Abdurrahman Dilipak
CHP ölmüş de ağlayanı yok
Dün sözümüz bitmemişti. Kurultay öncesi CHP’yi değerlendirmeye bugün de kaldığımız yerden devam edelim: Öymen’in dediği gibi; “CHP’de her şey ters orantılıdır. Ne kadar çok seçim kaybedersen, o koltukta o kadar uzun oturursun! CHP’de demokratik ilkeler ve siyaset bilimi yasaları işlemez. Orada sadece feodalizm işler. Lider ve onun çevresine çöreklenmiş, onu kuşatma altına almış kariyerist siyasetçiler için, dava ve ideoloji diye bir şey yoktur. Onlar için sadece makam, mevki, koltuk, milletvekili maaşı ve belediye rantları vardır. Genel Başkan ve bu siyaset kariyeri meraklısı tipler birbirlerini beslerler, birbirlerinden beslenirler.”
CHP de Kılıçdaroğlu’nun etrafında siyasetin ayak oyunlarını çok iyi bilen “kurnaz” bir ekip var. Onlar bu işi mahalle temsilciliğinden kurultaya kadar örgütlüyorlar. Siyasi rant pazarlıkları yapılıyor. Siyaseti bu işin teknikerleri, kripto kişiliklerin yönlendirmesi ile yönetiyorlar.
Partililer Genel Başkanlık için yapılan ayak oyunlarından rahatsızlar.. Ümit Kocasakal’ın adaylığını “Trajikomik” olarak görenler de var. Onlara göre Ümit Kocasakal, partiye üye olur olmaz, Genel Başkanlık çalışmasının altyapısını oluşturmaya başlamıştır. Hatta CHP’ye, Genel Başkan olmak için üye olmuştur belki de. Yani dışardan gelen bir “harici”dir, partiyi ele geçirmek istemektedir.
Kimine göre de “Ben solcuyum, sosyal demokratım, ama altı oku ve Atatürk devrimlerini savunmuyorum” diyenin de, “Ben solcu değilim, sosyal demokrat değilim, ama altı oku ve Atatürk devrimlerini savunuyorum” diyenin de CHP’de bir işi olamaz!”
CHP’lilerin nasıl bir Kemalizm, “Hangi Atatürkçülük” konusunda da kafaları karışıktır: “Atatürk’ün kendisi de, CHP Genel Başkanı ve Cumhurbaşkanı olduğu dönemlerde, “Kemalizm” ve “Atatürkçülük” terimlerini kullanmamış, Parti Programı’na bu tür terimleri sokmamış, kendi şahsı veya herhangi bir şahıs üzerinden bir “-izm” ve “-çülük /-çılık” yaratmamış, yaşamı boyunca, siyasal kavramlar ve ilkeler temelinde bir terminolojiyle hareket etmiş ve siyaset yapmıştır.”
Prof. Dr. Yalçın Küçük’e göre, “Kılıçdaroğlu’nun getirdiklerinin hepsi İslamcı, şeriatçı ya da başka tür Atatürk düşmanıdır… Bir tanesi, neydi adı, Bekaroğlu. Bir başkası, cumhuriyet düşmanı Sezgin”dir. Küçük aykırı çıkışları ile tanınır. Ona göre mesela Kılıçdaroğlu da, Muharrem İnce de MİT elemanıdır. Bunu şöyle dile getiriyor: “Bakın; bir, Kılıçdaroğlu MİT üyesidir. İki, yerine geçmek isteyen İnce, MİT üyesidir. Yerine geçmeyen Bülent Kuşoğlu MİT üyesidir. Şu adama bakın, adamın bir tek gün Meclis’te konuşması yoktur, Kemal Kılıçdaroğlu tarafından MİT üyesi olduğu için oraya getirilmiştir.” Küçük, İnce’nin FETÖ’cü olduğunu da söylüyor ve Gülerce ile aralarındaki yakın ve sıcak ilişkiden söz ediyor..
Anlayacağınız CHP’nin çivisi çıkmış. Ve CHP umutsuz bir vaka. Çözüm mümkün değil. Kendi içinde zamanla için için eriyerek yok olacak.. Sabırlı olmaktan başka çare yok. Belki İş Bankası sorunu çözülürse, Anayasada bir takım değişiklikler daha yapılır, Tarih ve Yurttaşlık Bilgisi gibi kitaplar yeniden gözden geçirilirse CHP’nin karizması da biter. Zaten o tek parti döneminde doğmuş yaşlı kanat artık emekli oldu. Şu 60-70 dönemini yaşayanlar da köşelerine çekilirlerse, CHP’nin o laikçi Ulusalcı Kemalist kanadın inadı kırılır belki. Zaten 28 Şubat’ın yargılanması ile “bin yıl sürecek” denilen bir dönem sona erdi sayılır artık. Bu anlamda 28 Şubat davası, sadece darbeci subayların yargılanması anlamına gelmiyor, eş zamanlı bir zihniyetin mahkûm edilmesi anlamına geliyor.
Sahi, Nihat Genç ne diyordu: “Atatürk mezardan kalkıp gelse ve CHP kurultayına aday olsa kazanamaz. Hatta Atatürk ve Demirtaş kurultayda yarışsa, Demirtaş kazanır, CHP’nin kurultay yapısı ortada. FETÖ’sü, Amerika’sı, Avrupa’sı, PKK’sı hepsi CHP’de yan yana gelmiş...” Düşünsenize kendi ülkesini, ordusunu, hükümetini, kendi halkının inancını, değerlerini yabancılara şikâyet eden bir ana muhalefet partisi. “Hıyanet-i vataniye”den yargılanan birine sahip çıkan bir siyasi parti. CHP böyle bir yapı!
Aslında CHP, sadece toplumun ve kendi dostlarının başına bela değil, iktidarın da başına bela. Hem de iki kere. Bir: Türkiye’de ciddi bir muhalefet boşluğu var. İki, kendini muhalefet zanneden, ne yaptığı, ne yapacağını bilemediğiniz militan bir siyasi topluluk var.
Bu arada son haberi biliyorsunuz değil mi, CHP İstanbul İl Başkanı Kaftancıoğlu CHP’nin 36. Olağan Kurultayında Kılıçdaroğlu’nu destekleyeceklerini açıkladı. Tencere yuvarlanıp kapağını buluyor. Bütün bu tartışmalardan sonraki son durum bu. Öte yandan; Kurultay’da belirlenecek 60 kişilik Parti Meclisi (PM) üyeliği için kulisler oldukça hareketli. Yönetim kurulu bu liste içinden seçilecek. 60 kişinin seçileceği PM için 500’e yakın aday çıkması bekleniyor.
Hani derler ya, horozu çok olan yerde sabah geç olur. “Akıllı”sı bu kadar çok olan bir partide de durum bu. Tabi bu kadar çok akıllının en akıllısı da Kılıçdaroğlu! Gerisini varın siz hesap edin.
CHP, eski bir CHP’linin deyimi ile kendini dev aynasında gören kifayetsiz muhterislerle dolu bir parti. Hepsi örgütçü, hepsinin ağzı kalabalık. Tartışmayı çok seviyorlar.. Her şeye karşılar.
CHP Türkiye’nin en “askerci parti”si idi. Artık askerci de değil. Asker ÖSO ile ortak hareket ediyor, CHP ÖSO’ya saldırıyor. Meğer askerci de değilmiş, o hep darbeci askerlerle birlikte oldu, onların gölgesinde iktidar olabildi. Onun için Ergenekon’un avukatlığını üslendi. Onun için FETÖ’ye yakın durdu. CHP genel anlamda oportünist bir parti. Her kalıba girdi. Amerikancı da oldu, Hitlerci de, solcu da! Ama bir türlü özgürlükçü olamadı. Bir türlü sırtını halkına dayayamadı. Milli iradeden yana olamadı. Kendi geçmişi ile hesaplaşmadan, üzerinde durduğu kavram ve kurumlarla hesaplaşmadan bir yere gidemez. Zamanın değirmeninde öğütüle öğütüle savrulup gidecektir, arkasında binlerce ah ve gözyaşı, acı bırakarak.
CHP Kurultayı biraz da “Zeytin Dalı”nın gölgesinde kaldı, ama bunu aslında kendileri de istedi. “Delikli demir” tartışmaları ile CHP komik duruma düştü. Öte yandan savunma sanayiinin kendini anlatamadığı, tanıtamadığı yorumu da yapıldı. Ama öte yandan meşhur sözdür; “Görmek istemeyenden daha kör, duymak istemeyenden daha sağır kim olabilir”.
“İt sürüleri, o… çocukları diyen kahraman CHP›li (!)” haberleri daha bir süre manşetleri süsleyecek anlaşılan. Öyle bir hava doğdu ki, TSK cephede sadece PYD ile değil, psikolojik olarak içerideki işbirlikçi aydınlar ve STK, muhalefetteki bir kısım siyasilerle de başetmek zorunda kalıyor gibi. Tabi NATO’daki “müttefiklerimiz” ile de başımız belada! Tabi bürün bunların üstüne üstlük; partinin ödeme yapmadığı heykeltıraş, CHP Genel Merkezi önünde intihar girişiminde bulundu.CHP’nin yaptırdığı heykellerin parasını ödemediğini, bu yüzden de 220 kişinin çalıştığı atölyesini kapatmak zorunda kaldığını ifade eden Çiçen, 12,5 milyon TL’lik zararda olduğunu söylemişti. Kılıçdaroğlu bir muhalife “Git kendini Saray’ın önünde yak” çağrısında bulunmuştu, bu akıldan yola çıkan bir heykeltıraş da sonunda tineri alıp CHP Genel Merkezinin kapısına dayandı. Sonuçta Kılıçdaroğlu’nun fırlattığı bumerang dönüp kendi kafasına çarptı.
CHP son derece talihsiz, bereketsiz, kısmetsiz bir parti. “Yolsuzluk” dese, kendi yolsuzlukları patlıyor anında. Onun için kimseyi eleştiremez. Çünkü her olumsuzluktan onun payına düşen, ötekilerin payına düşenden daha az değildir. Neyse CHP böyle bir ortamda kurultaya gidiyor. Ne olacağını, ya da bir değişiklik olup olmayacağını hep birlikte göreceğiz.. Selam ve dua ile.