Abdurrahman Dilipak
Kimliksizlik!
Bizde “Ne idüğü belirsiz” diye bir söz vardır. Bir de “Alamet-i Farika” diye bir şey. Şimdi moda kimliksizlik. Unisex. Kadın mı, erkek mi belli olmayacak.. Dışarıdan bakınca dinin, mezhebin, tarikatın, ırkın, cinsiyetin, ideolojin belli olmayacak..
Alamet-i Farika denilen şey, ayırt edici özelliğinizdi.. Solcuyu, ülkücüyü parkasından, bıyığından tanırdınız.. Başörtünüz ya da çarşafınızın rengi, şekli sizin kimliğiniz hakkında bilgi verebilirdi.
Bir Müslüman ya da Hristiyanı isminden hemen tanıyabilirsiniz, ama artık o da kalmadı..
Müslüman, Yahudi, Hristiyan, Hindu aynı şeyi yiyip içmez. Onu yemesinden, içmesinden tanırsınız..
Müslümanın günde 5 vakit namazı var. Kıyafetinden bellidir. Namaz kılış şeklinden mezhebini anlarsınız..
Biz, aslında parmak uçlarımız gibi farklıyız.. Üstünlük doğduğumuz ana baba, doğduğumuz toprak, zaman, derimizin rengi ya da cinsiyetimizle ilgili değil..
Önemli olan farklılıklarımıza rağmen barış içinde bir arada yaşayabilmek..
Hepimiz farklılaşarak birçok özelliklerimizde, bir diğerimizden üstün olabiliriz.. Biri en güzel şiiri yazar, öteki en güzel besteyi yapar, bir diğeri en güzel şekilde onu bir enstrümanla seslendirir, biri diğerlerinden daha güzel bir şekilde onu okur.. Herkes üstündür. Üstünler bir araya gelerek en üstünü meydana getirirler..
Ya da birimiz bir başka konudan bir başkasından çok daha üstün olabilir.. Eşitlik bu anlamda kalitesizliktir..
Aslında benim dünüm bugünüme eşit değil. Zaten değil mi ki, iki günü birbirine eş olan aldanmıştır..
Erkek erkeğe, kadın kadına eşit değil ki, kadın erkeğe eşit olsun..
Bizim bir kimliğimiz olmalı.. Alamet-i farikamız olmalı. Allah bizi farklı yarattı ki, tanışalım diye. Farklı yarattı ki, tearüf edelim diye. Paylaşalım diye..
Markalara bakıyorum. Yapmacık, ruhsuz, hiçbir aidiyet taşımıyor..
Herkes gizliyor, gizlemeye çalışıyor sanki kendini..
Farklılaşırken de, inanç, tarih, kültür, gelenek gibi değerlerine yabancılaşarak, ait olduğu dünyadan yabancılaşıyor aslında.. İnkârı özgürlükmüş gibi sunan bir dünyada yaşıyoruz..
Uzlaşırken de, farklılaşırken de sapıyoruz. Normlar, Standartlar bizi birbirimize benzemeye zorluyor.. Farklılık sadece markalara ve psikososyal ayrıntılara indirgeniyor.. Aynı özelliklere sahip iki üründen daha ünlü olan markaya daha fazla bedel ödeyebiliyoruz..
Onların “Norm”larına uymazsanız “Anormal” karşılanıyorsunuz.. Anormal olan ayıplanıyor, dışlanıyor, suçlanıyor ve bu benzeştirmeciler tarafından sanki günah işlemiş gibi suçlanıyorsunuz..
Biz bize benzeyelim, başkalarından ayrıştıralım. Bizi başkaları ile benzeştirmeye çalışanlar ya da başkaları ile benzeşmeye zorlayan aslında bizim kimliğimize karşı tehdit oluşturuyorlar..
Birileri kadın-erkek ayrımını bile istemiyor. Babalık yok edilmeye çalışılıyor. Erkek erkekle, kadın kadınla evlenebilsin istiyorlar.. “Arjantin’de aile mahkemesi kocası ölen 33 yaşındaki bir kadının 32 yaşındaki üvey kızıyla evlenmesinde sorun olmadığı kararına vardı. Ülkede 2010 yılından beri eşcinsel evliliklerine izin verilmesine rağmen medeni kanuna göre kan bağı bulunmasa dahi ebeveyn-çocuk evlilikleri yasaklanmış durumda olduğu için mahkemenin kararı emsal niteliği taşıyor.” El Pais gazetesinin haberine göre kadının kocasının 2010’daki 4 ay süren evliliklerinin ardından kocasının ölmesiyle lezbiyen ilişkiler başlamış. Ve iş sonunda resmi evlilik noktasına gelmiş. Hakim Ricardo Dutto, 27 sayfalık kararında Arjantin anayasasının yurttaşların “mutlu olma hakkı”na gönderme yapıyor.. Bu evlilik aslında toplumun dindar kesiminde gayrimeşru bir ensest ilişki olarak değerlendiriliyor ve tepki görüyor. Hatta kadının kocasının kızı ile ilişkisinin, kocasının ölümünden önce başladığı ve çapraz ilişki yaşadıkları iddia ediliyor.
Batıda aile çöktü. Düşünsenize 5 kişilik bir ailede en az bir kişi, en az bir defa intihara teşebbüs etmiş. Bir diğer kişi alkolik ya da uyuşturucu kullanıyor, bir diğeri homoseksüel, lezbiyen, biseksüel ya da ensest ilişki içinde. Bir diğeri psikolojik destek almadan kendini yönetemiyor. 5. kişi engelli. Kimi obeziteden, kimi geriatriden, kimi genetik, kimi psikolojik, kimi kaza, kimi şiddet, kimi doğum sırası ve sonrası bir şekilde engelli.
Bu sorunların birkaçını aynı anda yaşayanlar az değil. Dahası bu anomali, yaş gençleştikçe oransal olarak daha da artıyor.
Evlenmiyorlar, geç evleniyorlar, evlenenler çabuk boşanıyor ve çocuk yok. Mutluluk katsayısı çok düşük..
Bakın batıda intihardan ölen insan sayısı, doğuda terörden ölen insan sayısından az değil.
Bu hastalık batıdan başlayarak tüm dünyaya yayılıyor. Bugün batıda dört kişiden bir kişi babasının sorulmasından rahatsız. Çünkü emin değil. Bu ailenin bittiği noktadır..
Doğduğumuz ana-babayı biz seçmedik, doğduğumuz zamanı, toprağı, derimizin rengini ve cinsiyetimizi de biz seçmedik. Bundan dolayı üstün ya da geri olamayız.. Biz insanız ve bu dünyada herkesin insanca yaşama hakkı vardır. Bu özelliklerimiz bizi birbirimize düşman yapmamalı. Bizler “ya dinde kardeş, ya tende bir eşiz.” Allah bizi “tearüf edelim diye” yarattı. Allah bizi kabileler halinde yarattı ki, tanışalım istedi.
Kimliklerimizi yeniden kuşanalım. Allah bizi parmak uçlarımız gibi farklı yarattı. Farklılıklarımıza rağmen barış içinde bir arada yaşayacağız. Dertlerimizi paylaşacağız ki azalsın, mutluluklarımızı paylaşacağız ki, çoğalsın. Selam ve dua ile..