Abdurrahman Dilipak
Irak kâmil bir devlet değil ki!
Tamam, bu uluslararası düzen değişmeli. Gelinen noktada 1648 tarihli Vestfelya’nın, yani ulus devletin sonu. 1. Dünya Savaşı sonrası, 2. Dünya Savaşısonrası oluşan sınırlar ve ulus devlet rejimi, “Tarihin sonu” ilan ettikleri “cici demokrasi”leri çöktü.
Faşizm ve Komünizm’den sonra bugün Kapitalizm çöküyor. Modern Batı, kavram ve kurumları ile yıkılmaya devam ediyor..
Hollanda da hâlâ hükümet kurulmadı biliyorsunuz. Almanya ve Fransa’da faşistlerin yükselişi devam ediyor. Merkez çöküyor. Katalanlar İspanya’dan ayrılırsa ne olacak belli değil.
Kriz sadece Avrupa’da değil, Amerika’da, daha doğrusu her yerde.
Alın size Irak. Irak kendisi kâmil bir devlet değil ki! Irak ABD’nin fiili işgali, Türkiye ve İngiltere’nin garantör olduğu bir ülke.
Musul daha yakın zamana kadar DAEŞ’in işgali altındaydı. Irak Kürdistanı bağımsızlık peşinde ama dört ülkenin sınırları ile kuşatılmış bir kara parçasına sıkışmış.
Kurulacak devletin varlık sebebi, dayanağı petrol olacak. Petrolün Şii ve Sünni Araplar, Kürtler ve Türkmenler, diğer azınlıklar arasında nasıl paylaşılacağı ayrı bir soru, ayrı bir sorun. Bunlar cevabı bulunmayan, kolay kolay da bulunamayacak olan sorular..
Bölgede, mini bir petrol savaşı çıkacak bu gidişle. Bu savaş bir iç savaş olacak.. Herkes birbirini kıracak.
Irak, Şia açısından ayrıca, Kerbela vesilesi ile kutsal bir mekân. Yani iç içe geçmiş bir sorunlar yumağı söz konusu. Dini, mezhebi, etnik, ideolojik, politik, felsefi ve vicdani kanaat farklılıklarından kaynaklanan sorunlar söz konusu. Arap, İslam, Kürt, Şii, laik, sağ-sol bütün çeşitlilik var.
Bu şartlarda bölünen bir Irak için bu sonuç bir felaket olacaktır. Tabi böyle bir felaketten sağlıklı bir siyasi sonuç çıkmaz. Barzani çözümü aslında çözümsüzlükten başka bir şey olmayacak. Sonuçta derinleşen kriz, zayıflayan halkların birbirlerine karşı öfkelerinin sebep olacağı trajedi sadece İslam, Arap, Kürt, Türk halklarının düşmanlarının ekmeğine yağ sürecektir. Bu işten İsrail, ABD, Avrupa’daki İslam karşıtları kazançlı çıkacaktır. Bu macera Müslümanlar ve Kürt halkı için onur duyacakları bir olay olmayacaktır.
Belki Barzani’nin bu erken, aceleye getirilmiş, acemice, anlamsız çıkışı, bu tür heveslerin sonunu getirecek bir hamle olarak da farklı bir sonuca vesile olabilir.
Sonuçta değil mi ki, bize hayır gibi gelen şeylerde şer, şer gibi gelen şeylerde Allah hayır murat etmiş olabilir. Biz bilmeyiz, Allah bilir! Herkesin bir planı olabilir, Allah’ın ise bir hükmü vardır. Galib olacak Allah’ın hükmüdür. Bütün bu yaşananlar ise bir imtihan vesilesidir.
Çin, Irak’ın bölünmesine karşı, Rusya YPG’yi vuruyor. Avrupa sessiz, Türkiye “Hayır” diyor. ABD el altından desteklese de açıkça bir şey söylemiyorlar. Açıkça bu referandumu destekleyen bir ülke var, o da İsrail.
Yusuf İslam’ın dediği gibi bu topraklarda ağıtlar Arapça, Türkçe, Kürtçe yükseldiği sürece zafer çığlıklarındaki sloganların dili, İngilizce, İbranice ve Fransızca olacaktır.
Tamam, İsrail bizi bölmek istiyor. Bölünmeyelim. Bölünmek isteyen birileri varsa, Irak bölünecekse bunun bir bedeli olacak ve birileri de bu bedeli ödeyecek. O zaman şu ayeti hatırlamamız gerekiyor: İçimizdeki beyinsizlerin işledikleri yüzünden bizi helak eder misin Allah’ım!
Hep başkalarını değil her aşamada dönüp kendi nefsimizi de sorgulamamız gerek. “Yoksa başkalarına öğütleyip durduğumuz iyilikler konusunda kendi nefsimizi sorgulamayı unutuyor muyuz?” Kur’an-ı Kerim bu sebeble Yahudileri kınamaz mı?
Birileri yine İlahlık ve Rablik taslıyor. Birileri tanrıyı kıyamete zorlarken, birileri de tanrıyı iktidara zorluyor.. Sonuçta kaderde ne varsa o gerçekleşecek. Bize düşen havf ile reca, yani korku ile umut arasında bir yerde durmaktır.
Bu kriz kapitalizmin, ulus devletin krizidir. Bu krizler yaşanmadan bu düzen nasıl tasfiye edilecek.
Bir yandan “ulus devlet”ler çözülüyor, öte yandan birileri uluslaşmaya çalışıyor.
Uluslararası düzen de değişecek, ulusal düzen de. Dine, toprağa ve kana dayalı ulus kimliği yeniden şekillenecek. Farklı bir kandan, farklı bir coğrafyadan biri farklı bir dini kimliğe sahip olabilir.. Bugünkü bu kavga insanı kendi içinde savaştıracak bir anlayışın ürünüdür. Allah asra ve arşa yemin etti. Zaman, mekân, toprak, kan bizim tercihimiz değil. Din, mezhep, tarikat, ideoloji, siyaset, vicdani kanaat bizim tercihimiz. Bütün bu çeşitlilikler içinde benim kendimi gerçekleştirmemi, ifade etmemi engelleyen her rejim, her kadro ve her yapı bana düşmandır.
Kuşkusuz bunu yaparken, kimsenin, “vehbi” olan temel “Hak”larına ve “kesbi” olan ve Hakk’a mugayir olmayan özgürlüklerine karşı açık ve yakın bir tehlike oluşturmamam gerekir.
Ne var sanki birbirimize İlah’lık ve Rab’lık taslamasak. Yani başkaları üzerinde hüküm koymaya kalkmasak ve bizim gibi düşünmeyen insanları terbiye edeceğiz diye onlar üzerinde Rab’lik taslamasak. Ne biz başkasının İlahı ve Rabbiyiz, ne de Allah’tan bir başkası bizim İlahımız ve Rabbimizdir. La ilahe illallah!
Irak’ta yaşananları tarih, bugün ve gelecek açısından sorgulamamız gerek elbette. Aynı zamanda adalet, barış ve hürriyet temelinden konuya yaklaşmamız gerek.
Irak’taki kavganın arkasında mezhep kavgası var, kavmiyetçilik kavgası var, siyasi kavga var. Onun da merkezinde Musul petrolü var. Osmanlı’nın bitmeyen yağması var. Kanlı bir miras kavgası bu. Oradan uzun bacaklı bir İngiliz geçti. Barzani bu çabası ile İsrail’e umut oldu. Kürt Yahudileri ve Barzani aşireti kendini bu tartışmanın göbeğine oturttu.
Kriz genişleyerek ve derinleşerek devam ediyor. Türkiye’nin kırmızı çizgisi Kerkük ve Türkiye’ye yönelik her türlü güvenlik sorunu ve Musul’a ilişkin emrivaki siyasi. Ankara açısından bütün alternatifler masada. Türkiye Irak’ta gözlemci değil, garantör bir ülke. Irak ve İran’ın atacağı adımlar, PKK’nın Irak üzerindeki hareketleri yakın takipte ve anında cezalandırılacak. Burada önemli olan bir diğer nokta ise, bu konunun bir Kürt karşıtlığı olarak görülmemesi. Buna izin verilmeyecek olması. Nasıl bölgede bir Esed, bir Saddam sorunu var idi ise, bu da Barzani aşiret yönetiminin yabancı bir takım ülke ajanları ile vardığı mutabakat sonucu giriştiği bir sorun söz konusu.
Bütün bu olanların şöyle bir faydası olduğunu gözden uzak tutmayalım. Acı bir tecrübe, nasihatlerle dolu bir musibet olarak da görebilirsiniz, öte yandan bu fitneyi bir ibret dersi olarak da görebiliriz. Bu vesile ile tarihi, günümüz gerçeklerini ve gelecek hayallerimizi gözden geçiriyoruz. Maskeler iniyor, hafızamız tazeleniyor. Bilinç kazanıyoruz. Bazı derin gerçeklerin bu vesile ile farkına varıyoruz.
Bize hayır gibi gelen şeylerde şer olabileceği gibi, şer gibi gelen şeylerde hayır olabilir.
Görelim Mevla’m neyler, neylerse güzel eyler. Selam ve dua ile.