Abdurrahman Dilipak
Dua ile İstenen Bela
Hiçbir şeyden çok fazla korkmayın ve hiçbir şeye çok fazla öfke duymayın ve hiçbir şeyi ihtirasla istemeyin.. İhtirasla istediğiniz her şey imtihanınız olur. Aşk ve öfke aklınızı zail eder. Bu durumda bazen kaçtığınızı sandığınız şeye doğru koşarsınız da farkına varmazsınız.. Aşk ve öfkeden sakının. Korku ile umut arasında yani Havf ile Reca arasında bir yerde duralım.. Esenlikte ve zor günde bu çizgimizi korumalıyız. Bazen insan dua ile belasını ister. Bu tehlikeye dikkat edelim..
Varsayalım, çok önemli ve sizin bütün paranızı harcadığınız, kazanırsanız çok iyi şeyler olacağını düşündüğünüz bir ihaleniz var.. Bütün hazırlıklar tamam. Bağlantılar kurulmuş, taahhütler alınmış.. Hiçbir eksiklik yok.. O iş istediğiniz gibi sonuçlanırsa, önemli hayırlar yapmak gibi bir hayaliniz var..
Yola çıkıyorsunuz.. Sabahın ilk ışıklarına kadar çalıştınız, hazırlıklarınızı gözden geçirdiniz.. Yağışlı bir hava, erkenden havaalanına yetişmeniz gerek. İlk uçakla giderseniz ihaleye ancak yetişebileceksiniz. Onun için uçağı kaçırmamanız gerek.. Arkadaşlarınız havaalanında sizi bekliyorlar..
Havaalanına doğru giderken, yolda bir arkadaşınızı görüyorsunuz. Yağmurda otobüs bekliyor. Onu almak için arabanızı sağa çekiyorsunuz.. Tam o sırada beklenmeyen bir şey oluyor. Yol kenarındaki bir şişe arabanızın lastiğine saplanıyor.. O şekilde yola devam edemezsiniz. Arkadaşınızı unutuyorsunuz.. Lastiği değiştirecek zaman yok.. Yoldan geçen arabaların hiç biri durmuyor.. Hatta onların serptiği sularla üstünüz başınız berbat oluyor.. Bir arkadaşınıza iyilik etmek isterken sizin için bir felakete dönüyor bu merhamet duygusu..
Yoksa bu adam, şeytanın işbirlikçisi olabilir mi? Sizi mahvetmek, yapmayı düşündüğünüz hayırları engellemek isteyen biri.. Bu uğursuzluk sizin için tam bir felakete dönüşürken, bir başka dostunuz sizi görüp arabası ile yanaşıyor ve sizi alıyor.. Havaalanına doğru yola çıkıyorsunuz, o yolda kalan arkadaşınızı gözünüzün gördüğü yok.
Fakat trafik berbat.. Havaalanına vardığınızda uçak kapılarını kapatmış..
Bir anda bütün hayalleriniz yıkılıyor.. Çaresiz bir şekilde ortada kalakalıyorsunuz..
Yapacak bir şey yok. Arkadaşlarınızı arıyorsunuz.. İhaleye katılamayacaksınız..
Eve geri dönmeniz gerek.. Bir taksiye biniyorsunuz. Suratınızdan düşen bin parça.. Hep yolda gördüğünüz ve almak için yanaşırken tekerinizin patlamasına sebep olan o adamı düşünüyorsunuz. Hepsi onun yüzünden..
Eve yaklaştığınızda taksinin radyosundan son dakika haberi geçiyor.. Binmesi gereken uçak düşmüştür.. Birden gergin haliniz bir rahatlamaya dönüyor. Evet, havaalanına yetişse, o uçağa binse idi, şimdi o da hayatta olmayacaktı.. O ihale yine alınamayacaktı..
Yolda, yağmur altında otobüs bekleyen arkadaşınız geliyor aklınıza. O sakın Hızır’ın arkadaşı olmasın.. Sizi bir felaketten kurtarmak için bir vesile olmuştu o..
Bir anda şeytanın ajanı olmaktan Hızır’ın arkadaşı oluverdi gözünüzde.. Aynı olay, kişiler bir başka şekilde görünmeye başlar gözünüzde.
Allah sizin niyetinizi biliyordu. Bir vesile halketti ve sizi o felaketten kurtardı.. Bir kapıyı kapatan Allah bir başka kapıyı açardı.. Kendinizi teselli etmek için bir sürü sebeb vardı artık..
Peki ne oldu da algılarımız bir anda değişiverdi.. Bize hayır gibi gelen bir şeyde şer, şer gibi gelen bir şeyde hayır olabilirdi. Hayatta hiçbir tesadüf yoktu, her şey üstün bir vukufiyet ve şaşmaz bir uyum içinde, mükemmel bir akış içinde hareket ediyordu..
O zaman niye telaş ediyor, niye stres yapıyorsunuz ki..
Dua ediyor gibi yaparak, Allah’ı ikna etmeye, O’nu çözüm dayatmaya çalışmayın.. “Bize hakkı hak, batılı batıl göster, hakta toplanmamızı nasib et” diye dua edin..
Hep söylüyorum, yine söyleyeceğim: Allah’ı iktidara ya da savaşa, kıyamete zorlayamazsınız.. Kaderin dışında bir alan yok. Onun içinde bir rıza alanı var.. Kaderimiz, rızkımız, ecelimiz Allah’ın kudret elindedir.. Kimse ecelinden önce ya da sonra ölmeyecek, kimse rızkından fazlasını ya da azını yemeyecek, kimse kaderinden kaçamayacak..
Denizin yüzeyinde dev dalgalar, hortumlar, çalkantılar, tsunamiler olsa da derinlikleri bir mermer gibi katı, sessiz ve sakindir.. Evren ezelden ebede tayin edilen yörüngede akıp gitmektedir. Onda hiçbir gecikme ve aksama sözkonusu değildir. Kaos kozmosun değişmez mutlak düzenidir..
Şöyle olmasaydı böyle olurdu demek, geçmişe dönük kaderi sorgulamak, Sünnetullahın dışında makbul bir akıl yürütme biçimi değildir. Vahyin kapsama alanı dışında akıl, “rıza” alanının dışında çıkar ve irade alanı içinde şeytanla buluşur.. Rıza alanı dışındaki irade alanı birileri için şeytanın köleliğine açılan bir kapıdan başka bir şey değildir..
Allah iradesini gerçekleştirmek için kimseye muhtaç ve mecbur değildir. Dilerse iradesi içindeki şeytanları bile dinine hizmet ettirir. Sanırım bu günlerde Tevhid üzerine, Akaid ve Müslümanca düşünmek noktasında Kelami konularda Allah, Resul ve Kitap dairesi dışına çıkmadan çok daha fazla düşünmemiz gerek.
Bir anlık tefekkür bin yıllık nafile ibadetten daha hayırlıdır. Dinde tartışmadan, din büyüklerimizi, mezhep, tarikat, ideolojilerimizi ilah ve Rab edinmeden ve mutlaklaştırmadan yolumuza devam etmeliyiz..
Sizi “Hafız” olan, gören, duyan, bilen, hüküm sahibi olan Allah’a emanet ediyorum.. Tuzak kazanlar, tuzak kazmaya devam etsinler, onların kazdıkları tuzaklarını başlarına geçirecek bir Allah var.. Herkesin bir planı var, Allah’ınsa bir hükmü. Galib olacak olan O’dur O! Ötekiler sadece bu çabaları ile kendi cehennemlerine kendi sırtlarında odun taşımış olacaklar.
Biz sabredenlerden, şükredenlerden, direnenlerden olalım. İçimizdeki beyinsizlerin işledikleri yüzünden zarar görenlerden olmayalım. Allah; bizim ellerimizle zalimleri cezalandırsın, mazlumlara yardım etsin. Allah; gönlünüze ferahlık, anlayışınıza feraset, sözünüze etki gücü versin. Selam ve dua ile.