Abdurrahman Dilipak
Ramazan’ın son haftasına giriyoruz
Farkında mısınız. Ramazan’ın ikinci haftasını da geride bıraktık. Önümüzdeki hafta Ramazan bitiyor..
Bir koşuşturma içinde zamanın nasıl akıp gittiğini anlayamıyor insan.. Savaş, terör, siyasi kavgalar, günlük iş, güç, bir sürü dünya gailesi..
“Vakit nakittir” derlerse de inanmayın, Vakit ömürdür. O Allah’ın üzerine yemin ettiği bir ayetidir..
Aslında “ruh” gibi “zaman”ın da ne olduğunu tam olarak bilmiyoruz.. Zamanın neresindeyiz mesela.. Başlangıç ve sonu olmalı zamanın.. “Mekan” ve “eylem” arasında algıladığımız, ama ne olduğunu bilemediğimiz bir şey.
Ansiklopedik olarak zamanı şöyle tanımlanıyor: Ölçülmüş veya ölçülebilen bir dönem, uzaysal boyutu olmayan art arda gelen elemanların birbirinden bariz şekilde farklı olmadığı, ancak aşırı uçlardaki elemanların birbirinden çok farklı olduğu sıralı diziyi ifade eden fizik, kimya, biyoloji, mantık ve felsefi alanda, uzaysal çalışmalarda ölçüm için kullanılan bir süreci ifade eden bir terim.
“Allah zaman içinde zaman yaratandır” denildiğine göre “zaman içre zaman” da var. “Ömrümüzü bereketli kılan şey” nedir aceba?
Zaman “mekan ile eylem arasındaki ilişki”de ortaya çıkıyorsa, İsra nasıl bir şeydi. Zaman durmuştu, iki ayrı mekan arasında bir an içinde gerçekleşen bir eylem vardı.
Hz. Süleyman’ın tahtını Kudüs’e taşıyan ifrit için zaman ne anlama geliyordu aceba.. Hz. Musa ile Hızır aleyhisselamın yolculuğu nasıl bir şeydi.. Ashab-ı Kehf nasıl uyumuştu öyle..
Ruh’un zaman içindeki yolculuğu nasıl bir şey! Oysa hepimizin ruhu var..
Biliyorsunuz biz tekil bir birey değiliz. Çoğul bir yapıyız her anlamda. Bedenimizde bizden bağımsız trilyonlarca varlık var. Aklımız, ruhumuz, canımız, nefsimiz.. Kalbimiz ayrı bir anlayış merkezidir mesela, İslami kaynaklara göre. Kalp kan pompalayan bir emme-basma tulumbası değil sadece. Onun adı “Fuad”a dönüşür bizim geleneğimizde bir anda. “Kalp gözü” nedir mesela. “Gözleri var görmüyor, kulakları var duymuyor, kalpleri var hissetmiyor” derken..
Tayyi zaman, tayyi mekan gibi bir şey de var demek ki..
Mesela Ruhumuz için zamanın anlamı nedir. O ölümsüzdür. Nefsimiz başımızın belası. Canımız bedenimizin hayat enerjisi. Akıl ile kalparasındaki ilişki nasıl olmalı.. Damarlarımızda dolaşan Melekler, Cinler ve Şeytanın hayatımızdaki karşılığı ne?
Bir şey istediğiniz ya da düşündüğünüzde bu süreçte kiminle berabersiniz..
Hannas’ın kulağımıza fısıldadığı şeylerin farkında mıyız.. Hannas’ın vesveselerinin farkında değilsek okuduğumuz ayetin hayatımızdaki karşılığı nedir mesela.. Bazan Şeytan ağzımızdan konuşuyor olabilir mi, elimizi tutmuş, gözümüzü çevirmiş olamaz mı?
Ah bu insan. İnsan denen meçhul.
“İnsan Hakları”ndan ve “Özgürlük”ten söz ederken, “Hangi hak, hangi özgürlük!” İçimizdeki nefsi özgür bırakırsanız, can kefesinin anahtarını Şeytana vermiş olursunuz mesela.. Eskiler onun için “Beni bana bırakma Rabbim” diye dua ederler, şimdiki zıpırların “Bana kimse karışamaz” demelerinin aksine..
Zira bize hayır gibi gelen şeylerde şer, şer gibi gelen şeylerde Allah hayır murat etmiş olabilir. Biz bilmeyiz Allah bilir.. Peki o zaman zanni vemüteşabih konularda nasıl olur da başkalarını ikna etmeye çalışır insan! Nasıl dua eder gibi yaparak “Allah’ı ikna etme”ye çalışır insan. Sahi dualarımız olmasaydı, ne işe yarardık ki!
Ramazan’da daha çok okumalı idik. Doğrusu ben daha çok gezdim. Bir haftada 3 il, üç ülkeye gitmişim.. Yokuş aşağı koşar gibi, koşup gidiyoruz.
İnsan “Meçhule giden bir gemi” değil. Geldiğimiz yer de belli, gittiğimiz yer de.. Aslında geldiğimiz yer belli de, gittiğimiz yeri biz seçiyoruz. Elbette ahirete gidiyoruz da, biri rızaya dayalı Cennete, öteki, Allah’ın iradesi içinde serbest bıraktığı gazaba uğrayan insanların gideceği yer olan Cehennem’e..
Her şey Allah’ın iradesi içinde: “Ve bil gaderi hayrihi ve şerrihi minellahu teala”. Biz O’nun “İradesi” içinde “Rıza”sına talibiz.. Yoksa her şey O’nun iradesi içindedir. İns ve cin, melek ve Şeytan, yer ve gök, müminler ve kafirler.. ABD, İsrail, Sisi ve Esed!
O Alemlerin Rabbi’dir. Biz ise, “Alemlerin Rabbi”nin, “alemlere rahmet” olarak gönderdiği bir peygamberin ümmetiyiz.. Sahi biz nasıl bir alemde yaşıyoruz..
Hey dostlar! Tek gerçek var: İmtihan oluyoruz. Bütün bu olup bitenleri gören, duyan, bilen, kadir-i mutlak, hüküm sahibi, “ol” diyince olduran, “öl” diyince öldüren bir Allah! Aceleniz ne, neden korkuyor ya da kimden yardım bekliyorsunuz.. Günde 5 kez yüzümüzü döndüğümüz yerde huzurunda durduğumuz bir Allah var ya hu! Sabır.. Korku yok. Ye’s yok. Telaş yok..
Zaman içinde yolculuğumuz devam ediyor.
Allah bizi mallarımız, canlarımız, sevdiklerimizle, kimi zaman artırarak, kimi zaman eksilterek imtihan ediyor. Allah, servet ve iktidarı halklar ve ülkeler arasında evirir, çevirir. O kuyudaki Yusuf’u Mısır’a sultan edendir. O Allah, sizi yeryüzünün varisi kılmak, yeryüzünü size mescid kılmak, sizin ellerinizle zalimleri cezalandırıp, mazlumlara yardım etmek istiyor. Ama O Allah, cahil, zalim, fasık, müfsit topluluklara da yardım etmeyeceğini söylüyor.
“Karanlık aydınlığın yokluğudur”a dostlar. Haydi kafamız ve kalbimizle bu karanlıkları yok edelim.. Bizi öldürmeye gelenler bizde dirilsinler, adaletten, barıştan, hürriyetten yana yeni bir dünya kuralım. Tanrıyı kıyamete ya da iktidara zorladığını sananlardan olmayalım! Işık gelince karanlık yok olur. Işık olalım. Haksızlık kimden gelirse gelsin, kime yönelik olursa olsun, mazlumdan yana, zalime karşı duralım. İşi ehline verelim. Zaman içinde zamana erelim, ölümsüz olalım. Selâm ve dua ile..