bu ilk NATO skandalı değil. Bugüne kadar NATO’nun dahli olmayan tek darbe olmadı. Bunu görelim..
Yakın tarihte, 1992’de bir Muavenet zırhlısının vurulması olayı var ki, yenir-yutulur cinsten değil. O dönemde Cumhurbaşkanı Özal, Başbakan Demirel. Soğuk savaş yeni bitmiş. NATO tehlikenin rengini “Kızıl”dan “Yeşil”e yeni çevirmiş. FETÖ daha yeni yola çıkmış.
2 Ekim 1992’de Display Determination-92 / Kararlılık Gösterisi-92adlı NATO tatbikatı sırasında Ege’de ABD uçak gemisi Saratoga’nın ateşlediği 2 adet Sea Sparrow (Deniz serçesi) hava savunma füzesiyle Muavenet zırhlısının vurulmasının üzerinden tam 25 yıl geçti. Garp cephesinde yeni bir durum yok. Batılı “Müttefiklerimiz” darbeye, darbecilere arka çıkıyor, PKK, PYD, DAEŞ, DHKP-C gibi terör örgütlerine destek vermeye, onları korumaya devam ediyorlar. Artık bunu gizleme gereği bile duymuyorlar. PKK-PYD ve FETÖ ile ilgili Flyn’ın açıklaması ortada. FBI’dan Sibel Edmons da konuşuyor ama dinleyen kim.
Füzeler Muavenet’in kalbi sayılabilecek köprü üstü ve Savaş Harekat Merkezini vurdu.. Geminin komutanı Deniz Kurmay Yarbay Kudret Güngör dahil 5 şehit ve 22 yaralı verdik. ABD Dışişleri Bakanı Lawrence Eagleburger haberi WashintonBüyükelçimiz Nüzhet Kandemir’e “geminizi batırdık özür dileriz” diye iletti.
Muavenet adı Çanakkale Savaşına damgasını vuran bir gemiden geliyordu. Morto koyuna demirlemiş olan iki zırhlıdan biri olan Goliath’ı Süvari Yüzbaşı Ahmet Bey komutasındaki 25 kişilik mürettebata sahip “Muavenet-i Milliye” muhribi 12 Mayıs’ı 13 Mayıs’a bağlayan gece 2 torpille vurarak batırdı. Kısa süre sonra da Goliath’ın baş tarafında büyük bir patlama meydana geldi ve dev gemi 500 kadar personeli ile birlikte birkaç dakika içerisinde battı.
Goliat adı Tevrat’tan alınma bir ad. Davut Peygamber’in savaştığı Calud’un diğer adı Goliad’dı. Davut peygamber, sapanla attığı taşla bu devi yenmişti. Goliad’ın batması İngiltere’de şok etkisi yaptı ve İngiltere’nin geri çekilmesinde önemli bir rol oynadı.
ABD savaş gemisi Saratoga’dan da Muavenet’e 2 füze fırlatıldı. O gün bu saldırıda hayatlarını kaybeden askerlerimiz, Gemi Komutanı Deniz Kurmay Yarbay Levent Kudret Güngör, Deniz Teğmen Alper Tunga Akan, Deniz Astsubay Serkan Aktepe, Deniz Çavuş Mustafa Kılınç Deniz, Topçu Er Recep Akan’ı rahmetle analım.
Bu tatbikatta gerçek silah ve mermi kullanılması yasaktı. Tatbikat bitmiş ve gemiler dönüş yolundaydı. Buna rağmen Saratoga’da aniden alarm verildi ve olan oldu. Bu alarmın kim tarafından ve niçin verildiği anlaşılmamıştı. Saratoga’nın namluları daha önceden Muavenet’e dönüktü ve füzenin ateşlenmesi için 12 ayrı işlem yapılmıştı. Yani yanlışlık, kaza olamazdı. Bunların hiçbirinin açıklaması yoktu! Tatbikata katılan gemiler “yeşil” ve “kırmızı” olmak üzere, iki guruba ayrılmıştı. Saratoga uçak gemisi “kırmızı”, Muavenet gemisi ise, “yeşil” guruptandı. Kızıllar yeşili vurdu! Demirel olayı, “üzücü bir kaza” olarak nitelendirdi. “Dost ateşi” (!?) ile vurulmuştuk ve susmamız gerekiyordu! O zaman “Hayır” diyebilen, “one minute” diyebilen bir Türkiye yoktu çünkü!
Saratoga uçak gemisinin kaptanı sabıkalı bir isim. Kaptan Albay James Dragerve atış kontrol sisteminin başında görevli bulunan personelin kan örneklerinde alkole rastlanılır. Ancak sorumlular hakkında sadece disiplin cezası verilir ve hizmet dışı edilir.
Olayda hayatını kaybeden, gemi komutanı Yarbay Kudret Güngör’ün adı daha sonra destek gemilerinden birine verildi. Şehit yakınları ve gaziler tarafından Amerikan mahkemelerine tazminat davaları açıldı. Bu davalar 7 yıl sürdü. Davalara hükümet taraf olmadı. Destek vermedi. Sonunda ise mahkeme olayın “askeri bir olay değil, siyasi bir olay” olduğuna ve dolayısı ile, davaya bakamayacağına karar verdi. ABD hükümetinin tazminat sözü, küçük yardımlardan sonra, mahkeme kararından sonra ödenmez.
Muavenet vurulmadan ABD yönetimi Türkiye’ye 8 Knox sınıfı gemi satmak istiyordu. Ankara kabul etmiyordu. Nasıl oldu ise MSB, kiralama yolu ile gemileri aldı. Gemiler yarı sökülmüş vaziyetteydi ve ciddi onarım gerekiyordu. İstim’le çalışan ve ihtiyacımız olmayan bu hantal gemilerin paraları bizden zorla alındı. 5 yıl sonra da hurdaya çıkartıldı. Bu gemiler bize verilirken, bunun Muavenet karşılığı Tazminat karşılığı olacağı söylenmişti ama olmadı. İşin ilginç yanı önce kiraladılar, sonra sattılar ve bu gemiler kullanılmadan hurdaya çıktı. Bir de müttefiklerimiz tarafından dolandırılmış olduk. Muavenet muhribi 30 yıl kullanıldıktan sonra, ABD tarafından Türkiye’ye satılmıştı. O günlerde bizim donanmamızda üzerinde en fazla namlu bulunan gemi idi. Mayın döşeme yeteneği sahipti. Akdeniz’deki ülkelerde bulunan en hızlı savaş gemisi idi. Ve o da “kaza” süsü verilmiş bir saldırı ile elimizden alındı! “Dost ateşi”, “dost kazığı” ile bugünlere geldik!?
Hatırlayalım, 1991’de “Tehlikenin rengi yeşil” oldu. 2 Ekim 1992’de Muavenet vuruldu. O yıllarda, bugün PYD üzerinden nihai darbeyi vurmaya hazırlandıkları, Irak’ın ve Suriye’nin kuzeyinde bir kukla devlet kurma projesini hayata geçirmeye başlanmıştı. “Çekiç Güç”ü hatırlar mısınız! Ankara’dan bazı milli unsurlar buna itiraz ediyordu. 17 Aralık 1992 tarihinde Çekiç Güç’e bağlı Amerikan savaş uçakları, bilgileri dahilinde Irak’ın Selahaddin kentine gitmekte olan Bitlis’in helikopterine taciz uçuşu yaptı ve helikopteri inişe zorladı. 17 Şubat 1993’te helikopteri düşürülerek şehit edilen Orgeneral Eşref Bitlis, Irak’ın kuzeyindeki PKK yapılanmasını tamamen bitirecek bir sınırötesi harekât hazırlığındaydı. Bu plan ABD’nin kirli oyunlarını bozuyordu. “Hizadan çıkan Türk Ordusu”nun hizaya getirilmesi gerekiyordu. Mesaj kaba bir şekilde verildi ve alındı. Bu günlere bu yollardan geçerek geldik. Bu Norveç rezaleti de bu anlamda Ankara’ya “bana bak, hizaya gel” mesajıdır. Bir “işmar”dır. Hatırlarsanız 24 Ocak 1993 Uğur Mumcu katledilmişti. 24 Mayıs 1993 Bingöl-Elazığ karayoluna pusu kuran PKK’lılar 33 askeri kurşuna dizerek şehit etti. 2 Temmuz 1993 Sivas Madımak Oteli’nde 35 aydınımız yakılarak katledildi. Önce Sivas olayı, ardından 5 Temmuz 1993 Erzincan’ın Kemaliye ilçesi Başbağlar Köyü’ne baskın yapan PKK’lılar 33 sivil köylüyü katletti ve köyü yaktı.
4 Temmuz 2003’deki askerlerimizin başına çuval geçirilmişti biliyorsunuz! 31 Mayıs 2010’daki “Mavi Marmara baskını” ve İsrail ile yaşanan “alçak koltuk krizi” de bu çerçevede değerlendirilmesi gereken olaylar manzumesinden.
Eşref Bitlis’in başına gelen olayı çözmeden bugünü tam olarak anlamak mümkün değil. Bitlis vefatından 7 ay önce Özal’a bir mektup yazmıştı. Şöyle diyordu o 3 sayfalık mektupta Bitlis: “Sayın Cumhurbaşkanım, zatı âliniz bu olaya müdahil olmalı, aksi takdirde bölgede sonu alınamayacak ciddi risk ve tehditlerle karşı karşıya kalabiliriz.” Bitlis, Çekiç Güç›teki bazı komutanların terör örgütü PKK›ya yardım ettiğini ayrıntıları ile açıklıyor. Bu iddiayı güçlendiren görüntü ve telsiz konuşmaları aktarılıyor. ABD›li bazı komutanlarla, PKK lider kadrosunun yaptığı üç toplantıya ilişkin ayrıntılar veriyordu. Devlet içindeki bazı unsurların terörden rant sağladığını vurguluyor ve isimler veriyor. Güneydoğu’daki bazı işadamlarının güvenlik güçlerinin de desteğini alarak bölgede terör örgütü PKK adına kaçakçılık yaptığını belirtiyordu. Bitlis mektubundan, Kürt Sorunu Çözüm önerilerini içeren bir rapordan bahsediliyor, “Kod Adı: Kale” olarak tanımlanan planda öncelikli olarak terör belasının defedilmesi gerektiği belirtiliyor. Bölgede suça bulaşmamış Kürt halkına yönelik ılımlı adımların atılması için devlet politikası oluşturulması gerektiği vurgulanıyor ve “Bölge halkının kazanılması zaruridir. Halk yanlış yönetim ile terör örgütü arasında sıkışmış durumdadır. Bunu suiistimal eden unsurların bertaraf edilmesinin zorunluluğu ortadadır” tespitinde bulunuluyordu. Bugün Eşref Bitlisi de tekrar rahmetle analım. Selam ve dua ile.