Abdurrahman Dilipak
Melek maskeli faşistler..
“Onlara yeryüzünde bozgunculuk yapmayın denildiğinde ‘biz ıslah edicileriz’ derler, iyi bilin ki onlar, bozguncuların ta kendileridir.” Kitap'ta böyle yazar.
Şu, malum akademisyenlerin yaptıkları işe bakın. Birileri bir bildiri hazırlıyor, birileri de sazan gibi atlıyor.. Neyse kimmiş bunlar gördük. Şimdi asıl önemli olan bu işi kimin tezgahladığı. Onu da öğreniriz. Bu arada 611 akademisyen ifade özgürlüğü bildirisi yayınlamış. Yani önceki bildiriye imza atanların yaklaşık yarısı ortada yok.. İfade özgürlüğü tamam da, hakaret, tehdit, teröre yardım ve yataklık, fiili durum, açık ve yakın bir tehlike durumu, hendekler, patlayıcı depoları, bombalama eylemleri, silahlı direniş, terör propagandası ne olacak. Bu konuda söyleyeceğiniz ‘efradına cami, ağyarına mani’ bir şey var mı?..
Konu ile ilgili son birkaç gelişme var. Adaleti Savunanlar Platformu adına Adem Çevik, akademisyenler hakkında suç duyurusunda bulundu. Mazlumder akademisyenler bildirisini düşünce özgürlüğü kapsamında görüyor. Bazı imzacılar kendileri hakkında savcılığa suç duyurusunda bulunurken, bir grub da bildiri ile ilgili tepkileri dolayısı ile Sedat Peker hakkında suç duyurusunda bulundu. Peker’in arkadaşları da “düşünce ve ifade hürriyeti sadece akademisyenlere mi, Peker’in sözleri niye suç oluyor, onların ki değilse” diyor. PKK ve paralel yapı bildiri konusunda iktidar karşısında duruyor. Bu bildiriyi imzalayanların bazıları, “Biz TOKİ konut başvuru formu zannettik” filan diyeceklerdir. Bu işler böyledir.. Papuç pahalı ya. Bazıları imzasını çekecektir, bazısı imzasını inkar edecektir. Bir kısmı zaten militan. Bir kısmı bindirilmiş hazır kıta. Öfkesi aklından büyük birileri iktidar karşıtı her bildiriye imza atmaya hazırdır. Bunların çoğu “Bildiri nasıl yazılır” bilmez. Biri yazar, bunlar imzalar. Birileri için bunlar çantada kekliktir.. Kim hazırlamış, niçin hazırlamış, önemli değil. Kafa kirada. Abisi, arkadaşı biri hazırlamış işte. İtirazı, ekleyip, çıkartacak bir şeyi yoktur.
Öyle anlaşılıyor ki bu iş aylar öncesinden hazırlanmış, planlanmış bir iş. Bu bildiriye imza atanların, işin zamanlamasına, kullanılan dil, üslub, kimin bunu nasıl hazırladığı, okuyanın ne anladığı ve bunu birilerinin nasıl kullanacağı konusunda azıcık düşünmesi gerekirdi ama, yok, bir kısmı kripto, bir kısmı bindirilmiş kıta, bir kısmı öfkesi aklından büyük bir kalabalık dolduruşa gelmiş. Bu iş yeni bir Gezi kalkışmasına benziyor. Ama ölü doğdu. Sağcı da var, solcu da, derin de var, paralel de, liberal de var PKK’lı da.. Birileri senaryo gereği bu işin peşini bırakmayacak. Profesyoneller ve kriptolar media ve STK’lar üzerinden görevlerini yapacaklar. Şimdi Erdoğan’ı BM İnsan Hakları Komiserliğine şikayet ediyorlar. Şartlar oluşsa Lahey’e gidecekler. AİHM ya da AB de gündemlerinde..
Aslında hikaye Oslo’da başladı. Paris suikastı ile süreç farklı bir şekil aldı. Birileri Oslo sürecini engelledi. 17-25 Aralık süreci sadece yolsuzlukla mücadeleyi öngörmüyordu. Aylar öncesinden bir KCK planı vardı. KCK planı dağdakilerin düz ovaya inerek siyaset yapmasını ön görüyordu. Plan barış sürecinin en önemli ayağını oluşturuyordu. PKK silahları bırakıp sınır dışına çıkacaktı. PKK’nın planı hazırdı. Kuzeydekileri Güneydoğuya çektiler, Güneydoğudakiler Suriye’de sınır bölgesine çekildi. PYD’ye destek olacaklar, sınırın Suriye tarafında sıfır noktasında bekleyeceklerdi. PKK’nın şahinleri ikili oynadı. Fırsatı ganimete döndürme gayretindeydi. Paralel yapı kendinden çok emindi, iktidara el koyduktan sonra KCK ana davası ile hem PKK’nın üzerine gidecek, hem de kendi karşısındaki çözümden yana herkesi ve iktidar çevrelerini KCK üzerinden PKK ile işbirliği ile suçlayarak içeri tıkacaktı. Bir sürü siyaset adamı, bürokrat, gazeteci, akademisyen, STK temsilcisi bu maksatla fişlenmişti. Ama evdeki hesaplar çarşıya uymadı. 17-25 Aralık operasyonunda siyasilere karşı başarısız oldular. Ama yine de KCK operasyonu yapıldı ve KCK içindeki MİT elemanları deşifre edilerek, gözaltına alındı. KCK bu arada kontrol dışına çıktı. Ardından barış sürecine karşı çıkan unsurlar süreci sabote ettiler ve daha sonra tek taraflı ilan ettikleri ateşkesi sona erdirdiklerini açıkladılar. Aslında MİT operasyonu da bu planın bir parçası idi. Paralel yapı MİT operasyonunda başarılı olsaydı, İHH’nın da üzerine gidecekti. Böylece “Otorite”ye bağlılıklarını gösterirken, “Otorite” adına Mavi Marmara’nın da hesabını sormuş olacaklardı.
Barış süreci sona erince, seçim süreci içinde PKK ve KCK, PYD yeni bir senaryo hazırladı. Suriye’de kanton ilan edecekler, eşzamanlı olarak Türkiye’de AB’nin yerel yönetim özerklik şartını bahane ederek, bölgede bağımsızlığa giden yolda, özerk yönetimler, tretoryal savunma birlikleri, kanton, federasyon, konfederasyon yolunda Irak, Suriye’nin yanında Türkiye’nin de masaya yatırılması yönünde yeni bir süreç başlatacaklardı. Hatta yeni kurulacak Kürdistan’ın Cumhurbaşkanlığı seçimleri için aday adayları bile ortaya çıkmaya başlamıştı.
Paralel yapı bu süreçte, daha önce yok etmeyi planladığı KCK ile kol kola girdi. Erdoğan karşıtlığında bir araya geldiler. Ufukta seçim vardı. Paralel yapı Güneydoğuda HDP’ye oy verdi. Düşmanlarının düşmanı, dostları oldu. 7 Haziran PKK ve paralel yapı için umutlarının yeniden yeşermesine yol açtı. Ya seçim yenilenecek ya da koalisyon kurulacaktı. Ellerini çabuk tutmaları gerekiyordu. Dağdaki silahlarını şehire indirdiler.. Savaşçılar da KCK yapılanması içinde mevzilendiler. Özerklik konusunu dillendirmeye başladılar. Anayasa değişikliği içinde pozisyonlarını hukuki güvenceye kavuşturma gayretindeydiler. 1 Kasım’da seçim kararı alındığında HDP demokratik söylemini bir kenara bırakmıştı. Nasıl olsa AK Parti tek başına iktidar olamayacaktı. Zaten geçici hükümete üye verirken iktidarda yer alma konusunda istekli olduklarını göstermişlerdi. AK Parti’nin aradaki farkı kapatması onlara göre mümkün değildi. Seçim sonrası iktidar alternatifleri belli idi. Ya AK Parti dışında bir koalisyon kurulacaktı, ya da AK Parti ile bir koalisyon kurulacaktı. HDP nasıl olursa olsun, iktidarda yer almak istiyordu. HDP’nin yerel yönetimde olduğu bölgelerde bu süreçte özerklik ilan edilecekti. Hikayenin bundan sonrası yarın. Selâm ve dua ile..