Taha Dağlı
Tarihi peşinden sürükleyen adam, Kudüs ve Türkiye Ekseni!
Kim ne derse desin, Türkiye artık küresel güç haritasının ana kutuplarından, merkezlerinden biridir. ABD, Çin, Rusya ve Avrupa Birliği’nden sonra Türkiye öncülüğünde yeni bir güç bloku, güç merkezileşmesi öne çıkmıştır ve bu devam edecektir. Arap/İslâm dünyasını yeniden yükselişe geçirecek söz ve söylem bu ülkeden üretilmekte, yüz yılın tarih hesaplaşmasıTürkiye öncülüğünde yapılmaktadır.
Selçuklu-Osmanlısiyasi haritası bugünün Türkiye’si üzerinden yeniden yükseliş dönemine girmiştir. 20. yüzyıl boyunca Anadolu’ya hapsedilen irade uyanmıştır, büyük iddialarla yola çıkmıştır. Bunun için de çok büyük saldırılara maruz kalmış, çok büyük kavgalara girmiş, Birinci Dünya Savaşı dönemkindeki saldırı cephesi aynen Türkiye’nin karşısına dikilmiştir.
Buna karşı Türkiye hiçbir şekilde pes etmemiş, diz çökmemiş, ürkmemiş, yeniden birilerine sığınma ihtiyacı hissetmemiştir. Çünkü tarih dönmüş, Türkiye bu tarih dönüşünü çok iyi hesaplamış, küresel ölçekte güç kaymalarının oluşturduğu manevra alanını kullanmayı başarmıştır.
Yerel değil küresel: Yeni tarih yapıcı rolün öncüsü
Kim ne derse desin Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, bugünkü dünyanın en önemli küresel aktörlerden biridir. Siyasi duruşu, yürüyüşü, söylemi yerel değil bölgesel ve küresel ölçeklidir. Söylemi de, tezleri de, hedefleri de iç politikanın dar alanlarıylasınırlı değil, tarih ve medeniyet kimliği ile donanmış bir coğrafya çıkışıdır.
Tarihi peşinden sürüklemektedir. Yeni tarih yapıcı rol onun öncülüğünde devam etmektedir. Türkiye’nin büyük yükselişinin liderliğini, coğrafyanın yeni bir merkez, kutup olmasının öncülüğünü yapmaktadır.
Bu yüzden de on beş yıldır olağanüstü saldırılara maruz kalmış, hemen her yıl yeni bir “çokuluslu müdahale”ye göğüs germiştir. Gezi terörü de, 17-25 Aralık da, 15 Temmuz da onun bu büyük yürüyüşünü engellemek için devreye alınmış, Türkiye, Cumhuriyet tarihinin en ağır saldırılarına maruz bırakılmıştır.
O düşerse Türkiye düşer; hesapları bu..
Şüphesiz Batı, Erdoğan varken, o öndeyken Türkiye’yi dizginlemenin mümkün olmadığını hep bilmiştir. Bu yüzden de saldırıların ana hedefi o olmuş, onun devrilmesi halinde Türkiye’nin teslim alınacağı, Türkiye’nin teslim olması halinde coğrafyayı ayakta tutacak hiçbir güç kalmayacağı, Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra başlayan tarih dönüşünün engelleneceği hesabı yapılmıştır. Bölgede birçok ülke diz çökerken, birçok lider 21. yüzyıl için de ülkelerini rehin verirken, Atlantik eksenine sığınarak rejimlerini ve iktidar alanlarını koruma telâşına düşerken, o, meydan okumayı seçmiş, büyük yükselişin öncüsü olmayı bilmiş, siyasi tarihimizin büyük devrimcisi olarak rüzgârı arkasına almayı bilmiştir.
Kudüs çıkışı: Bütün dünyayı alarma geçiren şaşırtıcı güç
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın sadece İİT İstanbul Zirvesi’nin yapıldığı gün, Kudüs için Müslüman ülkeleri İstanbul’da topladığı günverdiği mücadele bile, gelecek kuşakların zihinlerinde çok derin izler bırakacaktır. Bu bir nesil inşasıdır, güç inşasıdır, siyasi tarih inşasıdır. ABD Başkanı Donald Trump’ın, İsrail’le el ele vererek dünyayı oldubittiye getirip Kudüs’ü İsrail’in başkenti ilan etmesine normalde pek ses çıkması beklenmiyordu. Zira Arap rejimleri büyük oranda sinmişti, zaten daha önce de Arap-İsrail ittifakı Birleşik Arap Emirlikleri (BAE) ve Suudi Arabistan üzerinden devreye alınmıştı. ABD ve İsrail işi garantiye almış, daha önceden herkesi susturmuştu.
Ama şaşırtıcı bir şey oldu. Türkiye, Müslüman dünyayı alarmageçirdi. Erdoğan, ABD karşısında büyük bir risk alarak, Müslüman dünyayı, hatta Hristiyan dünyayı harekete geçirmeye girişti. İstanbul Zirvesi’nden ABD ve İsrail’e açıkça meydan okuyan bir karar çıktı. Birkaç Arap ülkesinin sabotajı da işe yaramamıştı. ABD’ye “Hayır, Kudüs İsrail’in değil, Filistin’in başkentidir” cevabı verildi.
Dünya ABD’yi rezil etti: Artık ABD hegemonyası bitmiştir..
Hemen ardından BM Güvenlik Konseyi görüşmesi oldu ve ABD o görüşmede yapayalnız kaldı. Washington’ın vetosu sonrasında BM Genel Kurul’u harekete geçirildi. Birkaç, adı bile hatırlanamayacak, ülke dışında dünya ABD’ye çok ağır bir ceza verdi, Washington yönetimi tam anlamıyla rezil oldu: Bütün karizması çizildi, aslında dünyada hiç dostu olmadığını gördü; ABD’nin küresel kredisi sıfırlandı. BM Genel Kurulu’ndaki tablo, ABD hegemonyasının bittiğinin ilanıdır. ABD’nin artık dünyaya öncülük edemeyeceğinin, baskı ve şantajlarla iş yürütemeyeceğinin, ahlaki değerlerini kaybettiğinin, ABD dışında bir dünya kurulduğunun ilanıdır.
Soğuk Savaş sonrasında yeni dünya düzeni kurmaya kalkışan bir gücün acziyetinin, sefaletinin, savruluşunun, marjinalleşmesinin göstergesidir. ABD artık dünya için bir tehdittir, hemen her ülke bu tehdit konusunda hemfikirdir. Söz konusu karar, aslında bu durumun yansımasıdır, açıktan dile getirilmesidir.
Türkiye’yi kaybeden coğrafyayı kaybeder
Türkiye, İstanbul Zirvesi ile işte bu sonucun açığa çıkmasına öncülük etmiştir. ABD ile adeta kafa tokuşturmuş, büyük bir felâketin önüne geçmiş, dünyayı uyarmıştır. Karar; ardı ardına ağır saldırılara maruz bırakılan, terör örgütleri üzerinden yıpratılmak ve kuşatma altına alınmak istenen, iç savaşlayüzleştirilip yok edilmek istenen Türkiye’nin küresel iktidar alanında merkez rolünün de teyididir.
ABD’nin Türkiye’yi kaybetmesi bölgede bitişinin başlangıcı olacaktır. Böyle bir gücü yıpratmaya çalışarak, terör örgütlerine hedef yaparak, bölmeye/parçalamaya çalışarak en büyük hatasını yapmıştır. Türkiye’nin tarih yapıcı rolünü kavrayamayan, FETÖ ve PKK gibi örgütlerin aklıyla hareket eden Washington’ın coğrafyada nüfuz alanı hızla daralacaktır.
O proje de çökecektir
Şimdiden Türkiye’den Doğu’ya doğru ABD etkisi erimeye başlamıştır. Irak ve Suriye’de de kaybedecektir. Bunu bildiği için de BAE ve S. Arabistan üzerinden Türkiye karşıtı bir cephe inşa etmiş, Arap dünyasını Türkiye düşmanlığı ile harekete geçirmeye çalışmıştır.
Bu proje de çökecektir. Aslında Türkiye’nin öncülük ettiği Kudüs hassasiyeti o projeyi şimdiden çökertmiş, söz konusu liderleri Arap dünyasının gözünde zora sokmuştur. ABD ve İsrail ile bu liderlerin gizli anlaşmalarının diğer maddeleri de açığa çıktığında kopacak fırtınanın ABD’nin bölgedeki nüfuz alanlarını nasıl imha edeceğini hep birlikte göreceğiz. Kudüs konusundaki çıkış bunun ilk işaretidir.
O karar öyle olmasaydı kıyameti koparacaklardı
Genel Kurul’daki oylamada ABD ve İsrail’in tehditleri işe yarasaydı, onların istediği gibi bir karar çıksaydı, içeride Erdoğan’a çok ağır saldırılar başlayacak, adeta kıyametlerkoparılacaktı. “Türkiye’yi rezil etti”, “ABD karşısında zor duruma düşürdü”, “tehlikeye attı” diyecekler, tam o sırada dışarıdan yeni tazyikler başlayacaktı. Bunu yapacak olanların söz konusu başarıyı görmemeleri, Erdoğan’ın ve Türkiye’nin öncü ve güçlü rolünü takdir etmemeleri ibretliktir. Ama artık Erdoğan’ı iç politik söylemlerle yıpratma dönemi bitmiştir. Türkiye’yi dış müdahale araçlarıyla sarsma dönemi bitmiştir.
Artık iddialar da, kavgalar da büyük
Dünya olağanüstü bir dönemden geçiyor. Sadece coğrafyamız değil, küresel ölçekte bütün güç haritaları değişiyor. İkinci Dünya Savaşı’ndan bu yana hiç böyle bir dönem yaşanmadı. Bu stresin nerede nasıl patlayacağını öngörmek mümkün değil. Türkiye de olağanüstü bir dönemden geçiyor. Yirminci Yüzyıl defterini çoktan kapatan ülkemiz, bu güç kaymaları arasında kendine bir yol arıyor, yeni yükseliş döneminin güçlü adımlarını atıyor. Bu yüzden iddialar büyük, kavgalar büyük, hesaplaşma çok çetin. Bu hesaplaşmayı anlamayan ülkeler de, içeride bunu anlamayan siyasi çevreler de kaybedecektir.
Açık söyleyelim: Bu büyük bir zaferdir
Kudüs çıkışı Türkiye’ye çok yeni ve çok etkili bir güç alanıaçmıştır. Kudüs kararı sadece dini/ideolojik bir çıkış değil bir jeopolitik kapışmadır. Türkiye bu kapışmadan zaferle çıkmıştır ve bu devam edecektir. Artık bundan sonra, içerideki itirazlar, yıpratma hareketleri de “iç politik” değil, “çokuluslu müdahale”lerin parçasıdır.
Bu tarih hesaplaşmasında küçük hesaplarla zihin bulandıranların bir dış müdahale aparatı olarak anılması muhtemeldir. Bu olağanüstü dönemi anlamayanların Türkiye’ye rol biçmesi dönemi çoktan kapanmıştır. Bundan sonra, dışarıdan ve içeriden gelecek bütün “çokuluslu müdahaleler” olağanüstü bir dirençle karşılanacaktır. Açık söyleyelim, bu büyük bir zaferdir. Bundan sonra bütün manevralar bu zafer üzerine inşa edilecektir.
“Türkiye ekseni” ve “Merkez ülke”
Türkiye, hiç bir şekilde iddialarından vazgeçmeyecek, kavga ne kadar büyürse büyüsün geri çekilmeyecektir. İçeride bir “Türkiye ekseni”, dışarıda bir “Merkez ülke” ana hedefimizdir. Bu hedefe doğru güçlü adımlarla, büyük iddialarla yürümeye devam edeceğiz. İçeride çatışma alanlarını daraltarak, bölgede gerilimleri ve krizleri yumuşatarak devam edeceğiz. Unutmayın, tarih dönmüştür ve bu, yüzyıllarca böyle devam edecektir. O zaman herkes kendi alanında bu mücadeleye omuz vermekzorundadır. Bu, bizim geçmişimize ve geleceğimize borcumuzdur.