Abdurrahman Dilipak
FETÖ ve FETÖ’cüler üzerine
FETÖ’cüler kendi halkalarını biliyorlar.. Sanıyorlar ki, bu işin merkezinde kendileri var. Asıl beyin Fetulllah. Herkesi o yönetiyor. Zaten “hoca efendi” kâinat imamı. Haşa “Allah’la, Cebrail’e bile gerek olmadan görüşüyor, hem de her hafta, rutin bir şekilde..”
Adamlar garip bir dine inanıyorlar.. Mesela insanları öldürüyor. Nasıl Azrail, can aldığı için katil olmuyorsa, bunlar da kâinat imamının aracılığı ile aslında Allah’ın iradesini gerçekleştirmiş oldukları için yaptıkları işten sorumlu olmuyorlar. Bir diğer delilleri Hz. Musa ile Hızır as’ın yolculuğu sırasında yaşanan olaylar.. Nasıl olsa ecel gelmeden insan ölmeyecek.. Eceli gelmişse bir vesile gerek.. O vesile de kendileri olmuş oluyor. Eğer yanlış bir iş yapmış olsalar bile manevi bir ıstırap duymuyorlar, çünkü “kâinat imamı”nın onayı var. O da Allah’tan icazetli olduğuna göre, bir sorun yok.. Eğer öldürülen kişi suçsuzsa zaten onun şehadetine vesile olduğu için o da bundan manevi olarak kazançlı çıkıyor. Yani kendisi rahmet vesilesi olmuş oluyor. Yok eğer suçlu ise o zaman o kişi cezasını onun elinden çekmiş oluyor.. Yani müstahakkını bulmuş oluyor..
Bu akılla her haltı yiyebilirler.. Bu böyle bir şey. Dine karşı bir din söz konusu burada..
Gider TÜRKSAT’ı vurur, sonra su içerken çömelerek besmele çekip suyunu üç yudumda içer..
Cinayet işler ve sonra da şükür secdesi yapar, Allah’ın kendisi eli ile bu işi yaptığı için, haşa!
Şia’ya karşılar ama, Şia’daki masumiyet ve “Takiyye” kurallarını tam anlamı ile, hatta daha fazlası ile kendi hayatlarında uygularlar..
Bu adamlar her türlü yalanı söyler, iftira eder..
Takiyye, esasen dinde “ruhsat” olan bir alanı ifade eder. Temel emniyetlere yönelik açık ve yakın bir tehdit ve tehlike oluştuğunda, kişinin kendini ya da bir başkasını koruma çabası ile gerçeği gizleyebilmesi ya da gerçeğin aksine söz söyleme ve korunan değeri koruma adına daha alt seviyedeki bir haramı tasarruf edebilme iznini ifade ediyor.
Bu fiil ancak açık ve yakın bir tehlike halinde ve tehdide karşı geçerlidir. Yoksa yüksek bir makam ya da yüksek bir menfaat elde etmek için yapılamaz. Aksi halde gayeye giden her yol meşru olacaktır.
Fetullah’ın akidesine göre “Hoca’nın her yaptığında bir hikmet vardır. Onda kusur aranmaz hikmet aranır”. Masumdur yani. Zaten o bütün tasarrufları ile Allah’ın ve resulünün kontrolündedir.. Tam da “din büyüklerini İlah ve Rab ilan etmek” işte böyle bir şey olsa gerek. Böylece “Masiyette itaat olmayacağı” hükmünün bir değeri kalmıyor. O “ ‘öl’ deyince ölecek, ‘öldür’ deyince öldürecek” bir terminatöre dönüşüyorsunuz! “Musalla taşında meyyit” oluyorsunuz. Hani “ ‘Raina’ demeyecektiniz, ‘unzurna’ diyecektiniz”.
“Sizden olan ulul emre itaat edin” hükmü, Allah ve resulünden sonradır. Allah ve resulüne aykırı olan bir işte yani masiyette iteat yoktur. Kaldı ki, zaten “sizden olan” şartı, “yetkisini sizden alan, size hesap veren, sizin hak ve hukukunuzu hak üzre koruyan” gibi şartlara bağlıdır.. O kişiye tabiiyet, “karşılığında cennetin satın alındığı”, adına “biad” denilen bir sözleşme ile mümkündür..
Gülen, kendini “kâinat imamı” ilan ederken aslında bir yandan kendini “Halife”, öte yandan “İmam” ve bedeninde manen “Mesih”in yaşadığı gibi tasavvurlar geliştiriyor. Hatta zaman içinde “İmamet”i kendi müşavirlerine, Mehdiyeti “Cemaat”ine devrederken, “Mesihiyet”i ruhani bir şekilde kendi bedeninde tecellisi gibi yorumlar geliştiriyor. Dahası, Cebrail’e bile gerek duymadan haşa Allah’la rutin görüşme iddiası ile, Hz Peygamber, Hz. Musa, Hz. Davud’un sahip olmadığı bir makama yüceltiyor kendini. Bir bakıma Hz. İsa’ya Hristiyanların isnat ettikleri “Oğul” isnadı gibi bir garib iddia ile çıkıyor ortaya.
Gülen, Deccal olarak daha önce, açıkça dile getirmese de M.K’yi görürken, şimdi Deccaliyet onun gözünde R.T.E’ye intikal etmiş gözüküyor.. Deccal’e karşı savaşında ise haşa “Rab İsa”nın çocuklarını yanına alarak, yani ABD ve batı, doğu kiliselerinin Hristiyan halklarını ve o esasen bir Ben-i İsrail peygamberi olan Hz. İsa’nın temsil ettiği manevi misyon gereği, Yahudileri de bu ittifaka dahil ederek, O’nun, kendi bedenindeki ruhaniyetinin tecellisi ve yardımı ile yeni dünya düzenini kendisi inşa etmek istiyor..
Dikkat buyurun, bu adam, öbür taraftan baktığınızda bir CIA ajanıdır.. Bu taraftan baktığınızda bir Megaloman’ın Megalo ideası ile karşı karşıyasınız. Bu adamın peşine takılanlar bu adama iman ediyorlar.. Batı bu adamı kullanıyor, bu adam da batıyı. Bu oyun “ılımlı İslam” ile etiketlendirilmeye çalışılıyor..
Bu adamın kendi dünyasında bütün bu olanların bir karşılığı vardır. Geçen gün Said Alpsoy’un İstanbul’da konu ile ilgili bir konferansı vardı. O “The Cemaat”ın Mehdiyet teolojisi üzerine ilginç şeyler söyledi. Buna göre “Mehdi zuhurunda sürekli gerileyecek, ama her şey bitti dendiğinde Mesih’in yardımı ile zafere ulaşacak”. Bugün bunu yaşadıklarını düşünüyorlar. Mesih’in ordusu bugün NATO, AB ve ABD ordusu. Zaten Irak savaşında da bunlar kendilerine “Mesih’in ordusu” demiyor mu idi.. Gülen de “Haçlıların zulmetmediğini, kimsenin malına, canına, namusuna tecavüz etmediğini” söylemiyor mu idi. Gülen’e göre onlar “Küdüs’e giden hac yolunun güvenliği için yola çıkan ruhani fedailerdi”.
Bakın, bugün ayrılsalar bile, dün bu adama hizmet edenler, Kalkancı’nın peşine takılanlar böyle şeytani bir davanın peşine takılmışlardı. Bundan sonraki yol haritalarını belirlerken dikkatli olsunlar. Çünkü Şeytan’ın tek bir FETÖ’sü yok.
Gülen şimdi ABD ve Avrupalıları ikna derdinde.. Ama batılıların FETÖ’yü düşünecek halleri yok.. Gülen’e bir “Vatan” bulmaları gerekiyor şimdi. Gana olabilir mi? Eski bir İngiliz sömürgesi ama idare eder. Akra ilginçtir mesela.. Avrupa’ya da uzak değil. Ya da laik Fransa’nın Akdeniz sahillerinde bir kasaba. Hani Humeyni de Fransa’dan gelmişti İran’a. Önce biraz Kanada’da istirahat etmesi nasıl olur..
Sahi, ABD eğer kendine hizmet eden bir ajanını geldiği ülkeye iade ederse diğer ajanlar kendilerini nasıl hissederler.. Irak işgali sırasında ABD’ye götürülen peşmergeler ya da kendine güvenen PKK/PYD’liler mesela! İşte buna da bir çözüm bulsalar! Selam ve dua ile.