Allahü teâlâ, Muhammed aleyhisselâmın getirdiği parlak dîne uymak ve bu doğru yolda ilerlemek, böylece rızasına, sevgisine kavuşmak nasip eylesin! Çünkü, Allahü teâlâ, bütün ismlerinin ve sıfatlarının kemâllerini, üstünlüklerini, en sevgili kulu ve resûlü olan Muhammed aleyhisselâmda toplamıştır. Bütün bu üstünlükler, kula yakışacak şekilde Onda görünmektedir. Ona indirilmiş olan kitap, yâni Kur'an-ı kerim, bütün Peygamberlere "aleyhimüsselâm" indirilmiş olan kitapların hepsinin hulâsasıdır. Hepsinde bildirilmiş olanlar, bunda da vardır. Bu büyük Peygambere "aleyhissalâtü vesselâm" verilmiş olan din de, geçmiş dinlerin hepsinin süzülmüş kaymağı gibidir. Hak olan, doğru olan bu dînin bildirdiği her iş, geçmiş dinlerde bildirilen amellerden, işlerden seçilmiş, alınmıştır. Ayrıca meleklerin işlerinden de seçilmiş alınmış bulunmaktadır. Meselâ, meleklerden bir kısmına rükü' etmek emrolunmuştur. Birçoklarına secde etmek, başka meleklere de kıyâm, yâni ayakta ibâdet etmeleri emredilmiştir. Bunun gibi, geçmiş ümmetlerden bazısına yalnız sabah namazı emredilmişti. Başkalarına, başka vakitlerin namazı emrolunmuştu. Geçmiş ümmetlerin ve mukarreb meleklerin ibâdetlerinden, amellerinden süzülenleri, seçilenleri, bu dinde emrolundu. Bunun için, bu dîni tasdik etmek, inanmak ve bu dînin emirlerine uymak, geçmiş bütün dinleri tasdik etmek ve hepsine uymak olur. Demek oluyor ki, bu dîni tasdik edenler, ümmetlerin en hayrlısı, en iyileri olur. Bu dîne inanmayan, beğenmeyen, buna uymak istemeyen de geçmiş dinlerin hepsine inanmamış, hiçbirine uymamış olur. Bunun gibi, insanların en üstünü, iyilerin seçilmişi olan Muhammed aleyhisselâma inanmayan, o büyük Peygambere dil uzatan bir kimse, Allahü teâlânın ismlerinin ve sıfatlarının kemâllerine, üstünlüklerine inanmamış olur. Resûlullaha "aleyhissalâtü vesselâm" inanmak, Onun üstünlüğünü anlamak da, bütün kemâlleri anlamak ve inanmak olur. Demek ki, bu yüce Peygambere inanmayan, Onun getirdiği dîni beğenmeyen kimse, ümmetlerin, insanların en kötüsü, en aşağısıdır.
İbni Mâcenin bildirdiği hadis-i şerifte; (Ümmetim yetmişüç fırkaya ayrılacak, bunlardan yalnız biri Cennete gidecektir. Bunlar, benim ve Eshabımın yolunda olanlardır) buyuruldu. Bu ayrılık, usulde, imanda olan ayrılıktır. Bir hadis-i şerifte de; (Kitabullahta ve benim sünnetimde bulamadıklarınızı, Eshâbımın sözlerinden alınız! Eshâbım, gökteki yıldızlar gibidir. Hangisine uyarsanız, hidayete kavuşursunuz. Eshâbımın birbirlerinden ayrılıkları rahmettir) buyuruldu."
Bir gün Peygamber efendimiz 'aleyhissalatü vesselam' otururlarken, Eshab-ı kiram, bir zattan bahsetmişler. Demişler ki; Ya Resulallah, bu zatın çok güzel huyu var, çok iyi bir insan, çok hayırsever,...velhasıl çok meth-ü sena etmişler. Peygamber efendimiz' mübarek başlarını önlerine eğip, "vacip oldu" buyurmuşlar. Biraz sonra başkaları gelip, başka bir zattan bahsetmişler. Ya Resulallah, bu zat çok zulm ediyor, çok sıkıntı veriyor, kan kusturuyor...demişler. Peygamber efendimiz yine mübarek başlarını önlerine eğip "vacip oldu" buyurmuşlar. Eshab-ı kiramdan bir zat; anlayamadık efendim, ikisine de vacib oldu buyurdunuz ama ne vacib oldu demiş. Resulullah efendimiz 'sallallahü aleyhi ve sellem' buyurmuşlar ki; "Dinimizde şahitlik çok mühimdir. Siz ilk zat hakkında iyi şahitlikte bulundunuz. Cenabı Hak da kabul etti ve Cennetlik oldu. İkincisinde; anlattığınız kişinin kötülüğüne şahit oldunuz. Allahü teala şahitliğinizi kabul etti ve Cehennem vacip oldu". İyi ahlaklı olmağa ve iyi geçinmeye çalışmak lazım ki, insanlar da hakkımızda iyi şahitlik yapsınlar. Peygamber efendimiz 'sallallahü aleyhi ve sellem' buyuruyorlar ki; "İki salih müslüman birisi hakkında iyiliğine şahitlik yapsa, Allahü teala onu afv eder ve Cennete koyar".