Abdurrahman Dilipak
Kaçış yolu ve göç!
Türkiye Doğu ile Batı arasında bir köprü ya, bu yol aynı zaman da hem giriş, hem de kaçış yolu..
Biz Doğu ile Batı, Kuzey ile Güney arasında tam merkezde bir geçiş yoluyuz.. Onun için Anadolu, Hz. Adem’den beri meskun olan bir coğrafya olarak, “Kavimler kapısı”dır.. Tarihin başladığı nokta olduğu gibi bitiş noktasıdır da.. Tarih Hz. Adem’le başlar insanoğlu için. Ve kıyametin kopuş noktası da burası olacak.. Biz dünya zamanının kalbinde yaşayan bir halkız..
Biz dünyadaki gelişmelerden en çabuk etkilenen ülke olduğumuz gibi, dünyayı en hızlı etkileyecek ülkelerin başında geliyoruz..
Bugün, Avrupa kıtasındaki ülkelerin tümü, Doğuya hava, kara, deniz, demiryolu ile ulaşmak isterse çok büyük ölçüde bizim üzerimizden geçmek zorunda.. Doğudan batıya geçişler de öyle. Rusya üzerinden Arap yarımadası ve Afrika’ya ulaşmak isterseniz, ya da bu coğrafyadan Kuzey’e geçmek için de bize geleceksiniz..
Klasik dönemde olduğu gibi modern zamanların göçleri de bizim üzerimizden gerçekleşecek.
İşe bakın ki, kavimler kapısının ülkesinde doğru düzgün bir göç ve muhaceret araştırması, enstitüsü yok.. Akademik olarak bu alanda pek az kişi çalışmış.
Bizim tarihimiz Hicretle başlar. “Muhacir” ve “Ensar” hukuku var. “Kavimler kapısı” diyoruz. 1. Dünya savaşı sonrası yaşananlar var, 2. Dünya savaşı sonrası yaşananlar var. Maalesef Göç ve Muhaceret konusu pek çalışılmamış. Şimdi yeni yeni dernekler kuruluyor; bu konuda resmi kurumlar çalışmalar yapmaya başlıyor. Ama çok geç kaldık..
Bakın, bu işin Teolojisi var, Hukuku var, Psikolojisi var, Pedagojisi var, Sosyolojisi var, Ekonomisi var, Sanatı var, Tıb’bı var, Mimarisi var, olmayan akademik dalı yok ki! Bunun felsefesi var tabii, Siyaseti, Tarihi, Uluslararası ilişkisi var, Edebiyatı var. Eee, bizde ne var!
Şimdi İngiltere’ye, Kanada’ya, Avustralya’ya öğrenci göndereceğiz de, Göç alanında yetişecek uzmanlar yetiştireceğiz.. Tamam da, elimizi çabuk tutmamız gerek. Bir de orada öğrendiklerini aynen burada tekrarlamamaları için onların kendi inanç, tarih, geleneklerindeki kavram ve kurumları konusunda şimdiden hazırlık yapmaları gerek.. Hem batılıların her yaptığı doğru da değil. Onlar kapitalist, nereden geldiklerini biliyoruz.. Çıkış noktaları ve varmak istedikleri yer farklı.. Hem zaten sistemleri çöktü. Kavram ve kurumları ile yeni bir dünya kuruluyor. “Düne dair ne varsa dünde kaldı.” Onların ayak izinden gidecek olursak, varacağımız yer belli. Ama, tabii ki, elbette mutlaka bizden önceki tecrübeleri de bilmemiz gerek, ama aynen tekrarlamak için değil. Bir tecrübe olarak, eleştiriyel biçimde not etmemiz gerek..
Bir de batıya karşı kendi konumumuzu savunmak, yeni çözümler üretmek için, eleştiriyel anlamda bir “Müstagrib” bakışına ihtiyacımız var bizim..
Bizdeki göç idaresinin bu anlamda bünyesinde yerli ve yabancı eserleri, yayınları derleyen bir ihtisas kütüphanesine ihtiyacımız var. İçeride ve dışarıda okuyan ve çalışan kişilerle düzenli istişari toplantılar yapılması gerek. Hem öğrenecekleri, hem de öğretecekleri şeyler vardır muhakkak.. Yani bu insan kaynaklarını, Göç idaresinin koordinasyonunda bir ajansa dönüştürmek gerek.
Bu işin bir de siyasi yanı var tabii. Mesela 15 Temmuz sonrası FETÖ’cülerin kaçış yolu. PKK’nın giriş çıkış yolları. Bu da farklı bir göç. Suriye savaşı ve DAEŞ’in gidiş-geliş yolları.. Savaş ve terörden kaçanlar olduğu gibi, savaşa ve teröre katılanların geçiş yolları, onlara destek veren unsurlar.
Mesela ABD’nin PYD’ye verdiği destek aynı zamanda ciddi bir göç sorunudur. İlk Irak savaşında bölgeden Amerika’ya götürülen çocuklar gençler, Arap, Türkmen, Kürt, Halkın Mücahidi grubundan kişiler, savaş ve terörden, zulümden kaçtıkları yerden, şimdi Amerikan istihbarat ve ordusundaki subay, asker, paralı askerler olarak, çok farklı bir gaye ile yeniden bölgeye geliyorlar.
Dün, soğuk savaş yıllarında SSCB örgütlediği Marksist hareketlerin yerini bugün, Neo haçlı gücü olmaya aday “Christianity Army” grubları alıyor, ya da DAEŞ türü yapılar alıyor ve bu grublar ciddi anlamda bir iç ve dış göçe sebeb oluyorlar. Kendi savaşçılarını da dünyanın çok farklı noktalarından topluyorlar.
Türkiye bu anlamda da ciddi risk taşıyan ülkelerin başında. Savaştan kaçan göçmenlerin kimliğini belirlemek çok kolay bir iş değil..
Tabii, Yunanistan ve Ege adaları da çok ciddi bir risk altında.. Lazkiye çıkışı, ya da mesela FETÖ’cülerin kaçış yolları.. Kişi İsrail’de, kimi Gürcistan’da.. Buralarda himaye görüyorlar. İskandinav ülkelerini seçenler de var, Almanya’yı seçenler de. En yüksek risk ülkelerinden biri de Hollanda. Hele şimdi bir de siyasi kriz var. Benelüx geçişi üzerinden Almanya’ya, Fransa’ya ulaşmaları hiç de zor değil.. Hollanda da hâlâ adı açıklanmamış, orada gizlenen, muhtemelen Hollanda polisinin bilgisi altında bir sürü FETÖ’cü var.. AB ve NATO merkezine yakınlık hem FETÖ, hem de PKK, PYD, DHKP-C için önemli.. Hepsi bu ülkelerde barınıyorlar. Bunların çoğu da, hangi ülkenin istihbaratı ile ortak çalışmalar içindeyseler, onların yanına kaçıyorlar ve tabii kullanalım derken kendilerini kullandırıyorlar..
Sisi’nin Mısır’ı da, önemli bir kaçış ve giriş yolu. Sina, ya da denizden, karadan İsrail bağlantılı olarak Afrika ve Arap yarımadası, Akdeniz üzerinden Yunanistan’a doğru önemli bir kapı haline geldi. Mısır kapısı Gazzelilere, Filistinlilere kapalı olsa da İsrail’e açık tabii!
SSCB döneminde Bulgaristan çok önemli bir giriş-çıkış kapısı idi, şimdi Gürcistan ve Yunanistan öne çıkıyor.. Bulgaristan kapısı da aktif. Ama deniz yolu ile hem Karadeniz’den, hem Ege’den çıkıyorlar. Akdeniz’den de çıkıyorlar. Aşağıda İsrail bir başka çıkış kapısı. Suriye ve Irak hattı, zaten malum.
Göç’ün tacirleri de var artık. Organ mafyası da var. Silah ve uyuşturucu kaçakçıları, karapara ya da uluslararası gasp çeteleri de.. Bu işi örgütleyen istihbarat örgütleri, Mafia babaları da.. Bu acılar, kan ve gözyaşları üzerinden kendilerine iktidar ve servet üretmeye çalışanlar da. Allah bizleri şerlerinden emin eylesin. Onlarla mücadele için bize güç ve fırsat versin inşallah. Selâm ve dua ile..