Abdurrahman Dilipak
BİZİMLE İLİŞKİNİN 3 ŞEKLİ
Erdoğan BM’ye gitti. Onun zihin altyapısının şifrelerini veriyorum. Onu dinlerken aklınızda bulunması gereken birkaç not:
Herkes şunu bilsin ki, bizim dostluğumuz değerli ve düşmanlığımız tehlikelidir.
Biz hep şunu söylüyoruz: Rabbim, bir topluluğa düşmanlığımız bizi onlar hakkında adaletsizliğe sevketmesin. Rabbim, bizi öldürmeye gelenler bizde dirilsinler. Rabbim bize hakkı hak, batılı batıl göster, hakta toplanmamızı nasib et. Bizi söz verdiğinde sözünde duranlardan eyle.. Emaneti ehline verenlerden, hükmettiğinde adaletle hükmedenlerden eyle.
Bütün insanlığın, yaratılmışlığın hayrına olmayan bir çözüm önerisi bizim önerimiz olmayacaktır.
Eğer bizimle, şartlarını Allah, resulü ve kitabının belirlediği, hayat boyu bir birlik “dinde birlik” kurarsanız kardeş oluruz.
Hemen şunu söyleyeyim: Eğer mazlumsanız, çocuk, yaşlı, hastaysanız, bize düşman değil ve tehdit oluşturmuyorsanız biz sizin “hami”niz olacağız. Sizinle “müttefik” de olabiliriz. Eğer erdem ve hikmet üzre, vicdan ya da meşru bir şey, bir ilke etrafında bizimle birlik oluşturursanız sizinle “müttefik” olabiliriz. İttifakımız hiçbir zaman hiç kimsenin haklarına karşı hiçbir zaman ve şekilde tehdit oluşturmayacaktır. “Hılfül fudul” yani “erdemliler ittifakı” bizim için farklılıklarımıza rağmen barış içinde bir arada yaşama vesilesidir.. “Gönül fethi”nin vesilesidir.
Eğer bizimle karşılıklı nimet ve külfet dengesine dayalı bir işbirliği düşünüyorsanız buna da varız. Sizinle “İtilaf” gerçekleştirebiliriz.. Biz ne zulmederiz ve ne de zulme boyun eğeriz.
Bizimle savaşırsanız savaşırız. İlk saldıran taraf olmayacağız ama, savaş cephesini terk eden de biz olmayacağız. Bizimle savaşmaktan vazgeçerseniz savaşı sürdürecek de değiliz..
Bizi anlamak için tarihimize bakın. “Pendname”lerimize, “Fütüvvetname”mize, “Siyasetname”lerimize “Emanname”lerimize bakın bir..
Yeryüzünde bulunan, “5 temel emniyet” olarak da tanımlanan 5 şey Allah’ın bize emanetidir. Bu dünyada herkes inandığı gibi yaşayacak, düşündüğünü özgürce ifade edecek. İnsanların, emekleri karşılığı hakkı ile kazandıkları malları, canları, namusları, akıl ve inançları güvende olacaktır.
İlkemiz şu: Haksızlık kimden gelirse gelsin, kime yönelik olursa olsun, mazlumdan yana, zalime karşı olacağız, zalim babamız da olsa, mazlum düşmanımız da olsa..
İşi ehline vereceğiz. Ehliyet ve liyakat imandan önce gelir..
Katılımcı, çoğulcu, şeffaf, insan haklarına saygılı bir hukuk devletiistiyoruz. Herkes için adalet, herkes için barış, herkes için özgürlük istiyoruz. Biz, alemlere rahmet olarak gönderilen bir peygamberin ümmetiyiz.. Bu dünyada yapıp yapmadıklarımızı gören duyan bilen bir Allah var ve yaptığımız her şeyin hesabının sorulacağı bir gün var.
Biz “Kadir-i mutlak” ve bir olan “bir” Allah’a inanıyoruz. Bu anlamda kendimizi yalnız, güçsüz, çaresiz hissetmeyiz. Kuyudaki Yusuf’u Mısır’a sultan eden, zalim sultanları hak ile yeksan eden “Allah, bizim ellerimizle zalimleri cezalandırıp, mazlumlara yardım etmek istemektedir”.. Kadere,rızka, ecele hükmeden O’dur.
Müslümanlar günde en az, tesbihat dışında 40 kez “Allah büyük”tür der, bir o kadar “Sübhanallah” der, bir o kadar da “elhamdülillah”.. Bir o kadar “İyya kenağbüdü ve iyya kenastaiyn” deriz.. Bunların hayatımızda radikal karşılığı vardır.. “Kader”e, “rızg”a ve “ecel”e inanırız.. “Allah’tan başka galib yoktur” deriz mesela.. “Bize hayır gibi gelen şeylerde şer, şer gibi gelen şeylerde Allah’ın hayır murat etmiş olabileceğini” kabul ederiz.
Anlayacağınız bizi yenilgiye uğratamazsınız.. Bizi korkutamazsınız. Bizi teslim alamazsınız. Ve biz yeniden Kur’an-ı Kerim’e dönüyoruz. Saflarımızı sıklaştırıyoruz.
Biz sadece başımızdakilerin ve dışımızdakilerin değişmesini istemiyoruz, bizim de değişmemiz gerekiyor. Ve biz biliyoruz ki, “Biz kendi hakkımızdaki hükmümüzü değiştirmedikçe, Allah bizim hakkımızdaki hükmünü değiştirmeyecektir”..
Biz biliyoruz artık, Allah, cahillere, fasıklara, kâfirlere, zalimlere yardım etmeyecektir.
Der Spiegel’in “Özgürlüğünü kaybeden ülke” diye takdim ettiği, “Diktatör”lükle yönetilen bir ülke gibi göstermeye çalıştığı bu ülkeyi yöneten adamın iman ettiği din ona, Ahiret gününden, cennet ve cehennemden, melek, cin, şeytan, akıl, ruh, nefsten bahseder.
Sahi siz “yeryüzünden ıslah ediciler olduğunuzu” söylüyorsunuz değil mi? Kur’an diyor ki bize “Onlar bozguncuların ta kendileridir”.
Evet o adamın okuduğu şiirde, “Minareler süngü, kubbeler miğfer, camiler kışlamız, mü’minler asker”dir deniyor. Biliyoruz bu da kâfirlerin korkusudur..
O lanet olası, uluslararası derin yapıların beslediği ve onların sözcülüğünü yapan, soygun vurgun ve terörün Truva Atı olan yayın organlarını tanıyoruz.. FETÖ’nün, PYD-PKK’nın, terör ve savaş baronlarının, darbecilerin arkasındaki karanlık yüzlerin sesi oluyorlar.. Tam da kendilerinden beklendiği gibi davranıyorlar..
Bu tür tepkiler karşısında basit bir 7-8 Hasan Paşa mantığı ile bile doğruya ulaşmak hiç de zor değil geniş halk yığınları için..
Onların öfkelerini artıran korkularını ve umutlarını kaybetmekten kaynaklanan çaresizliklerini anlıyoruz.. Onun için paniklemiş vaziyetteler. Öfkeleri ve korkuları akıllarını zail etmiş ve kaçtıklarını sandıkları şeye doğru koşuyorlar.. Başkalarının kanları, gözyaşları, çalınan alın terleri üzerine elde ettikleri ve güç ve serveti kaybetmenin sebep olduğu ruh hali ile ne yaptıklarını bilmiyorlar. Sığınacakları hiçbir liman bırakmadılar.
Gideceği limanı bilmeyen kaptana hiçbir rüzgâr fayda sağlamaz. Selam ve dua ile..