Abdurrahman Dilipak
Yeni bir döneme merhaba derken...
Hey gençler!
Muvahhidler, kardeşler!..
Övünmek ve dövünmek yok. Hayat devam ediyor ve imtihan oluyoruz.
Düzelir, bozulur, yine düzelir, yine bozulur. Bu hep böyle devam edecek.
Olacak neyse o olur. Her şeyin bir vakti zamanı vardır. Allah’ın takdiri gerçekleşecektir. Takdir edilen kaderden başka kader, tayin edilen rızıktan başka bir rızık, tayin edilen ecelden başka bir ecel yoktur. Ne debelenip durursunuz ki!
Her şey Allah’ın iradesine tabidir ve biz O’nun rızasına talibiz. Tek gerçek bu. O’nun rızasının nerede olduğunu görmek isteyenler “Kitab”a baksınlar.
Bizi gören, duyan, bilen, hüküm sahibi, “ol” deyince olduran, “öl” deyince olduran bir kadir-i mutlak (Mutlak iktidar sahibi) Allah var!
Sahi siz hangi iktidarın yeryüzündeki temsilcileriydiniz! O güç, o sevinç, o güven size yetmiyor mu? Yeryüzü iktidarı sizin çok sevgili İsmailiniz olsun ve onu kurban edin, en büyük muktedire!
Siyaset toplumu dehşetli şekilde sekülerize edilen. Media, sanat, siyaset, ekonomi, kültür dedikleri şey, hepsi bizi sekülerleşmeye davet ediyor.
Sekülerleşme laikleşmeden daha büyük bir tehlike bugün..
CHP üzerinden laikleştirmeyi başaramayınca, şimdi bizimkiler üzerinden sekülerleşmeyi deniyorlar. Aman ha aman! Galiba ahir zaman! Allahım! Bize hakkı hak, batılı batıl göster Hakta toplanmayı nasib et. Bizi nimet verdiklerinin yoluna ilet, gazaba uğrayanların değil. Şeytanın bizi Senin adınla aldatmasına karşı Sana sığınırız.
Ben eğitilmiş, kültürlü, bilgi yüklü, “norm”lara bağlı insanlardan korkarım. Bakarım kim, kimi, niçin nasıl ne yönde eğmiş. O “norm”ları kim koymuş. Yoksa bana İlahlık Rablik taslayan birileri mi? Hangi “Kült”ün esiri yapılarak “biyonik robot, sistematik geri zekalı” haline getirilmiş de, aydınlanma adına “cehaletin babası” haline getirilip “kitap yüklü eşek”e dönüştürülmek isteniyor benim kardeşlerim ona bakarım.
Mesela “Sıtma hastalığına sebep olan tek hücreli bir canlı olan Plasmodium da sporla çoğalır. Mantar da öyle” Spor’un etimolojisine baktınız mı! Bizim çocuklarımız Spor’la, tek hücreli canlı organizmalara dönüştürülüyor olmasınlar sakın. Hani şu Siesta, Fiesta, Futbol hikayesi. Sahi bizimkiler, niye bu işe bu kadar para ve zaman kaybederler ki. Biliyorum onları kazanmak istiyorlar ama daha fazlasını kaybediyoruz ve bu arada o kazanmaya gidenler kendileri kazanılıyorlar. Ava giderken avlanıyorlar, farkında değiller. Birinin bunu onlara söylemesi gerek: Kem alat ile Kemalat olmaz. Futbol da, boks da idman değil! Hem zaten idman seyirlik bir gösteri değildir, sağlık için yapılması gerekir. Bugünkü o “spor” dedikleri şey insanın hayat ve beden sağlığı için tehdittir. Tüketim tapınaklarına dönüştürülen AVM’ler gibi, insanı amipleştiren bir andrenalin tapınaklarına benzeyen Stad’iumlar.
Stad eskiden şehir yerine kullanılırdı. Herkesin katıldığı tören alanları şimdi oldu profesyonel spor arenaları. “Spor”lara dönüşen canlı organizmaların içinde yüzdükleri bir akvaryum’dan söz ediyorum.. Hay Allah! Ol mahiler ki, derya içeredir de, deryanın farkında değiller. “Hadi öptüm” sizi yırtık pantolonlu, piercing’li, tatto’lu “asri” çocuklar, “Birileri keler deliğinden girse, siz de peşinden gidecek misini” Çaaav!” Oh my God!
Reisi yeni görevinde kutlarken, hemen bir teklifim var. Bakanlıkların adını kendi medeniyetimizin kavramları ile ifade edelim. Eğitim yerine maarif, ekonomi yerine iktisad, spor yerine idman, teknoloji yerine fen, sosyal yerine içtimai, enerji yerine cereyan, turizm yerine seyahat.. Biz eskiden “cereyan” derdik mesela.
Başarı”ya odaklanan bir gençlik var. Ben “istikamet” ve “eylem”e bakıyorum. “Akıl” benim için “bilgi dolu bir hafıza”da değil. Hem zaten “Faydasız ilimden Allah’a sığınırım. Beynim “Memory Stick” değil benim. “Faal akl”a bakarım, bilirim Allah cahil ve zalim bir topluluğa, fasıklara, müstekbirlere, mütrefinlere, kafirlere, münafıklara yardım etmez! Öte yandan; Allah’ın kolaylaştırdığından daha kolay, zorlaştırdığından daha zor bir iş yoktur.
Ve bilirim, aklım kadar iman edip, aklım kadar amel işleyeceğimi. Onun için de aklımı kiraya vermem!
Dileğim, Allah’ın rızasının tecellisinin vesilesi olmaktır. Hakikatin bilgisi ile gerçeğin bilgisi eşzamanlı olarak, aklım, kalbim ve vicdanım da bedenimi yönetir. Hakikat beni vahyin aydınlığına, gerçek ise beni bu dünyada hakikatın sırrına erdirecek, hakikatin bana yüklediği mes’uliyetin icracısı kılacaktır.
Hangi mektep, medrese size bunu vaad ediyor. “Monteserro” mu size bunu verecek, “Amerikan Cultur” mu, “British Council” mi? Hepsi başarı vaad ediyor, siz değil, onlar bir şeyler “başarıyorlar”. Ne güzel Collage’lerimiz var değil mi, L’ecole’lerimiz var.
Dünya gerçeklerinin tümü görelim, anlayalım, gözden geçirip, onu kendimize göre yeniden yapılandıralım. Yoksa “biz” biz olmayız. Elbette “Hikmet mü’minin yitik malıdır”. Ama biz kendi “alameti farikalarımızı”, bizi diğerlerinden farklı kılan özelliklerimizi kaybetmeden.
Midenize gönderdiğiniz şeylere dikkat ettiğiniz kadar gözünüz, kulağınız, burnunuzdan, size nüfuz eden, aklınıza gönderdiğiniz şeylerin “fıtri olup olmadığından“ emin misiniz? Bu anlamda “emanet”i koruyup korumadığınız konusunda bir endişe taşıyor musunuz!
“Şeytanın şerrinden emin olarak Allah’ın adını anıp, O’nun rızasının farkında olduğunuzu hatırlamadan” attığınız hiçbir adım sizi Hakk’a götürmeyecektir. Ama bunu sadece lafız olarak zikrederek de kurtuluşa erenlerden olmazsınız. Besmele çekerek şarap içmek, yediğiniz haltı meşrulaştırmaz, aksine cahillik, vebalinizi daha da artırır.
Neyse yarın da devam edelim bu konuya, biraz da iktidar ilişkileri, vakıf ve derneklerimiz üzerinden.
Selâm ve dua ile.