Taha Dağlı
Proje örgütlerden sonra proje ittifaklar
Türkiye’de siyaset, politika anlayışı, daha çok Türkiye algılayışı çoktan iki ana kampa ayrıldı bile. Bu açının kısa ve orta vadede kapanma ihtimali olmayacaktır. Açı daha da derinleşecek, yenilikçi, geleceğe yatırım yapan siyasi anlayış toplumsal zeminini güçlendirirken ezberlere dayalı, eski Türkiye ve dünya algısına dayalı siyaset tarzı, kendini yenileyemediği sürece, eriyip tasfiye olacaktır.
İç politikada tarafların kullandığı siyasi dile bakan herkes bu açının ne kadar geniş ve keskin olduğunu, muhalefetin kullandığı siyasi dilin nasıl hızla Türkiye’ye yabancılaştığını, nasıl “yaşlandığını” farkedecektir. Yanlış anlamadınız, muhalefet blokunun kullandığı siyasi dil bu ülke açısından açık biçimde “yaşlanmıştır.”
Türkiye ekseni, kurucu idealler ve ‘çokuluslu irade’ye sığınanlar
Eğer bundan sonrasının nasıl olacağını, ülkenin nereye gideceğini, siyasi kadroların ne yönde değişeceğini, siyasi söylemlerin nasıl dönüşeceğini, ne tür lider profilinin öne çıkacağını, toplumsal değişimlerin ne tür siyasi kimlikleri besleyeceğini, küresel ölçekte büyüyen yeni dalga ve eğilimlerin Türkiye’yi ne yönde etkileyip biçimlendireceğini görmek istiyorsak, bu açıya, bu ayırıma, bu farklılaşmaya dikkat etmemiz gerekiyor.
Bir tarafta kurucu idealler diğer tarata Soğuk Savaş artığı söylemler, bir tarafta büyük Türkiye hedefi etrafında kenetlenmeler, diğer tarafta çokuluslu irade lehine saf belirlemeler, bir tarafta Selçuklu-Osmanlı-Cumhuriyet genetiğini ayakta tutanlar diğer tarafta vesayet artıklarından iktidar devşirmeye çalışanlar, bir tarafta toplumsal rüzgarı arkasına alanlar diğer tarafta toplumsal eğilimlerin tersine yelken açanlar, bir tarafta bölge ve dünyada ağırlığı artan bir Türkiye için büyük adımlar atanlar diğer tarafta dar mahalle kavgalarını ve kişisel çekişmeleri siyaset sananlar, bir tarafta yeniden yükseliş dönemini başlatanlar diğer tarafta Türkiye’yi küçülme pahasına da olsa bir büyük gücün himayesine sokmaya çalışanlar var..
‘Türkiye’yi durdurma’ya çalışan irade: Hepsi tam da orada işte..
Yarış, rekabet, kavga, mücadele, hesaplaşma işte bu ayırıma göre biçimleniyor. 24 Haziran seçimlerine dair ittifak ilişkileri ve anlaşmaları, çatı aday hesapları, kimin başkan adayı olup olmayacağına dair kararlar buna göre veriliyor. Yarış, hesaplaşma, mücadele yerli olanla çokuluslu olan arasındadır. Türkiye’nin büyük mücadelesi ile bu mücadeleyi sabote etmeye, “Türkiye’yi durdurma”ya çalışan o irade arasındadır. İçeridekilerin, o iradenin isteklerine paralel biçimde konumlanmaları, birbirlerine yakınlaşmaları, ortaklıklar kurmaları Türkiye’ye “çelme atma”, “omuz vurma”, Türkiye’yi “sendeletme” girişiminin parçasıdır.
Belki de en keskin ayırım budur. 24 Haziran seçimleri, Türkiye ekseni ile çokuluslu eksen arasında bir yarış olacaktır. Yeni yükseliş dönemine omuz verenle, bu ülkeyi eski vesayet ortamına çekmeye çalışanlar arasında olacaktır.
Sizi kim bir araya getirdi? ‘Proje örgütler’den sonra ‘proje ittifak’lar
Muhalif bloku bir araya getiren irade, aynı mevzide buluşamayacak kişi ve çevreleri tek bir cepheye yerleştiren irade, onları Türkiye’nin büyük mücadelesinin önüne diken irade, kapalı kapılar ardında yürütülen pazarlıkları yöneten irade hep aynıdır. Bu asla yerli bir irade değildir, bir “yabancı el”dir, küçük ve bir başka gücün merhametine sığınan Türkiye projesi için çalışan iradedir. Seçim öncesi en çok sorulması gereken cevabı en çok aranması gereken soru “sizi kim bir araya getirdi” sorusudur.
Proje örgütlerden sonra proje partiler, proje ittifaklar dönemi başlamıştır. Proje örgütlerin arkasındaki irade proje ittifak ilişkilerini de yönetmektedir. 15 Temmuz’u kurgulayan irade, 24 Haziran seçimlerini de sabote etmeye çalışmaktadır. Kullandıkları siyasi dil, siyaset tarzları, toplumsal zemine yabancılaşmaları dolayısıyla güçlü varlık ortaya koyamayanlar, bu iradenin arkasına sığınmakta, ondan güç almaya çalışmaktadır. Seçim döneminde yapacakları kampanyalara bile o irade karar vermektedir.
Bazılarına bu cümleler çok sert, acımasız gelecektir, biliyorum. Ancak seçimden hemen sonra, bugünkü “operasyonel ilişkiler”in mahiyeti çok net biçimde ortaya çıkacaktır. O zaman, aslında Türkiye’nin nelere karşı önlem almaya çalıştığı, bölgede ne ölçüde sarsıntılar yaşanacağı, küresel ölçekte fırtınanın hangi ülkelere ne tür bedeller ödettiği görülünce fotoğraf net biçimde ortaya çıkacaktır. O günlerden geriye bakanlar bu cümlelerin hakkını işte o zaman verecektir.
CHP projesi tamamlandı. Kılıçdaroğlu, ulusal güvenlik ve Muharrem İnce..
CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun kullandığı siyasi dili uzun süredir izliyorum: Çoğu zaman bu ülkenin ulusal bütünlüğüne zarar verici açıklamalar yapmaktan kaçınmayan, etnik ve mezhep kimliği üzerinden çatışma alanlarını genişletme eğilimi gösteren, Türkiye’nin kendini savunma girişimlerinin hemen hepsinin karşısında yer almış, tarih yapıcı yerli iradeye açıkta cephe almış, CHP’yi Türkiye partisi olmaktan çıkarıp dar bir ideolojik örgüt boyutuna indirgemiş, bu yönde kendisine yüklenen projeyi tamamlamış, Türkiye’den çok Almanya’nın tezlerine göre hareket ediyor görüntüsü veren, son derece kişisel sataşmaların ötesinde bu ülke için hiçbir vizyon ve gelecek perspektifi üretememiş bir siyasi kişilik görüyorum. Bu yönüyle defalarca Kılıçdaroğlu için bir “ulusal güvenlik meselesi” tehlikesine vurgu yaptım. Endişem bu yönünün daha da öne çıkacağı şeklindedir.
CHP’nin Başkan adayı Muharrem İnce’nin dünkü konuşmasını dinleyenler, bu ülke için hiçbir tezi olmadığını, bu haliyle de olamayacağını, kullandığı siyasi dilin sığlığını, CHP lideri ile arasındaki konuşma biçimini, “kaypak” ve ”üslupsuz” söylemini, Türkiye’yi yönetme umudunun asla olmadığını, üretme ve yönetme yerine sarsma ve çökertme üzerine bir kavganın temsilcisi olacağını fark etmiştir. Bu üslup ve siyasi dil ile nereye varılabilir, nasıl bir gelecek inşa edilebilir!
Hiçbir projeleri yok: O iradeye ne söz verdiler?
Hiçbir projeleri yok, hiçbir söylemleri, geleceğe dair idealleri yok. Geriye bakıp intikam saldırıları yapıyorlar. Dünyanın, bölgenin nereye gittiğine dair hiçbir kanaatleri yok. Geleceğin dünyasını algılayabildiklerine dair hiçbir işaret yok. Bu ülkenin neyin peşinde olduğunu, bu kadar büyük projelere neden imza attığını, neye hazırlandığını, küresel fırtınaya yakalanmamak için ne tür önlemler aldığını anlamadıkları ortada. Seçimden sonra Türkiye’yi, bölgeyi, dünyayı neler beklediğini anlamadıkları ya da anlayıp ona göre bir cephe seçtikleri ortada.
Nasıl bir coğrafya şekillenecek, Türkiye ne yöne gidecek, muhalif blok, uluslararası sisteme ne tür sözler verdi? ABD ve Avrupa, kontrolleri altındaki örgütler üzerinden ya da doğrudan seçimlere neden bu kadar müdahil oluyorlar? 24 Haziran sonrası en çok soracağımız sorular bunlar.
Türkiye’nin geleceğine karar verilecek: Hiçbir ittifak bu iradeyi kıramayacaktır..
Ama bugün, Türkiye ekseni ile çokuluslu irade arasındaki mücadelenin en keskin safhasındayız. Herkesin tarih sayfasında yerini belli edeceği, safını seçeceği noktadayız. Milletimizin o ağır yükü, bu siyasi partilerden çok daha iyi algıladığından kuşkumuz yok. Tarih dönmüştür, ülkemizin siyasi geleceği belirginleşmiştir. Bu seçimden sonra, söz konusu siyasi partilerin toplumsal zeminde daha da yabancılaşacağını, eriyeceğini düşünüyorum. Çünkü bu duruşla, bu söylemle bu ülkenin geleceğinde yer almak mümkün olmayacaktır.
Çünkü bu seçim, Türkiye’nin geleceğini seçme biçimidir. Tercihlerimiz buna göre olacaktır. Ya dünyaya açılacağız ya küçülüp coğrafyaya sıkışacağız. 24 Haziran sonrası için yol haritası artık nettir. Türkiye büyüyecek, ana eksen daha da güç kazanacaktır. Hiçbir ittifak bu iradeyi kıramayacak, eğilimi durduramayacak, engelleyemeyecektir. Bunu hep birlikte göreceğiz.. O projelerin tamamı yerle bir olacak ama herkes bugün aldıkları ihalelerle, rollerle ortada kalacaktır..