New York’ta devam eden ‘’ABD Atilla’ya karşı" isimli yargılama, hukuk devleti açısından asla bir dava süreci değildir; ‘’Türkiye’nin bağımsızlığı ve egemenliğini hiçe sayan‘’ yasadışı bir zorbalıktır. Tam da 'haydut devlet' statüsündeki ülkelerin başvurabileceği adaleti temsil etmeyen otoriter ve göstermelik bir yargılama biçimidir. Zira Türkiye Cumhuriyeti devleti, egemen bir ülke olarak kendi vatandaşlarını yargılama hakkını hiçbir şekilde başka bir devlete veya iradeye devredemez. Amerika’nın İran’a karşı uyguladığı ambargo Türkiye’nin uymakla zorunlu olduğu ‘uluslararası sözleşmeler’ açısından Türkiye’yi bağlamaz. Yani yasal olarak uyma zorunluluğumuz yoktur. Ancak BM’nin koyduğu ambargolar bu açıdan Türkiye’yi bağlar. Bu nedenle Türkiye, milli çıkarlarımız açısından gereği neyse onu yapmıştır. Ancak küresel ve hegemonik bir güç olan Amerika, uluslararası ekonomik düzeninin de jandarmalığını yapması veya yaptığını iddia etmesi nedeniyle ekonomik düzeni bozduğunu iddia ettiği ülkelere milyar dolarlara varan para cezaları vermekte; cezanın ödenmemesi durumunda bu ülkenin 'uluslararası finans' piyasasına erişimini engellemektedir. Geçmişte İran’a uygulanan ambargo ve yaptırımları başta Amerika bankaları olmak üzere Fransa ve Almanya bankaları deldi. Amerika, bu bankalara BM ile birlikte milyar dolarları bulan haraç mahiyetinde cezalar kesmiş ve paralar tahsil edilerek sorun ortadan kaldırılmıştı.
Amerika, aynı hoşgörüyü Türkiye’ye göstermek bir yana Reza Zarrab’ın ABD’de tutuklanmasından sonra federal savcılık tarafından itirafçı yapılmasıyla başlayan dava süsü verilmiş göstermelik tiyatroda, olay Türkiye’nin aleyhine yolsuzluk suçlamalarına ve siyasi bir şova dönüştürülmüştü. 15 Temmuz sonrası Türkiye’den kaçan firari FETÖ’cülerin şahit gösterilerek, Cumhurbaşkanı Erdoğan ve bazı bakanların hedefe alınması sözde yargılamada FETÖ’nün etkisini göstermesi açısından önemliydi. Türkiye’de ABD-FETÖ işbirliğiyle gerçekleştirilmek istenen ve başarısızlıkla sonuçlanan 17/25 Aralık darbe teşebbüsünün bu kez de Amerika’da yeniden canlandırılarak, Amerikan yargısı içindeki FETÖ’cülerle birlikte Türkiye’de siyasi istikrarsızlık ve KAOS yaratma çabaları YARGI- PENTAGON–FETÖ işbirliğinin açık işaretlerini taşıyor.
Fetullahçı Terör Örgütü’nün (FETÖ) 17-25 Aralık 2013’teki darbe girişiminin ardından fotokopi belgelerle ABD’de ‘Zarrab Dosyası’ açılmasının perde arkasında, kumpasın ABD’de hazırlandığı ve 2010 yılından itibaren adım adım uygulamaya konulduğunu ortaya çıkardı. Türkiye’nin küresel oyunculara rağmen İran ve Kuzey Irak’la geliştirdiği ticari ilişkiler ve bu sırada Halk Bankası’nın başarıları konusunda ABD derin devletinin bu ticareti engellemeye çalıştığı, arkasından maşası olan FETÖ ile darbeler denediği, başarılı olamayınca da Zarrab dosyasıyla Türkiye’ye karşı şantaja başladığı belirlendi. 17/25 Aralık komplosunun yeni aşamasında ise; Zarrab dosyasındaki İran ambargosunun delinmesi ve yolsuzluk iddialarıyla, Türk hükümetinin itibarsızlaştırılması ve baskı altına alınarak iktidarın ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın zoraki istifası amaçlanıyor. Cumhurbaşkanı Erdoğan üzerinden Türkiye’yi hedef alan Zarrab kumpasında siyasi ayağın Kılıçdaroğlu’nun CHP’si olduğu artık çok belirgin. ABD’nin Zarrab kumpasına destek veren Kılıçdaroğlu, iktidara yönelik yolsuzluk suçlamalarını devam ettirerek FETÖ’nün sözde 17/25 Aralık soruşturmalarına desteğini sürdürüyor.
Köşe yazımın kaleme alındığı geç saatlerde; Amerika’da 4‘üncü gün yapılan duruşmada 15 Eylül 2016 tarihinde Zarrab ile Ahad isimli bir şahsın telefon görüşmesinde; ’’Zarrab’ın ihtiyaç durumunda hapisten dışarı çıkmak ya da daha az bir ceza almak için yalan söylemeyi Ahad isimli kişiyle konuştuğu" aktarılmıştı. Bu durum Zarrab’ın hangi ifadesi veya ifadelerinin yalan olduğu sorusunu sormamıza neden oldu. Zira Zarrab, Amerikan devletine tamamen yardımcı olduğuna, bildiği herşeyi doğru anlattığına ve bir daha suç işlemeyeceğine savcıyı ikna ettiğinde, savcılık kendisine 5K1 adı verilen bir mektup veriyor. Yargıç bu mektubu alırsa, ceza indirimi veya salma kararı alıyor. Zarrab’ın bir an önce bu mektubu savcıdan alabilmek için yalan dahil her yolu deneyebileceği aşikar.
Diğer yandan Zarrab’ın serbest kalması durumunda yerleşmeyi planladığı Dubai’nin özellikle 15 Temmuz 2016’dan sonra FETÖ için bir sığınma limanına dönüşmesi ilginç ve şüpheli bir duruma işaret ediyor.