04.11.17, Cumartesi
İtikad
Her Müslümanın, önce itikâdını düzeltmesi, yâni Ehl-i sünnet âlimlerinin bildirdikleri gibi, inanması lâzımdır. Cehennemin ebedî azâbından kurtulan, yalnız bunlar ve bunların izinde gidenlerdir. Îmânın şartı altıdır: Bunlar; Allahü teâlâya, meleklerine, Peygamberlerine, kitaplarına, âhıret gününe, kadere, yâni hayır ve şerrin Allahü teâlâdan olduğuna inanmaktır.
Îmân; dinden olduğu, yâni inanılması lâzım olduğu bildirilen şeyleri, kalbin tasdîk etmesi, kabûl etmesi, inanması demektir. Kalbin inandığını, dil ile söylemek de lâzımdır. Dinde inanılması lâzım olan şeylerden, bir tanesine bile inanmamış veyâ şüphe etmiş ise veyâ beğenmemiş ise îmânı gider. Kâfir olur. Cehennemde ebedî kalır.
Îmânı, itikâdı düzelttikten sonra, fıkıh ahkâmını, yâni dînimizin emrettiği ve yasak ettiği işleri öğrenmek, muhakkak lâzımdır. Farzları, vacipleri, helâl ve haramları, şüphelileri, sünnet ve mekruhları... lüzûmu kadar öğrenmeli ve bu bilgiler ile hareket etmelidir. Fıkıh kitaplarını öğrenmek, her Müslümana lâzımdır. Bunları bilmeden Müslümanlık olmaz. Rahata, saâdete kavuşmak için, Müslümanım demek, Müslüman görünmek yetişmez. Müslümanlığı iyi öğrenmek, onu doğru anlamak ve yapmak ve ona uymak lâzımdır.
Allahü teâlânın emirlerini yapmaya, O'nun beğendiği gibi yaşamaya çalışmalıdır. O'nun en çok beğendiği ve emrettiği şey, hergün beş vakit namaz kılmaktır. Namaz, dînin direğidir. Namaz kılmak için önce, sünnete yâni, fıkıh kitaplarında yazılana tam uygun olarak, abdest almalıdır. Namaz, müminlerin mîrâcıdır. Mîrâc gecesinde Peygamber "sallallahü aleyhi ve sellem" efendimize ihsân olunan nîmetler, bu dünyada, O'nun ümmetine yalnız namazda tattırılmaktadır. Namazları vaktinde kılmak şarttır. Namazı kılmadan vakti çıkarsa, adam öldürmüş gibi büyük günah olur. Kazâ etmekle, bu günah affolmaz. Yalnız borç ödenir. Bu günahı affettirmek için, tevbe etmek veyâ Haccı Mebrûr yapmak lâzımdır.
İmam-ı Rabbani hazretleri 'kuddise sirruh' buyuruyorlar ki; Allahü teala bir kuluna iki şeyi vermişse, ona her şeyi vermiştir. Birincisi, Ehl-i sünnet vel cemaat itikadı. İkincisi, ilim öğrendiği kimsenin Allah adamı olması. Allah adamı olmak çok zordur. Padişaha yazdıkları bir başka mektuplarında yine İmam-ı Rabbani hazretleri buyuruyorlar ki; Bütün vaazların, bütün nasihatlerin özü, Allah adamlarıyla beraber olmaktır. Çünki, bu dünyada kim ile beraber olunursa, kim sevilirse, ahirette de onunla beraber olunacaktır. Peygamberimiz 'aleyhissalatü vesselam' buyuruyorlar ki; Kişi sevdiği ile beraberdir. El mer'ü mea men ehabbe. Allah korusun, bir Allah düşmanına muhabbet beslersen, onunla beraber olursun. Bir Allah dostuna muhabbet beslersen, onunla beraber Cenette olursun.
İmâm-ı Rabbânî hazretleri, bir talebesine hitaben yazdığı mektupta buyuruyor ki:
"Allahü teâlânın, bir kuluna, faydalı, güzel işler yapmayı, çok kimsenin ihtiyaçlarını sağlamasını nasip etmesi, çok kimsenin ona sığınması, bu kul için pek büyük bir nimettir! Allahü teâlâ, kullarına 'ıyâlim' demiş, çok merhametli olduğu için, herkesin rızkını, nafakasını kendi üzerine almıştır. Allahü teâlâ, bu ıyâlinden birkaçının rızıkları, nafakaları için ve bunların yetişmeleri, rahat yaşamaları için bir kulunu görevlendirirse, bu kuluna büyük ihsan etmiş olur. Bu büyük nimete kavuşup da, bunun için şükretmesini bilen kimse, çok talihli, pek bahtiyardır. Bunun kıymetini bilip, şükretmek, kendi sahibinin, Rabbinin ıyâline hizmet etmeyi saadet ve şeref bilmek ve Rabbinin kullarını yetiştirmekle övünmek, akıl icabıdır."
Mal, Allahü teâlânın verdiği bir nimettir. Dünya ve ahiret, mal ile intizam bulur, rahat olur. Hac, cihat sevabı mal ile kazanılır. Başkasına muhtaç olmaktan insanı koruyan maldır. Sadaka vermek, fakirlere yardım etmek, mescitler, mektepler, hastahaneler, çeşmeler, köprüler yaparak, insanlara hizmet mal ile olur. Dinimiz; (İnsanların en iyisi, onlara faydası çok olanıdır) buyuruyor.
İnsanlara yardım etmek için çalışıp para kazanmak, nafile ibadet etmekten daha çok sevaptır. Abdullah ibni Mes'ûd hazretlerinin haber verdiği hadîs-i şerifte; (İki şeyden birine kavuşan insana gıpta etmek, buna imrenmek yerinde olur. Allahü teâlâ bir kimseye İslâm ilimlerini ihsan eder. Bu da, her hareketini, bilgisine uygun yapar. İkincisi, Allahü teâlâ, birine çok mal verir. Bu kimse de malını, Allahü teâlânın razı olduğu, beğendiği yerlere harceder) buyuruldu.
İhtiyaçlarını karşılamak, fakirlere yardım etmek, fasıklara muhtaç olmamak, Müslümanlara hizmet etmek, İslâm ilimlerini yaymak ve bunları yapanlara yardım etmek için lazım olan parayı, malı kazanmak, çok sevaptır. Birbirlerine yardımcı olan insanlar arasında çekişme olmadığı kitaplarda yazılıdır. Peygamber efendimizin buyurduğu gibi: (Bir kimse, din kardeşine yardımcı oldukça, Allahü teâlâ da ona yardımcı olur.
Seyyid Taha hazretlerine birisi gelmiş. Efendim beni kabul edin demiş. O da peki demiş. Elini öptürmüş ve ona bir tesbih vermiş. Adam tesbihi alıp köyüne gitmiş fakat ondan sonra her şey ters gitmiş. O da bu tesbih bana uğursuz geldi demiş ve tesbihi geri vermiş. Bu tesbihi aldıktan sonra her şeyim ters gitti demiş. Seyyid Taha hazretleri de tesbihi almış. Birgün abdest alırken birden ayağa kalkmış ve uzağa doğru bir işaret yapmış. Talebeleri sonra demişler ki; Efendim, bunun bir hikmeti var mı? Buyurmuş ki; hani bize o tesbihi veren adam vardı ya, o ölüyordu. Baktım, şeytan musallat oldu, imanını götürecek. Ne de olsa birkaç gün bizi sevdiği için şeytana vurdum, o da imanla gitti.