YAŞAM
Ahmed Şah Mesud'un anlatılmamış hikayesi
***SSCB'nin işgalinin ardından Afganistan'da yıldızı parlayan ve adı dünya savaş tarihine geçen gizli komutanlardan biridir Ahmed Şah Mesud.
***Şehid komutanın savaş taktiklerinin, yıllardır Rus Harp Akademilerinde ders olarak okutulduğu bile anlatılır.
***Ahmed Şah Mesud'un anlatılmamış hayat hikayesini, Mepa News'den Tarihçi, araştırmacı, yazar Ahmed Waleed Kakar kaleme aldı.
***İşte o yazı:
Afganistan, her şeyin çabuk değiştiği bir yerdir. Son kırk yılda burada birçok tarihi olaya şahitlik edildi. Darbeler, karşı darbeler, başarısız darbeler, beraberinde uzun soluklu bir işgal, iç savaş ve başkaldırı getiren iki ayrı yabancı işgal... Afganistan’da süreklilik gösteren nadir olaylardan bir tanesi çerçevesinde ülkede Ulusal Kahraman Ahmed Şah Mesud’un ölüm yıl dönümü hasebiyle anma merasimleri yapılacak.
Tecrübeli Afgan savaş ağasının ön plana çıktığı ilk savaş Sovyet cihatı idi. Memleketi Pençşir’de ortaya koyduğu gerilla savaşı performansı neticesinde kendisine “Pençşir Aslanı” lakabı verildi. 2001 yılına gelindiğinde ise Mesud, Taliban Emirliği ve onun El Kaide müttefikleri ile amansız bir iç savaş içindeydi. 11 Eylül saldırılarından iki gün önce El Kaide unsurlarının elinden gelen zamansız ve şiddet dolu ölümü halk nezdinde onu neredeyse doğa üstü güçlere sahip birisi seviyelerine çıkardı. "O, mücadeleden asla vazgeçmeyen, dertleri nedeniyle erken yaşlanan ve sınırları sürekli küçülen topraklarını sinsi Pakistan ordusunun fikir babası olduğu Taliban’a karşı savunmaya karşılık beklemeden kendini feda eden bir savaş ağasıydı." Bu algı nedeniyle, Afganistan’a yönelik Amerikan müdahalesi ölü kahramanın maceralarının bir sonraki durağı olarak farz edildi. Mesud ölü olmasına rağmeni ki bunun pek bir önemi yoktu, Afganistan’daki Amerikan askeri müdahalesinin afiş yıldızı yapıldı.
Hatırası ölümsüzleştirilen Mesud neredeyse Hızır gibi aynı anda her yerde olabilen biri oldu. Afganistan’ın biricik “Milli Kahramanı” olarak mekanlara ve vakıflara adı verildi. Fotoğrafları Afgan şehirlerinin sokaklarını süsledi. Mesud’a Afganistan’da gösterilen sevgi Roma’da Noel Bayramı akşamı İsa’ya gösterilmiyordur. Afganistan onun hatırasını anmak için tam bir hafta (Şehid Haftası) vakfetti. Modern dönem Afgan tarihinin en etkili şahıslarından birisi olan Mesud’un hayatı hakkında anlatılanlar, son kırk yıldır ülkedeki söylemi güçlendiren bir şekilde sansasyonel kimliğinin ötesine pek geçememektedir. Neredeyse yirmi yıllık Amerikan işgalinin propaganda sloganları ve “gaza getiren” söylemlerinin nasıl miatlarını doldurduysa Afganistan’ın Milli Kahramanının da bu çerçevede yeniden değerlendirilmesi son derece elzemdir.
"Adam, efsane"
Mesud’un siyasi kariyerinin başlangıcının izi 1975 yılına kadar sürülebilir. Mesud ve diğer Afgan İslamcılar, son derece Pakistan karşıtı olmasıyla bilinen o dönemin devlet başkanı Davud Han’a karşı Pakistan’ın da desteği ile Afganistan genelinde bir ayaklanma girişiminde bulundu. Organize olmayı başaramayan bu ayaklanma kısa süre içinde başarısız olmasına rağmen önemli bir gelişmeydi. İlk olarak, bu Mesud’un memleketi Pençşir’de yürüttüğü ilk devlet karşıtı faaliyet tecrübesiydi. İkinci olarak, Pakistan’ın Afganistan’da artan nüfuzu açısından bir dönüm noktası oldu. Mesud yıllar sonra, vekilleri aracılığı ile Afgan iç işlerine zamansız bir şekilde müdahale ettiği gerekçesiyle Pakistan’ı ağır bir dille eleştirecekti. Tabi buradaki ironi birçokları tarafından gözden kaçırıldı: Mesud’un bizatihi kendi kariyeri, İslamabad yönetiminin bir vekil unsuru olarak başlamıştı.
Mesud’un anlaşılabilmesi için o dönemki müttefiklerinden de bahsedilmesi gereklidir. Hizb-i İslami lideri Gulbeddin Hikmetyar ile Mesud arasındaki meşhur ayrılık da bu süreçte yaşandı. Mesud’un Davud Han rejimine hizmet eden bir ajan olduğuna dair söylentiler nedeniyle ikili arasındaki ilişki tamiri mümkün olmayan bir şekilde bozuldu1. Günümüzde hala faal olan Hakkani Teşkilatı'nın kurucusu Mevlevi Celaleddin Hakkani de 1975’te Mesud’un yanında yer almasına rağmen daha sonra Taliban’la bir olarak ona karşı savaştı. Mesud’un bugün, Celaleddin gibi "radikal kökten dinci" olarak lanse edilen adamlarla 90’lı yılların başlarına kadar devam eden bir şekilde birlikte savaşmasının göz ardı edilmesi, kendisine biçilen rol nedeniyle hiç de şaşırtıcı değildir. Siyasi hayatının ilk dönemlerindeki müttefiklerinin biraz tatsız kişiler olması, ölümünden sonra dikkatle kesilip biçildikten sonra kendisine giydirilen Batı dostu gömlekteki bir "kara lekedir".
Sovyet işgali
Mesud’ın Sovyet işgali döneminde oynadığı rolün dikkatli bir biçimde incelenmesi gereklidir. Mesud’un ana üssü olan Pençşir o dönemde birçok kez saldırıya uğradı. Mesud’un bu saldırlar karşısında gösterdiği performans neticesinde onun bir askeri deha olduğu kabul edildi. Ancak son derece etkileyici bu askeri kariyerin altında Sovyetler ile Mesud arasındaki son derece karmaşık yapıya sahip bir ilişki bulunmaktaydı. Mesud, Pençşir’deki pozisyonu sayesinde yakınlardaki Seleng Tüneli (90’lı yılların sonunda Taliban’dan kaçarken stratejik bir hamle ile bu tüneli yıktı) üzerinden asker ve malzeme taşıyan Sovyetlerin ikmal konvoylarını tehdit altında tutmaktaydı. Sovyetler için Afganistan’ın kuzeyini Kabil’e bağlayan bu tünel son derece büyük bir önem arz etmekteydi. 1983 yılının şubat ayında, Pençşir’e yönelik düzenli saldırıların devam ettiği, rekabet ettiği Mücahid komutanlarının etrafını sardığı bir vaziyette iken Sovyet güçleri ile bir yıl süreli bir anlaşma imzaladı. Bu anlaşma çerçevesinde kendisine 350.000 dolar rüşvet olarak2 verildi. Mesud bu parayı ve zamanı emri altındaki adamlarını yeniden silahlandırmak ve Hikmetyar ile olan rekabetine3 odaklanmak için kullandı. Sovyetler ise buna karşılık olarak kendileri için hayati önem taşıyan Seleng Tüneli'nin güvenliğini garanti altına almış oldu. Afganistan’da görev yapan Sovyet 40. Ordusu komutanı General Gromov, yazdığı hatıratında şunu söylemişti: “Ahmed Şah istese sadece taş atarak Seleng’ı bir Rus mezarlığına çevirebilirdi.”4
Mesud, tek taraflı hareket etti ve birçoklarına göre doğruluğu sorgulanabilir birisiydi. Başkan Davud adına bir ajan olarak çalıştığında dair 1975’te çıkan söylentiler ve Sovyetler ile yaptığı anlaşma Mesud’un gerçekten de bir hain olduğunu kanıtlanabilirdi. Sovyetlerin, ülkenin diğer bölgelerinde Mesud’un sözde müttefiklerine karşı yürüttüğü ve zaman zaman soykırım seviyesine ulaşan savaşa devam edebilmek için ihtiyaç duyulan malzeme ve askerleri sevk etmek için Mesud’un kontrolü altındaki Seleng’ı kullandığı her geçen gün Mücahidler arasındaki birlik biraz daha eridi. Bu anlaşmanın ertesi yıl uzatılması için Mesud’un istediği 700.000 dolar ve Kabil’deki yönetim değil direkt olarak Sovyet yetkililerle pazarlık etme talebi Rus tarafı için kabul edilebilir şartlardı. Ancak Mesud’un Pençşir’de kendisinin başında olduğu özerk bir yönetim tesis edilmesinde ısrar etmesi iki taraf arasındaki ateşkes anlaşmasının uzatılmasına engel oldu. 1984 Nisan ayında Sovyetler, görüşmelerin sonuçsuz kalması üzerine bir kez daha Pençşir’e saldırdı.
Asıl önemli olan ise, Sovyetler ile Mesud arasındaki imzalanan 1983-1984 dönemindeki ateşkes anlaşması yürürlüğe girmeden önce pazarlık masasında taraflar arasında konuşulanlardı. Bu görüşmeler sırasında Mesud, Afganistan ile SSCB arasında bir dostluk tesis edilmesine yönelik niyetini dile getirdi. Kendisinin Sovyetler ile direkt manada bir düşmanlığı yoktu, onun düşmanları Kabil’deki komünistlerdi. Mesud bu cenahın Sovyet sonrası Afganistan’da bir geleceği olamayacağını kararlı bir şekilde belirtti.5 Görüşmelerdeki bu tavrına rağmen Mesud, gelecekteki siyasi sistem içinde varlıklarına dahi tahammül etmeyeceğini iddia ettiği Komünistlerin geleceklerini bizzat kendi elleriyle uzattı. Mesud ve daha birçok isim, 1992 yılında Dr. Necibullah hükümetinin çökmesinin ardından patlak veren ve Kabil’in bugün hala izlerini taşıdığı Mücahidler arası iç savaş sırasında eski komünist yetkililer ve generallerle aynı safta yer aldı.
Mesud’un aykırı müttefiklikleri
Necibullah hükümetinin hızlı bir şekilde çökmesinin ardından ülkenin kuzeyindeki Mezar-ı Şerif kenti, Şii Hizbi Vahdet, Mesud’un grubu Şura-i Nazar (Kuzey Şurası) ve eskiden Dr. Necib’in komutanı iken sonradan kendi başına hareket etmeye karar veren Raşid Dostum’dan oluşan bir koalisyonun eline geçti: Dr. Necib tarafından kısa bir süre önce tartışmalı bir kararla kendisine “Mareşal” ünvanı verilen ve hükümet saflarından ayrılarak yeni müttefikleri olan Mücahidlere katılanlarla müzakere etmesi için gönderilen General Nabi Azimi de görüşmeler sırasında onlara katıldı.6
1992 Nisan ayında gerçekleştirilen bir konferansta, Dr. Necib hükümetinin yerine geçilmesi kararının milli çıkarlar doğrultusunda alındığı zira Raşid Dostum’dan alınan bilgilere göre Dr. Necib’in kendisini Paktiya’dan getirilecek komutanlarla değiştirerek ülke yönetiminde Peştun hakimiyeti sağlamak istediği ve alınan karar ile bunun engellenmek istenildiği ilan edildi.7 Ortaya konulan söylem bölücü ve ima ettikleri hasebiyle son derece tehlikeliydi. Mesud, hangi sıfata dayanarak nasıl oluyor da kahramanı olduğu iddia edilen milleti bölen yapılardan işine gelenin safına geçerek yükseldiğini unutarak, tüm memleketin yönetimine layık olduğunu düşünmekteydi? Bu kendisinin etnik kimlikleri bir siyaset aracı olarak kullandığı son örnek olmadı: Mesud, bir zaman sonra Peştunlarla bizzat alay ederek onları medeniyetsiz ve kültürsüz insanlar tanımlayacaktı. Sadece etnik kimlik üzerinden siyaset yapmakla kalmayan Mesud, daha düne kadar komünist olan Azimi ve Dostum ile ittifak kurdu. İslami takva merkezli bir cihat yürüttüğünü iddia etmesine rağmen aldığı bu karar tamamen onun etnik kimliğe dayalı ayrılıkçı siyaseti çerçevesinde verildi.
Mesud ve Afşar Katliamı
Hakkındaki ihtilaf, kurduğu aykırı ittifaklardan sonra dahi Mesud’un peşini bırakmadı. Dr. Necib hükümetinin düşmesinin ardından tetiklenen iç savaşta yaptıkları Afganistan’ın Milli Kahramanı illüzyonunu bozdu zira Afganistan toprakları, kimliği centilmenlik, adalet, şeref ve haysiyet olguları üzerine inşa edilmiş bir memleketti. Yaşanan iç savaş boyunca yaşananların sadece başlıkları dahi okuduğunuzda ortaya insanın midesini bulandıran bir kan deryası çıkar. Kabil’de yaşanan ve katliamdan aşağı kalır yanı olmayan olayların uygulanmasında Mesud’un nasıl bir rol oynadığını görmek için sadece ufak çaplı bir araştırma yapmak dahi yeterlidir.
Bu olayların bariz misallerinden bir tanesi Afşar Katliamı idi. Daha önce Mezar-ı Şerif’te Peştun hakimiyetine karşı mücadele etmek amacıyla ittifak ettiği Hizbi Vahdet grubuna karşı başlattığı bu operasyonda Mesud’un yeni müttefiki bir Peştun olan Üstad Abdurrab Resul Seyyaf’ın liderliğini yaptığı İttihad-i İslami grubuydu. Birlikte, genelde Hazaraların yaşadığı Kabil’in Afşar bölgesini kontrol altına alırken yol boyunca öldürdüler ve tecavüz ettiler. Bu katliam sadece Kabil halkını değil aynı zamanda tüm Afganistan halklarını derinden sarstı. Olayları tüm çıplaklığı ile izleyen insanların gözünde kahraman bir topluluk olarak bilinen “Mücahidlerin” halk nezdindeki bu iyi izlenimi Afşarlı Hazara siviller gibi kirletildi ve şerefi çiğnendi. Buradaki ironi de bir kez daha Mesud’un eski müttefiki olan Hazara azınlığına tarif edilmesi güç acılar çektirmek üzere Peştun Üstad Seyyaf ile ittifak kurmasıydı.
Mesud ve Taliban
Mesud’un en büyük düşmanı yine Hikmetyar olmuştu. 1994 yılında, Taliban hareketi ülkenin güneyinde daha henüz yeni şekillenmeye çalışan bir hareket iken Mesud kaçırılmayacak bir fırsat yakaladı. Yaptıkları ile kendini rezil eden ve birbirlerinin boğazına yapışmış Mücahid grupları ile savaş halindeki Taliban, eğer anlaşabilirlerse Mesud’un ülkede ilerleyişi için vazgeçilmez bir müttefik olabilirdi. Taliban ile güçlerini birleştirdiğinde de ilk saldıracakları kişi Hikmetyar olurdu ve böylelikle onu iki cephede birden savaşmak zorunda bırakabilirdi ki hiçbir askeri stratejist böyle bir kabusa uyanmak istemezdi.
Mesud’u temsil eden bir heyet Kabil’den Hilmend’deki Amerikan işgalinin ardından ülkedeki en kuvvetli direnişlerden birisine sahne olacak olan Girişk bölgesine gönderildi.8 Afganistan İslam Emirliği’nin ilk lideri olacak olan Molla Ömer’in ilginç bir şekilde tek kelime etmediği ve üç gün süren görüşmelerin ardından bir anlaşma imza edildi. Başkan Rabbani ve Mesud, Hizb-i İslami’ye karşı olan savaşında Taliban’a malzeme ve para yardımı yapmayı kabul etti. Mesud ve müttefiklerinin bu planı tam bir taktiksel şaheserdi zira Taliban’ın dahil olmasıyla birlikte Hikmetyar’ın hatları ya çöktü ya da komutanları Kandaharlı ilim talebelerinin saflarına katıldı. En azından kısa dönemde vaziyet bu şekilde değişti. Ancak üzerinden çok geçmeden Taliban, başında Profesör Rabbani ve Mesud’un bulunduğu ittifakı devirmek için Kabil’e doğru harekete geçti.
Mesud’un ölümünden sonra kendisine biçilen kalıp yani herkesin nefret ettiği Taliban ve onu destekleyen Pakistan’a karşı savaşan yalnız kurt görünümü işte bu süreçte şekillendi. Meselenin üzerine biraz gidildiğinde ise bu maskenin altında daha farklı şeyler olduğu görülmekteydi. Son derece hızlı bir şekilde ilerlemeye başlayan Taliban’ı durdurmak için Mesud’un ittifak ettiği oyuncular son derece dikkat çekicidir: Özbekistan, Tacikistan, İran, Rusya ve Hindistan. Hindistan, Mesud’un kontrolü altındaki Farhar’da bir sahra hastanesi kurdu ve bu hastanenin personelini de getirdi. İlaveten, çeşitli savaş araçları ve Mesud’un emrindeki küçük boyutlu hava gücünün yok olmasını engellemek için mühendisler de gönderdi. Bir zamanlar Mesud’un azılı düşmanı olan Rusya, cihadın bitmesinin ardından kendisiyle sürekli açık bir iletişim hattı tesis etmişti. Ruslar, Mesud’a Taliban’a karşı kullanılmak üzere eski Sovyet tankları gönderdi, köprüler inşa etti ve zaten mahvolmuş Afgan ekonomisini iyice yok etmek için Mesud ile iş birliği yaparak sahte para bastırdı.9 Washington Post, “Afgan Aslanı (Mesud) Taliban’a Karşı Tüfek ve Faks Makinesi ile Savaşıyor” başlığı ile yayımladığı makaleyi hazırlayan takım, “sakın gerçeklerin iyi bir hikâyeyi mahvetmesine izin verme” deyimini hatırlayıp gülümsemiş olmalı.
Sırada ne var?
Bugün artık neredeyse 2020’yi bile bitirmek üzereyiz. Üzerinden 19 yıl geçen Amerika’nın Afganistan işgalinin külliyen başarısız olması birçok söylemin sahteliğini tek başına ortaya dökmeye yeterlidir. Ölülerin neredeyse ilah seviyesine yüceltilmesi sadece Mesud ile sınırlı değildir: Dr. Necib ile Emanullah Han’ın vaziyetleri de böyledir ve ilerde ölümün kaçınılmaz sarılışına yenik düşecek bazı isimlerin de bu şekilde yüceltileceğini tahmin etmek hiç de zor değildir. Hali hazırdaki söylemin, Mesud’un eski düşmanları ve dostları tarafından emrivaki ile kabul ettirilmesi ve bunun Amerikan dolarları ile desteklenmesi, Afganistan siyasetindeki geniş çaplı değişimlerin bir sonucuydu. Bu vaziyetin etkileri bugün dahi görülmektedir. 2001 sonrası dönemin İslami Cumhuriyeti bir krizden ötekine savrulmaya hala devam etmektedir.
Kabil’in bugün içinde bulunduğu içler acısı durumun sorumlusu olarak Mesud’u gösteremeyiz. Bu hikayedeki tek cani Mesud değildi: ülkenin bugünkü haline şekil verilirken farklı farklı roller oynayan o dönemki önemli siyasi figürlerden sadece bir tanesiydi. En iyi haliyle, Afganistan’daki bir kısmın kahramanı, en kötü haliyle milli hainler ordusunun en başında giden adamdı. Kızıl Ordu ile imzaladığı tek taraflı anlaşmalar göze alındığında Mesud’un Afgan Mücahidleri arasında birleştirici bir figür olduğu fikri çürümektedir. Benzer şekilde, yaptıkları ile var olmasına destek olduğu etnik engelleri aşan bir siyasetçi olduğu da iddia edilemez. Her ne kadar Robert Kaplan, Washington Post’taki yazıları ile Mesud’u Soğuk Savaşı kazanan Afgan olarak göstermiş olsa da Pençşir hiçbir zaman o dönemki cihadın merkezi olmadı. Savaşın en geniş ölçekli askeri operasyonu Host’taki Zavar kampını10 ele geçirmek için icra edildi ki burası o dönemki Amerikan başkanı Ronald Reagan tarafından “iyiliğin ete kemiğe bürünmüş hali” olarak betimlenen Mevlevi Celaleddin Hakkani’nin harekât üssüydü. Günümüz ile gayet sağlam bir bağlantısı olması hasebiyle Mesud’un aslında Taliban ile arasının en başından beri bozuk olmaması dikkate şayan bir noktadır. Mesud kendi çıkarlarına hizmet ettiği sürece Taliban’a yardım etti, hem de büyük miktarda yardım etti. Ancak kendisi bu kararından ileride pişmanlık duyacağını ve neredeyse 30 yıl sonraki Afgan siyasi iklimini şekillendireceğini tabi ki bilmiyordu.
Tercüme: Mepa News
Dipnotlar
1) Christopher Sands & Fazelminallah Qazizai (2019). Night Letters: Gulbuddin Hekmatyar and the Afghan Islamists Who Changed the World. U.K: Hurst & Co. Sayfa 101.
2) J. Bruce Amstutz (1986). Afghanistan: The First Five Years of Soviet Occupation Paperback. Washington D.C: National Defense University. 292.
3) Nabi Misdaq (2006). Afghanistan: Political Frailty and External Interference . Oxford: Routledge. 212.
4) Bruce Richardson. (2009). Afghanistan’s “Treaty Bands”. Erişim: https://www.mei.edu/publications/afghanistans-treaty-bands. Erişim 02.09.2020
5) Sir Rodric Braithwaite (2012). Afgantsy: The Russians in Afghanistan, 1979-89. New York: Oxford University Press. Sayfa 187.
6) Nabi Misdaq (2006). Afghanistan: Political Frailty and External Interference . Oxford: Routledge. 171.
7) Dr. M. Halim Tanwir (2013). Afghanistan: History, Diplomacy and Journalism Volume II: History, Diplomacy and Journalism. USA: Xlibris. 634.
8) Christopher Sands & Fazelminallah Qazizai (2019). Night Letters: Gulbuddin Hekmatyar and the Afghan Islamists Who Changed the World. U.K: Hurst & Co. 355.
9) Withington, T. (2001) ‘Afghanistan: The Early Anti-Taliban Team’, Bulletin of the Atomic Scientists, 57(6), pp. 13–15. doi: 10.2968/057006004.
10) Vahid Brown & Don Rassler (2013). Fountainhead of Jihad: The Haqqani Nexus (1973- 2012). U.K: Hurst & Co. 67-68.