DÜNYA
Almanya'nın ''Soykırım Çifte Standardı''
Almanya Federal Meclisinin Ermeni iddialarına ilişkin kararı, tarihte Almanların işlediği soykırım ve katliamları akla getirdi. 2. Dünya Savaşı sırasında milyonlarca Yahudi'nin yanı sıra çingeneleri, Rusları ve Polonyalıları toplama kamplarında öldüren Almanya, 1904-1907 yıllarında Afrika'nın günümüzde Namibya olan güneybatı bölgesinde yerel halka karşı da katliam yaptı.
İşte 2. Dünya Savaşı sırasında milyonlarca Yahudi'nin yanı sıra çingeneleri, Rusları ve Polonyalıları toplama kamplarında öldüren Almanya'nın soykırım ve katliam tarihi...
AFRİKA'NIN SÖMÜRGELEŞTİRİLMESİ
Avrupalı ülkeler, 19. yüzyılın sonlarına doğru yer altı zenginliklerine göz koydukları Afrika kıtasını sömürgeleştirmeye başladı. İngiltere, Fransa, Portekiz, İspanya, İtalya ve Belçika'nın paylaştıkları Afrika'ya geç kalan Almanya, günümüzde Kamerun, Togo ve Namibya olan bölgeleri 1880'lerde sömürgeleştirdi. İklim ve coğrafi özellikleri nedeniyle, 17. yüzyıla kadar yerleşimin olmadığı Namibya'nın ilk halkları Herero, Nama, Orlam ve Ovambo kabileleriydi. Bölge, 1884'ün sonlarına doğru Almanya İmparatorluğu himayesine girdi ve Alman Güneybatı Afrikası olarak sömürgeleştirildi. İlk Alman toplulukları, 1885'te bölgeye geldi ve yerel halklardan Hererolar ile diğer kabilelere karşı anlaşma yaptı. Daha sonra Hereroların anlaşmayı iptal etmesi üzerine Almanya, bölgeye küçük bir askeri birlik gönderdi. Yerel halkın sayıca üstün olması Almanya'yı kabile liderleriyle yeniden anlaşma yapmaya zorladı. Yerel halk, geçimini hayvancılıktan sağlıyordu. Hayvanlarının veba yüzünden ölmesi yerlileri, Almanların yanında çalışmak zorunda bıraktı. Yerlilere borç karşılığı Avrupa'dan getirilen malların satılması, borcunu ödemeyenlerin topraklarına el konulması, halkın köleleştirilmesi isyana yol açtı.
20. YÜZYILIN İLK SOYKIRIMI
Almanlara karşı ilk isyan eden, Nama kabilesi oldu. 1903'te ayaklanan Namalar, yaklaşık 60 Almanı öldürdü. 12 Ocak 1904'te de Samuel Maharero idaresindeki Hererolar, Alman sömürgesine karşı isyan etti. Almanya'nın bölgeye gönderdiği General Lothar von Trotha, 11-12 Ağustos 1904'teki Waterberg Savaşı'nda isyanı bastırdı ve binlerce Herero ile Namayı çöle sürdü. Çöle gönderilenler, açlık ve susuzluktan yaşamını yitirdi. General Trotha, sömürge sınırları içinde görülen yerlilerin vurularak öldürülmesi emrini verdi. O dönem bölgede bulunan ve Almanlara kılavuzluk eden Jan Cloete, gördüklerini yazdığı mektupta şöyle anlattı: "Hererolar Waterberg'teki savaşta mağlup edildiğinde ben de oradaydım. Savaşın ardından Almanların eline geçen erkekler, kadınlar ve çocuklar acımasızca öldürüldü. Daha sonra Almanlar, kaçanların peşine düştü. Yakaladıklarını vurarak ya da süngüyle öldürdüler. Heroro erkeklerinin büyük bir kısmı silahsız olduğu için Almanlara karşı koyamadılar."
Almanlardan kaçan Hereroların bazıları, İngiliz sömürgesi Bechuanaland bölgesine ulaşabilmek için Omaheke Çölü'ne gitti. Bunlardan sadece bin kadarı, Bechuanaland'a ulaşabildi. General Trotha, kaçan Hereroların geri dönmesini engellemek için sınırlara çok sayıda asker yerleştirdi. Devriye gezen askerler, yerlilerin su bulmak için kazdığı çukurlarda çok sayıda iskelet buldu. Vali Theodor Leutwein, Şansölye Bernhard von Bülow'a yazdığı mektupta General Trotha'nın eylemlerinden duyduğu rahatsızlığı dile getirerek şikayet etti. Ordu üzerinde herhangi bir otoritesi bulunmayan Şansölye von Bülow da İmparator II. Wilhelm'e Trotha'nın eylemlerinin "Hristiyanlığa ve insanlığa aykırı olduğunu, Almanya'nın uluslararası saygınlığına zarar verdiğini" yazdı.
HAYATINI KAYBEDENLERİN CESETLERİ BİLİMSEL DENEYLERDE KULLANILDI
Kamplarda hayatını kaybedenlerin cesetleri, bilimsel deneyler için kullanıldı. Alman zoolog Leopard Schultze, deneylerde kullanılmak üzere yerlilerin cesetlerinden parça almasına izin verildiğini yazdı. Deneylerde kullanılmak üzere Almanya'ya gönderilen 300 kafatasından bazıları, iki ülke arasında varılan anlaşma sonucu 2011'de defnedilmek üzere Namibya'ya yollandı. Birleşmiş Milletler'in (BM) 1985'te yayımladığı Whitaker Raporu'nda Heroro nüfusunun yüzde 80'i ve Nama nüfusunun da yüzde 50'si 1904-1907 yılları arasında yaşanan sürgünler ve toplama kamplarında yaşamını yitirdi. Raporda Almanların Herero ve Namalara karşı işlediği katliam, 20. yüzyılın ilk soykırımı olarak nitelendi. Bölge, 1. Dünya Savaşı'nda Almanya'nın mağlup olmasının olmasının ardından, 1918'de imzalanan anlaşmayla Güney Afrika'nın egemenliği altına girdi. Namibya, ancak 1990'da bağımsızlığına kavuştu.
100 YIL SONRA GELEN ÖZÜR
Dönemin Almanya Cumhurbaşkanı Roman Herzog, 1998'te Namibya'yı ziyaret etti ve Herero lideriyle bir araya geldi. Kabile lideri Munjuku Nguvauva, Almanya'nın resmen özür dilemesi ve tazminat ödemesi gerektiğini vurguladı. Herzog, olaylardan duyduğu üzüntüyü dile getirdi ve tazminat ödenmesini öngören uluslararası yasanın 1907'de var olmadığını savundu. Herero kabilesi, 2001'de ABD'de açtığı davada Alman hükümetinden ve sömürge döneminde Alman şirketlerine finanse eden Deutsche Bank'tan tazminat talebinde bulundu. Yerel halkın katliamının 100. yıl dönümünde, 16 Ağustos 2004'te Almanya Ekonomik Kalkınma ve İşbirliği Bakanı Heidemarie Wieczorek-Zeul, resmen özür diledi ve "Biz Almanlar, dönemin Almanya'sının işlediği suçların tarihi ve ahlaki sorumluluğunu kabul ediyoruz." açıklamasını yaptı. Almanya, hiçbir zaman tazminat ödemedi, sadece Namibya'ya yılda yaklaşık 14 milyon dolar ekonomik yardım yapma sözü verdi.
EDEBİYATTA VE SİNEMADA HERERO KATLİAMI
Almanların, yerli halka karşı işlediği suçlar, romanlara ve filmlere de konu oldu. Mari Serebrov, "Mama Namibia" adlı romanında ailesi Almanlar tarafından öldürülen 12 yaşındaki Herero yerlisi Jahohora'nın çölde hayatta kalmak için verdiği mücadeleyi anlattı. Thomas Pynchon da 1963'te yayımladığı "V." adlı romanının bir bölümünde 1904'te Köpekbalığı Adası'ndaki toplama kampından söz etti. İngiliz yayın kuruluşu BBC, "Namibya - Soykırım" adlı belgeselinde Herero ve Namaların katliamını anlatırken, Halfdan Muurholm ve Casper Erichse, "100 Yıllık Sessizlik" adlı belgesel filmlerinde büyük annesi Alman askerlerinin tecavüzüne uğrayan 23 yaşındaki Herero kadınının öyküsünü paylaştı.
Almanya, bugünkü adı ile Namibya'da 1904 yılında Alman askerleri tarafından neredeyse tamamı yokedilen Herero kabilesine yapılan katliamın 'soykırım' olarak adlandırılmasını istemiyor.
Ancak Alman Federal Parlamento Başkanı Norbert Lammert, 'Zeit' gazetesinde kaleme aldığı bir makalede, 1915'te Osmanlı Devletinin Ermenilere soykırım yaptığından bahsedenlerin, Almanların Güneybatı Afrika ülkesinde işlediği insanlık suçunu da 'soykırım' olarak adlandırmaları gerektiğini kaydetti. Lammert, bugünkü ölçülere göre Herero ayaklanmasının bastırılmasının pekala bir soykırım olduğunu vurguladı.
Bugünkü Namibya toprakları 1884 ile 1915 yılları arasında Alman-Güneybatı Afrika adı altında Almanya'nın bir sömürgesiydi. Bölgede yaşayan Herero kabilesi 1904'te ayaklanarak yüzden fazla Alman askerini öldürünce, General Lothar von Trotha, tüm kabilenin yokedilmesini emretti. Katliam öncesi sayılarının 50 bin ile 80 bin arasında olduğu tahmin edilen Hererolardan, katliam sonrası yalnızca 15 bin kişi kaldı.
Federal Alman hükümeti birkaç yıl önce Herero halkından özür dilemekle birlikte, katliamın 'soykırım' olarak adlandırılmasını kabul etmedi. Ancak Almanya'da Osmanlı Devletinin Ermenilere soykırım yaptığı iddiaları üzerine yapılan tartışmalar, Almanya'nın Hererolara uyguladığı katliam hakkında da tartışmalara yolaçtı. Federal Parlamento bu yıl bir karar alarak, Osmanlı Devletinin Ermenilere 'soykırım' uyguladığı iddiasını kabul etti.
HERERO HALKI AÇ VE SUSUZ BIRAKILARAK YOKEDİLDİ
Alman Federal Parlamentosunun Osmanlı Devletiyle ilgili aldığı karardan sonra, devlet yönetiminden yalnızca Cumhurbaşkanı Joachim Gauck, Ermenilere soykırım uygulandığını dile getirdi.
Sol Partiden Niema Movassat, federal hükümetin ve Cumhurbaşkanı Gauck'un artık Afrika'da soykırımı tanıyarak Namibya'dan özür dilemesini ve Herero kabilesinden mağdur olanlara tazminat ödemesini taleb etti.
Lammert, makalesinde Herero'lara karşı Almanların yaptığı savaşın bir 'ırk savaşı' olduğunu, yalnızca silahlı çatışmalarla değil, aynı şekilde hastalık, aç ve susuz bırakma gibi yöntemlerle binlerce Herero ve Nama'nın öldürüldüğünü ifade etti. Binlercesinin de toplama ve çalışma kamplarında, ağır hayat şartları altında hayatlarını kaybettiklerini belirtti.