Yaklaşık 6 yıldan bu yana devam eden ve karar aşamasına gelen 28 Şubat davası’nın asker sanıklarının yargılandığı 94’üncü duruşması 8 Ocak’ta görüldü. 99 sanıktan 37’sinin beyan ve talepleri alındı. Dün ve bugünkü duruşmalarda diğer sanıkların beyanları alındı.
Mahkeme belli bir süre içinde kararını açıklayacak. Duruşma savcısı 93’üncü celsede, mütalaasında üst düzey askerlerden 60’ı için TSK içinde ancak hiyerarşik yapı dışında, Batı Çalışma Grubu’nu kurarak, Refah-Yol iktidarını cebir ve şiddet yoluyla iktidardan, antidemokratik bir şekilde uzaklaştırarak darbe yapma suçlaması ile müebbet hapis ile cezalandırılmalarını istemişti.
93’üncü duruşmaya gelinceye kadar iddianameyi hazırlayan savcı ile duruşma savcısı FÖTÖ’cü çıktı. Mahkemenin bazı üyeleri FETÖ’cülükten meslekten atıldı. 17/25 Aralık’tan sonra Mahkeme Başkanı ve savcı iki kez değişti. Zira 28 Şubat Davası başladıktan kısa bir süre sonra haklarında ağır cezalar istenen sanıkların tamamına adli kontrol şartı ve yurt dışına çıkış yasağı konularak tahliye edilmeleri kamu oyunda tepkilere neden olmuş davaya bakan mahkeme heyeti hakkında güvensizlik oluşmuştu.
Sanıkların yargılandığı mahkeme salonu sanık yakınlarının şov yaptıkları bir alana dönüştürülmüştü. Sayıları birkaç yüzü bulan sanık yakınları tarafından tutukluların mahkeme salonuna getirilişlerinde mahkeme ile diyaloglarında kendilerine alkışlarla tezahürat yapılıyor müşteki avukatları alenen tehdit ediliyordu. Sanıklar ile dinleyiciler arasında diyaloglar kuruluyor bu süreçte davaya bakan 13’ncü Ağır Ceza Mahkemesi Başkanı'nın da tüm bu usul dışı davranışları durduracak bir irade gözükmüyordu.
Mahkemeye ve salona sanıklar ve sanık yakınları tamamen hakim olmuşlardı. Duruşmalarda müdahil ve müştekileri hedef alan psikolojik baskı hedeflendiği gibi sanıklar lehine açık bir avantaj yaratmıştı. Duruşmaların başladığı ilk günlerde sayıları 50 civarında olan müdahil ve müştekilerin sonraki celselerde sayıları bir elin parmakları kadar azalmıştı.
Karşımızda milyonlarca insanı mağdur etmiş, Türkiye’ye ekonomik olarak diz çöktürmüş, TSK’nın hiyerarşisini ve imajını bozan darbeciler değil de ülkeyi düşmandan kurtarmış kahramanlar var algısı yaratılmaya çalışılmıştır. Bu durum 28 Şubat darbecilerinin psikolojik-harp ve istihbarat faaliyetlerindeki maharet ve kabiliyetlerini ortaya koyması açısından önemlidir.
Bu durum sanıklar açısından da kapsayıcı olmuş savunmada birlik oluşturmuştu. Sanki mahkemede yargılanan sanıkların üstündeki bir irade tüm sanıklar açısından emir-komuta zinciri içinde hareket edildiği izlenimini yaratmıştı. Öyle ki sanıklar lehinde olabilecek bazı gerçekler duruşmalarda ağız birliği etmişçesine hiçbir sanık tarafından dile getirilmiyor, duruşmalarda ve medyaya yapılan açıklamalarda bireysel hareket edilmiyor üst düzey askerler ön plana çıkıyor veya çıkarılıyordu.
Sanki birileri davanın beraat ile veya az bir ceza ile sonuçlanabileceğinin işaretlerini sanıklara verdiği izlenimi sanıkların duruşmalardaki ifadeleri ve tutumlarından sezilebiliyordu.
Sanıklar açısından bu büyü 93’üncü celsede duruşma savcısının mütalaası ile birdenbire bozuldu. Hatta parçalandı diyebiliriz. Zira sanık Aydan Erol’un avukatı Fethi Öztürk Refah-Yol Hükümeti’nin görevi bırakmasında, Demirel’in rolü üzerinden Cumhurbaşkanı’nın yetki ve inisiyatifini kullandığını vurgulayarak eğer Demirel hatalı ise ‘’Demirel ve istifa eden DYP milletvekilleri neden bu davada sanık değil (BÇG tarafından tehdit şantaj ve DYP milletvekillerine rüşvet verildiğine yönelik iddialar kastediliyor)" sorusu yöneltilmişti.
İkinci önemli çatlak, Sözcü ve Oda TV yazarlarının çok önemsediği 5’nolu CD’nin sahte olup olmadığı noktasında yaşanmıştı. Delil yetersizliğinden beraati istenen sanıklardan Ahmet Karaşahin’in avukatı ‘’5 No’lu CD’nin sahte olup olmadığı konusu bizim için anlam ifade etmeyen bir bilgi ve çıktı.
Bir imza yok. Bizi bağlayan bir belge değil’’ifadesi diğer sanıklar ve avukatlarının tepkisine yol açmıştı. 94’üncü celsede mahkeme başkanı tarafından duruşma savcısına ’’15 gün önce verdiği mütalaada değişiklik olup olmadığı’’ sorulmuştu. Savcı’nın’’Yok, aynen tekrar ediyorum’’ cevabı iddianame açısından çok önemliydi. Zira 28 Şubat iddianamesini hazırlayan Mustafa Bilgili’nin 15 Temmuz Kalkışması sonrasında FETÖ’den tutuklanması sanıklar tarafından davanın FETÖ tarafından açıldığı iddialarını da beraberinde getirmişti.
Duruşma savcısının bu cevabı ile açık bir riske girdiği muhakkak. Ancak Ankara 5’inci Ağır Ceza Mahkemesi’nin sanıklar açısından vereceği karar düğümü çözebilecek yoksa daha da mı karıştıracak? Bekleyip göreceğiz.