Avrupa'nın meşhûr fikr adamı Roger Garaudy'nin 1982 senesinde, açdığı yoldan, denizlerin kaptanı Cousteau rotasını İslâm'dan yana çevirdi. Bale dünyâsının meşhûr ismi Bejart da adımlarını İslâm dünyâsına doğru atdı. 8 Nisan 1983 günü Bingazinin Karyünes Üniversitesinin konferans salonunda bir büyük ilm adamı, bir büyük yazar Roger Garaudy, "Evet, bugün ben müslimânım. Niçin İslâmı seçdiniz, diyorsunuz. İslâmı seçmekle çağı seçdim" diyordu..
70 yaşındaki Roger Garaudy ki, yıllarca Fransada komünist sistemin ateşli savunucusu olmuşdu. Üniversiteden siyâset kürsîlerine kadar Fransızlara ve Batı dünyâsına hep Marksizmi anlatmış, insanların kurtuluşunu yalnız bu sistemde bulmuşdu. Çağımızda Fransız komünistlerinin en büyük "Rûh mimârı" durumunda idi. Nerede komünistlerin düzenlediği bir miting, konferans ve seminer var, orada Garaudy vardı. Hıristiyanlığa karşı, düşüncesiyle, kalemiyle, hitâbetiyle büyük bir mücâdele veriyordu.
Bir gün, Batının sanat, edebiyyât ve siyâset çevrelerinde bir bomba patladı. "Roger Garaudy İslâmı seçdi!" Haber ajanslarının telekslerinde dünyâya ulaşan bu haberle, o zemânki Kremlin müdhiş sarsıldı. Çünki Kremlin, Fransadaki komünistlerin en büyük akl hocasını gayb etmişdi. Garaudy yakından tanınan bir bilim adamı idi. Son yıllarda Marksizm onun kaleminden yayılıyordu. O büyük adam, hakîkati anladı ve bütün dünyâya şunları söyledi: "İslâm, çağları arkasında sürükleyen bir dindir. Diğer dinler ise, çağların arkasında sürüklendi. Ya'nî, İslâm dışındaki bütün dinler zemâna uyduruldu. Reforma tâbi' tutuldu. Mukaddes kitâblar zemâna göre tahrif edildi. Kur'ân-ı kerîm ise, indirildiği günden beri hep zemâna hükm etdi. O, zemânı değil, zemân onu izledi. Zemân yaşlandıkca o gençleşdi. Bu, çağlar üstü bir olaydır. Bugüne kadar, bunca savaşların bırakdığı korkunç, sosyal, siyâsî ve ekonomik sarsıntılardan dahâ büyük bir olaydır. İslâm, materyalizme de, pozitivistlerin görüşüne de, ekzistansiyalistlere de hâkimdir. Fekat, hiç bir şey islâma hâkim değildir.
İslâmın büyük Peygamberi, "Yarın ölecekmiş gibi âhirete, hiç ölmeyecekmiş gibi, dünyâya çalışın!" derken, her şeyi anlatmışdır.. İslâm hem maddeye, hem de ma'nâya hükm etmişdir. Öyle ise, bunların ikisi birbirinden koparılamaz. Nasıl koparılabilir ki, İslâm, "İlm Çinde de olsa gidip bulunuz. İlm ve fen mü'minin gayb olmuş malıdır, ara ve bul" diyor. İlmin ve çalışmanın burada sınırı yokdur. İslâm, dünyâyı sarsan bu iki olaya sınır koymadığına göre, dünyâyı sarsmışdır.
İnsanı, mahlûkların efdali ve en şereflisi olarak bildirirken, onun sömürülemeyeceğini anlatmışdır. İsrâfı, gösterişi ve lüksü yasaklayan, kazancı alın terindeki damlacıklarda arayan, biriken sermâyeyi fakîre ölçülü ve ahlâk hükmleri içinde aktaran, fâizi, tembelliğe sebeb olduğu için yasaklayan ve gayrimeşrû' serveti böylece imhâ eden bir sistemler manzûmesidir. İslâm, halîfe ile kölenin aynı hakka sâhib olmasını mecbûr kılmışdır. Deve olayı vardır ki, bu, kralların kılıçlarından dahâ keskin bir olaydır. Hazret-i Ömer ile kölesi bir şehrden bir şehre giderken deveye sıra ile binerler. Zemân zemân, devenin yularını halîfe çeker, zemân zemân da köle... İşte adâlet ve hukukda İslâmın devrimidir bu.
Marksizm ile kapitalizmin ikisi de, insanı sömüren sistemlerdir. İslâm bunlara karşı, insana prestijini iâde eden bir semâvî dindir".
|