Bugun..
Receb ayının son Cuma gunu.
Kim Receb ayının son cuma günü *_otuzbeş defa_*
*_"AHMED RESULULLAH MUHAMMED RESULULLAH"_* okursa, o sene parasına zarar gelmez ve bereketini görür.
Kim ihtiyacının karşılanmasını niyet ederek *_on defa_* *_"ALLAHÜMME ENTE LEHA VE Lİ KÜLLİ HACETİN KADİHA Bİ FADLİ BİSMİLLAHİRRAHMANİRRAHİM MA YEFTEHULLAHU LİN-NASİ MİN RAHMETİN FELA MÜMSİKE LEHA"_* duasını okursa, Allahü tealanın izniyle arzusuna kavuşur.
*_Kaynak, islam Alimleri Ansiklopedisi - 15 cilt, sayfa 172 - Ali Şebramelisi_*
Erkek olsun, kadın olsun, her insanın, her sözünde, her işinde, Allahü teâlânın emrlerine, ya'nî farzlara ve yasak etdiklerine [harâmlara] uyması lâzımdır. Bir farzın yapılmasına, bir harâmdan sakınmağa ehemmiyyet vermiyenin îmânı gider, kâfir olur. Kâfir olarak ölen kimse, kabrde azâb çeker. Âhıretde Cehenneme gider. Cehennemde sonsuz yanar. Afv edilmesine, Cehennemden çıkmasına imkân ve ihtimâl yokdur. Kâfir olmak çok kolaydır. Her sözde, her işde kâfir olmak ihtimâli çokdur. Küfrden kurtulmak da çok kolaydır. Küfrün sebebi bilinmese dahî, hergün bir kerre istigfâr etse, ya'nî (Estagfirullah) dese, muhakkak afv olur, ya'nî, (Yâ Rabbî! Bilerek veyâ bilmiyerek küfre sebeb olan bir söz söyledim veyâ iş yapdım ise, nâdim oldum, pişmân oldum. Beni afv et) diyerek tevbe etse, Allahü teâlâya yalvarsa, muhakkak afv olur. Cehenneme gitmekden kurtulur. Cehennemde sonsuz yanmamak için, hergün muhakkak tevbe ve istigfâr etmelidir. Bu tevbeden dahâ mühim bir vazîfe yokdur. Kul hakkı bulunan günâhlara tevbe ederken, bu hakları ödemek ve terk edilmiş nemâzlara tevbe ederken, farzları kazâ etmek lâzımdır.
-- İmâm-ı Rabbânî hazretleri, Mektûbât kitabında, bir talebesine hitaben buyuruyor ki:
“Allahü teâlânın, bir kuluna, faydalı, güzel işler yapmayı, çok kimsenin ihtiyaçlarını sağlamasını nasip etmesi, çok kimsenin ona sığınması, bu kul için pek büyük bir nimettir! Allahü teâlâ, kullarına ıyâlim demiş, çok merhametli olduğu için, herkesin rızkını, nafakasını kendi üzerine almıştır. Allahü teâlâ, bu ıyâlinden, kullarından birkaçının rızıkları, nafakaları için ve bunların yetişmeleri, rahat yaşamaları için bir kulunu görevlendirirse, bu kuluna büyük ihsan etmiş olur. Bu büyük nimete kavuşup da, bunun için şükretmesini bilen kimse, çok talihli, pek bahtiyardır. Bunun kıymetini bilip, şükretmek, kendi sahibinin, Rabbinin ıyâline, kullarına hizmet etmeyi saadet ve şeref bilmek ve Rabbinin kullarını yetiştirmekle övünmek, akıl icabıdır.”
Peygamberlik; çalışmakla, açlık, sıkıntı çekmekle ve çok ibâdet yapmakla ele geçmez. Yalnız Allahü teâlânın ihsânı, seçmesi ile olur. İnsanların dünyâdaki ve âhiretdeki işlerinin düzgün ve fâideli olması için ve zararlı işlerden koruyup, selâmete, hidâyete, râhata kavuşdurmak için, Peygamberler vâsıtası ile dinler gönderilmişdir. Düşmanları çok olduğu ve alay etdikleri, üzdükleri hâlde, Allahü teâlânın, inanmak için ve yapmak için olan emrlerini insanlara teblîg etmekde, bildirmekde, düşmanlardan korkmamış, göz kırpmamışlardır. Allahü teâlâ, Peygamberlerin sıdk sâhibi olduklarını, doğru söylediklerini göstermek için, Onları mu'cizelerle kuvvetlendirdi. Hiç kimse bu mu'cizelere karşı gelemedi. Peygamberi kabûl edip inanan kimseye, o Peygamberin (Ümmeti) denir. Kıyâmet gününde, ümmetlerinden, günâhı çok olanlara şefâ'at etmeleri için izn verilecek ve şefâ'atleri kabûl olacakdır. Ümmetlerinden, âlim, sâlih, Velî olanlarına da, şefâ'at etmeleri için Allahü teâlâ izn verecek ve şefâ'atlerini kabûl buyuracakdır. Peygamberler "aleyhimüssalevâtü vetteslîmât", mezârlarında, bizim bilmediğimiz bir hayât ile diridir. Mübârek vücûdlarını toprak çürütmez. Bunun içindir ki, hadîs-i şerîfde, (Peygamberler, mezârlarında, nemâz kılarlar ve hac ederler) buyuruldu.
Kur'ân-ı kerîm, bütün kitâbları nesh etmiş, hükmlerini yürürlükden kaldırmışdır. Kur'ân-ı kerîmde, kıyâmete kadar, hiçbir zemân, yanlışlık, unutulmak, ziyâde ve noksanlık olmaz. Geçmişdeki ve gelecekdeki bütün ilmler, Kur'ân-ı kerîmde vardır. Bunun için, bütün semâvî kitâblardan üstün ve kıymetlidir. Resûlullahın "sallallahü aleyhi ve sellem" en büyük mu'cizesi, Kur'ân-ı kerîmdir. Bütün insanlar ve cin bir araya gelse, hepsi, Kur'ân-ı kerîmin en kısa bir sûresi gibi bir söz söyliyebilmek için uğraşsalar, söyliyemezler. Arabistânın belîg, edîb, fasîh şâirleri bir araya geldi. Çok uğraşdılar. Bir kısa âyet gibi bir söz söyliyemediler. Kur'ân-ı kerîme karşı duramadılar. Şaşkına döndüler. Allahü teâlâ, islâm düşmanlarını, Kur'ân-ı kerîm karşısında âciz, mağlûb etmekdedir. Kur'ân-ı kerîmin belâgati, insan gücünün üstündedir. İnsanlar, onun gibi söylemekden âciz kalmakdadır. Kur'ân-ı kerîmin âyetleri, insanların nazmına, veznli olmıyan nesrine, kâfiyeli sözlerine benzemiyor. Bununla berâber, Arabistândaki edîblerin, kullandığı harflerle söylenmişdir.
Semâvî kitâblardan bize bildirileni yüz dörtdür. Bunlardan on suhuf (Âdem) aleyhisselâma, elli suhuf Şis (Şît) aleyhisselâma, otuz suhuf (İdrîs) aleyhisselâma, on suhuf (İbrâhîm) aleyhisselâma indirildiği meşhûrdur. (Tevrât) kitâbı Mûsâ aleyhisselâma, (Zebûr) kitâbı Dâvüd aleyhisselâma, (İncîl) kitâbı Îsâ aleyhisselâma ve (Kur'ân-ı kerîm) Muhammed aleyhisselâma indirilmişdir.
Şevâhid-ün Nübüvve kitabında deniyor ki:
“Eshâb-ı kiram arasında Kazman adında bir kimse vardı. Eshâb-ı kiram Uhud savaşına gidince, o savaşa katılmamıştı. Kadınlar 'senin bizden farkın yok' deyince utanarak, gidip savaşa katıldı. Müşriklerle çok gayret göstererek savaşıyordu. Onun bu hâlini Resûlullah efendimize haber verdiler. (O Cehennem ehlindendir) buyurdu. Eshâb-ı kiram hayret ettiler. Kazman , o kadar savaştı ki, müşriklerden yedi kişi öldürdü. Kendisi de birçok yerinden yaralandı. Eshâb-ı kiramdan bazıları onu savaş sırasında yaralı hâlde görüp 'şehitlik sana afiyet olsun ey Kazman' dediler. Bunun üzerine Kazman; 'Yemin ederim ki ben din için savaşmıyorum. Kureyş'in bize galip gelerek hurma bahçelerimizi harap etmelerinden korktuğum için savaşıyorum' dedi. Yaraları ona o kadar acı veriyordu ki, kılıcını göğsüne dayayıp kendini öldürdü. Eshâbdan bazıları onun durumunu bilmedikleri için Resûlullah efendimize; 'Kazman müşriklerden yedi kişi öldürdü ve şehit oldu' dediler. Resûlullah efendimiz, (Allahü teâlâ dilediğini yapar) buyurdu. Sonra Kazman'ın gerçek hâlini açıklayıp, (Şehadet ederim ki, ben Allahü teâlânın Resûlüyüm) buyurdu. Bundan sonra Eshâb-ı kirama dönüp; (Allahü teâlâ bu dini facir kimselerle de elbette kuvvetlendirir)buyurdu.”