Abdurrahman Dilipak
28 Şubat’ı anarken..
1000 yıl sürecek diyorlardı, on yıl bile sürmedi.
Mesut Yılmaz “siyasi hayatıma malolsa da” diyordu, İmam Hatiplerin orta kısmını kapatırken, siyasi hayatına da maloldu, ahiretine de, onuruna da..
28 Şubat’ın komutanları bugün sanık sandalyesindeler..
O gün açılan kimi yaralar hâlâ kanıyor..
O günlerden sonra el konulan evimi geri aldım, ama gelinim hâlâ tıp fakültesi diplomasını alamadı.
Bu dünyadaki davalar gelip geçer, bir de öbür dünyası var bu işin.. Ölüm bile onların yakasını mazlumların elinden kurtaramayacak!
Bugün yine onlara “Hakkımızı helal etmiyoruz” “Tebbet yeda”, “Zalimler için yaşasın cehennem” diyoruz!
Ne demişler: “Alma mazlumun ahını, çıkar aheste aheste”. “Zulm ile abad olunmaz.”. Bu dünya etme bulma dünyasıdır. Eden bulur!
Bakın, bir kez daha söylüyorum.. FETÖ neyse BÇG odur! Bunlar kontrollü bunalım stratejisine, soğuk savaş, psikolojik harp taktiklerine göre düşünülmüş pankreas güreşçileridir.. Gladyatörlerdir.. Dün sağ-sol diye, aynı ülkenin çocuklarını birbirine kırdırıyorlardı, bugün de bizi bu şekilde kirli ve kanlı bir oyunla yola getirmeye çalışıyorlar..
Bizi kuzu yerine koyuyorlar.. FETÖ elinde bir tutam yeşil otla bizi beyaz efendilerin mezbahasına götürmeye çalışıyor, ötekiler ellerindeki sopalarla aynı yere götürmeye çalışıyor.. Kim daha çok ve daha çabuk koyunu mezbahaya götürürse mezbahanın kâhyası o olacak.
Oynanan oyun bu..
O günleri hatırlıyorum da, “bugün sigara içmeyin, parasını İHH’ya verin” dedim diye mahkemelik oldum. İHH’nın hesapları donduruldu.. Askeri mahkemede yargılandım, askerler darbe yapmasın dedim diye “Cuma dergisi”nde, “Paşalar söz dinlemezse” başlıklı yazımda.. “Darbe yapmayın” demek de suçtu.
Hakkımda istenen ceza 500 yılı geçmişti.
312 general, gazetemiz hakkında dava açmıştı.. Her gün mahkemelerdeydim. Günde 5 kez ve haftada 5 gün duruşmaya çıktığım oluyordu.
İmam-Hatiplilere yapılanlar, başörtüsü zulmü, yeşil sermaye diye Anadolu sermayesinin üzerine yürümeler.. Bankalara atanan emekli generaller..
Medine Bircan’ı hatırlıyor musunuz? Peki, kışlalarda, diploma törenlerinde yaşanan zulmü.
28 Şubat davası Ankara’da devam ediyor.. Şevket Kazan abimiz mahkemeye gidip “Ordumuzla aramızda bir ihtilaf yoktu, davacı değilim” demiş. Akşener ablamız da, hani şu “yağlı kazığa oturtulacak kadın”, “Yurtta sulh hareketi”nin sözcüsü olarak meydanlara çıkan hanım, o da davacı filan değil. Siz bu işten bir şey anladınız mı? Ben anlamadım!?
Tansu Çiller hâlâ ifade vermeye gitmedi. SP de davacı değil, Erbakan ailesi de.. O dönemde mallarına el konan holdinglerden de ses yok. Ya da mağdur olduğunu söyleyenlerin çoğundan da.. Gelen, duruşmaları takip eden avukatlar müdahiller de var tabi.
Sanıklar ise, sanki bütün bunlar olmamış gibi davranıyor, suçlamaları reddediyorlar. Hepsi “sütten çıkmış ak kaşık”.
Erdoğan’ın şiir okudu diye nasıl hapse atıldığını, katsayı zulmünü biliyorsunuz..
Bakın BÇG aynı zamanda FETÖ’nün orduda ve devlette inisiyatifi ele geçirmesine karşı bir yapıdır.. Varlık temelinde NATO’nun soğuk savaş sonrası tehlikenin rengini kızıldan yeşile çevirmesi vardır.. Bu zihniyet İslamifobiayı üreten zihniyettir.. BÇG İslamifobik bir yapılanmadır.. Ergenekon ve Balyoz FETÖ’nün BÇG’ye giydirmeye çalıştığı sanık gömleği, deli gömleği idi. FETÖ Ergenekon ve Balyoz’la 28 Şubat’ın rövanşını almak istedi ama olmadı. Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan oldu ve soluğu Amerika’da aldı.. BÇG’nin adamlarını iktidar yapanlar, bu iktidara moral destek vermek için de Öcalan’ı teslim ettiler.. Apo geldi FETÖ gitti.
Ergenekon ve Balyoz davası sanıklarının 3’te biri gerçekten darbeci kafasına sahip yaklaşık olarak. Üçte biri günah keçisi, üçte biri de FETÖ’nün önünde engel oluşturanlar..
Ergenekon ve Balyoz’da sapla saman karışmıştı.
Selam ve dua ile.