Metin Özer
Suriye'de derin İran ile savaşıyoruz
Suriye’de kimler var bu bunlar hangi amaç için savaşıyor?
Bu meseleyi anlamak için önce niyetleri anlamak lazım.
Gözden kaçan bir hususa dikkatinizi çekeyim.
Biz Soçi ve Astana mutabakatlarını Rusya ve İran ile imzaladık.
Peki, Suriye’de kıyamet koparken İran’ın sesi neden çıkmıyor?
34 askerimizin şehadet haberi geldikten sonra, İran’dan ne taziye ne de üzüntü mesajı gelmedi.
Şimdi bunun sebebini anlatacağım.
Sizi biraz geriye götüreyim.
1990’lı yılların başında İran’da Devrim Muhafızları’nın içerisinde Kudüs Gücü adıyla bir birim kuruldu.
1997 yılında Kudüs Gücü’nün başına Kasım Süleymani geçti.
O tarihe kadar Kudüs Gücü, İran İslam Devrim Muhafızları Ordusu içindeki sekiz kuvvetten biriydi.
Kasım Süleymani’den sonra durum ve şartlar değişti.
Kudüs Gücü Devrim Muhafızları içerisinde bir birim iken, Süleymani 'den sonra direkt dini lidere yani Hamaney’e bağlandı.
Böylece ordu ve devlet yöneticilerinin buraya karışması engellendi.
İran Cumhurbaşkanı Ruhani’nin dahi bu birime karışma yetkisi bulunmuyor.
İran Devletin Ordusu, Devrim Muhafızları ve Ruhani’ye bağlı:
İran Derin Devletinin Ordusu, Kudüs Gücü ve Hamaney’e bağlı.
Bu askeri gücün varlığı, 2011'de Suriye Savaşı patlak verene kadar dikkat çekmedi.
Süleymani, Kudüs Gücü’nü kendi içerisinde 5 ayrı birime ayırdı.
Hizbullah'ı destekleyen Kudüs Gücü Lübnan'da aktif olarak örgütlendi.
Irak’ta Haşdi Şabi adıyla bir örgütlenmeye gitti.
Yemen’de Suudiler ile savaşan Husilerin yanında yer aldı.
Afganistan’da Kabil hükümetine karşı savaşan güçler ile ittifaka girdi.
Ve son olarak Suriye’de, zorda olan Beşşar Esad’ın en büyük destekçisi oldu.
Elinde binlerce Sünni Müslüman’ın kanı bulunan, kanlı katil Kasım Süleymani’nin büyük bir hayali vardı.
Irak ve Suriye’de yönetime tamamen hâkim olmak istiyordu.
Bunun için sözde IŞİD ile mücadele için kurduğu Haşdi Şabi’nin başına en güvendiği bir ismi getirdi.
Kendisi gibi Azılı bir Sünni düşmanı olan Ebu Mehdi El Mühendis, Irak’ta Haşdi Şabi’nin başkanı ilan edildi.
Bu Süleymani’nin ilk operasyonu idi.
Suriye’nin İran'a ”stratejik derinlik” kazandıracağına inanan Süleymani, Hamaney'i, Beşşar Esad'ı desteklemeye ikna etti.
Suriye harekâtı Süleymani’nin ikinci adımıydı.
Süleymani’nin üçüncü adımı, Lübnan’ın Hizbullah ile birlikte kontrol altına alınması hamlesiydi.
Bu üç operasyonun amacı:
Irak, Suriye ve Lübnan’ı; İran ile birleştirmek, bu sayede Akdeniz’e açılmaktı.
Amerika’nın işgaline uğramış, ardından IŞİD’e teslim olmuş Irak ile Şam dışındaki şehirlerini kaybetmiş Suriye, bu hedefleri için çok müsaitti.
Ebu Mehdi El Mühendis Irak’ta çalışırken, Kasım Süleymani Kudüs Gücü’nün Suriye komutanı olarak çok güvendiği Askar Paşapur’ı getirdi. (Askar Paşapur, Süleymani’den hemen sonra Suriye’de muhalifler tarafından öldürüldü)
Esad o günlerde IŞİD ile boğuşuyordu. Pek çok şehrini IŞİD’e kaptırmıştı. Yıllarca korkunç bir baskı altında tuttuğu Halep ve Humus gibi şehirlerdeki Sünniler ayaklanmıştı.
Ordusunun yarısı kaçmış, diğer yarısı da öldürülmüş olan Esad, Kasım Süleymani’ye can simidi gibi yapıştı.
Kasım Süleymani, Kudüs Gücü’nün önemli isimlerini Esad’ın ordusunun başına getirdi. Kudüs Gücü'nün binlerce üyesini ve eğittikleri Iraklı Şii milisleri, Sünnileri yok ettirmek için Suriye'ye taşıdı.
Bununla da yetinmedi...
Afganistan ve Pakistan'dan getirdiği Şiileri, Suriye'de savaşmak üzere eğitip Esad’ın ordusuna kattı.
Savaş öncesi 20 milyon insanın yaşadığı Suriye'de nüfusun yüzde 74’ü Sünnilerden oluşuyordu.
Bunun içerisinde en büyük kitle, Araplar sonra da Kürtlerdi.
Bu ezici çoğunluğa rağmen, Sünniler hiçbir zaman iktidar olamadı.
Nüfusun yüzde 13'üne sahip Aleviler, yıllardır ülkenin yönetimini elinde bulundurdu.
Suriye’deki bu Alevilerin aslında İran’daki Şiilerle hiçbir alakası ve irtibatı yoktu.
Suriye’de sadece yüzde 1 civarında İran Şia’sı bulunuyordu.
Yüzde 10'luk dilimdeki Hristiyanlar da Esad ailesine yakın bir gruptu. Yüzde 3’lük Dürziler de Esad ile birlikteydi.
Esad ve Süleymani ile kafa kafaya verdiler.
Sünnilere saldıracaklar ve sivilleri göçe zorlayacaklardı. Onlardan boşalan yerlere de; İran, Afganistan ve Lübnan’dan gelecek Şii’leri yerleştireceklerdi.
Sivilleri yerlerinden edip sürme planını, Halep ve Hama’da sorunsuz uyguladılar.
Esad’ın Sünnileri yok etme planına, Türkiye set çekti.
Türkiye hızlı bir şekilde, sahada çarpışan Sünni güçlere askeri ve siyasi destek verdi.
Başta Özgür Suriye Ordusu ve diğer Sünni örgütler derlenip toparlandı.
Hesapta olmayan bir şekilde Türkiye’yi karşısında bulan Esad ve Süleymani, İran’da Hamaney ile bir durum değerlendirmesi yaptı.
Şii şer cephesi, karşımıza Rusya’yı çıkarmaya karar verdi.
Rusya uzun yıllardır hem Ortadoğu’ya girmek hem de Akdeniz’e açılmak istiyordu.
Putin, Esad’ın Rusya’yı ülkesine davetini hemen kabul etti.
4 sene önce IŞİD ile mücadele gerekçesiyle Suriye’ye giren Rusya’nın ilk işi, Akdeniz kıyısındaki Lazkiye’de büyük bir üs kurmak oldu.
Bir yandan Esad güçleri ile, öte yandan Esad’a desteğe gelen Lübnan’ın Hizbullah’ı ile bunların üzerine bir de Kasım Süleymani’nin Kudüs Gücü ile savaşan Sünniler, giderek mevzileri ve şehirlerini kaybetmeye başladı.
Rusya’nın devreye girip savaş uçaklarıyla bombalaması ile Sünni şehirleri birer birer düştü.
Kasım Süleymani; büyük hayalini gerçekleştirmek üzere olduğunu düşünmeye başladığı bir zamanda, Amerika tarafından suikastta uğradı.
Bu eli kanlı ehlisünnet düşmanı cani ile birlikte, kendisi gibi bir katil olan Haşdi Şabi’nin başkanı Mehdi El Mühendis de öldürüldü.
Bu kayıplar, Esad’a ve İran’a hatta Rusya’ya büyük darbe oldu.
İran ve Suriye suikastın sarsıntısını atlatmaya çalışırken, Türkiye bu kez sahada karşılarına çıktı ve fiili olarak çatışmalara dâhil oldu.
Panikleyen Esad güçleri, şuursuz saldırılara başladı.
İşte bunların biri 34 askerimizin şehit düştüğü kahpelikti.
Öncelikle şunu belirteyim.
Suriye’de şu anda Esad’ın ordusu denilebilecek bir ordu yok.
Esad güçlerinin tamamına yakını, Kudüs Gücü’nün komutanlarından ve milislerinden oluşuyor.
Bir de Lübnan’dan getirilen Hizbullah elemanları ile Afganistan'dan gelen Şiiler var.
Esad, Kudüs Gücü’nün komutanlarından izinsiz, 'af buyurun' tuvalete bile gidecek halde değil.
Suriye'de rejim karşıtı muhalif gruplardan Tahrir el Şam Heyeti (HTŞ) lideri Ebu Muhammed el Cevlani, Ordu içerisinde Esad’ın gerçek askerlerinin yüzde 10 bile olmadığını duyurdu.
Askerlerimize saldıran uçak Esad’ındı ancak pilotlar İran’ındı.
Türkiye olarak sahada şu anda Esad ile değil, İran’ın Kudüs Gücü ve Lübnan’ın Şii Hizbullah’ı ile savaşıyoruz.
İran’ın sessizliğinin nedeni bu. Onlar perde arkasından iş tutuyor.
İran şimdi tehlikeli bir oyuna başladı.
Rusya ile bizi birbirimize düşürmeye çalışıyor. Bunun için de her türlü kışkırtmayı yapıyor.
Gerek sahada gerekse de sosyal medya üzerinde okları Rusların üzerine çevirterek, bir çatışma ortamı oluşturmak istiyor.
Eğer biz Ruslar ile savaşırsak, İran ve Esad aradan sıyrılacak.
Aman ha, sakın ha!.
Bu düşebileceğimiz en büyük tuzak olur.
Hem Türkiye hem de Rusya bu konuda çok ama çok dikkatli olmak zorunda.
İçimizde bir grup Şia ve Esad yandaşı var.
Onlar ısrarla ordumuzun sahaya girmesini eleştiriyor.
Bugünlerde bazı Kemalistler ve Laikler de ne hikmetse İran-sever oldu.
Düne kadar ‘Molla’ deyip tükürdüklerine, şimdi sarılıp öpme peşindeler.
Dün, “Çarşaflı” diye sövdüklerini, bugün övüyorlar.
Türkiye’nin sahaya girmesi, ‘Büyük Şia’ hayalini de yerle bir etti.
Eğer biz onların sahasına girmeseydik, emin olun kısa bir süre içerisinde onlar bizim sahamıza girecekti.
Bu savaş, Ehl-i sünnetin bozuk fırkalarla savaşı.
Bu savaş, Hak ile batılın savaşı.
Bu savaş, Mazlum ile zalimin savaşı.
Bu savaş, Milletlerin savaşı değil, Ümmetin savaşı.
Bu savaş, Türk milletinin zulmü yok etme savaşı.
Allah yar ve yardımcımız olsun.
Milletimiz ve ordumuz muzaffer olsun.
METİN ÖZER/HABERVİTRİNİ