Taha Kılınç
O'nu (sav) çok seven, çok anar, çok söyler, çok över
Mevlid okumak demek, Resulullah efendimizin dünyaya gelişini, miracını ve hayatını anlatmak, Onu hatırlatmak, Onu övmek demektir. Her müminin, Resulullah efendimizi çok sevmesi lazımdır. Hadis-i şerifte;
(Bir kimse, beni çocuğundan, babasından ve herkesten daha çok sevmedikçe, iman etmiş olmaz) buyuruldu. Yani imanı olgun olmaz. Allahü teâlâyı sevenin, Onun Resulünü de sevmesi vaciptir.
Resulullah efendimizi çok seven, Onu çok anar, çok söyler, çok över. Deylemînin bildirdiği hadis-i şerifte;
(Bir şeyi çok seven, onu çok anar) buyuruldu. Resulullah efendimizi çok sevmenin lazım olduğunu bütün İslâm âlimleri uzun yazmışlardır.
Mevlid okumanın bir ibadet olduğunu, nasıl okunması lazım geldiğini ve faydalarını bildirmek için, İslâm âlimleri, her dilde kitaplar yazmışlardır. Bu kitaplar, Kâtip Çelebî hazretlerinin Keşf-üz-zünûn kitabında ve zeylinde yazılıdır. Mesela Süleymân Çelebî'nin Türkçe mevlid kasidesi çok şöhret kazanmıştır. Ayrıca Ahmed Sa’îd-i müceddidînin İsbât-ül-mevlid kitabı ve allâme Muhammed Zerkanî'nin Şerh-ul-Mevâhib-il-ledünniyye kitabında, mevlid okumanın ibadet olduğunu vesikalarla ispat etmektedirler. Seyyid Abdülhakîm Efendinin, Türkçe “Mevlid kıraatinin fazileti” de çok kıymetlidir.
Resulullah efendimiz, Medine şehrine gelince, Yahudilerin, muharrem ayının onuncu gününde oruç tuttuklarını görür ve sebebini sorunca onlar;
-Bugün, Allahü teâlâ, Firavun'u boğdu, Musa aleyhisselamı kurtardı. Bunun için, sevincimizden oruç tutarak Allaha şükrediyoruz, derler. Peygamber efendimiz de;
-Musa aleyhisselam kurtulduğu için, ben daha çok sevinirimbuyurarak, oruç tuttu ve Müslümanlara da, Aşûre günü oruç tutmalarını emretti.
Bir nimet geldiği, bir sıkıntıdan kurtulunduğu zaman, Allahü teâlâya şükredildiği gibi, her sene, o gün yine şükretmek lazım olduğu, bu hadis-i şeriften anlaşılmaktadır. Allahü teâlâya şükretmek, secde etmekle, sadaka vermekle, Kur’an-ı kerim okumakla ve bunlar gibi, her ibadeti yapmakla olur. İhsan sahibi, rahmeti bol olan yüce Peygamberin dünyaya gelmesinden daha büyük nimet var mıdır?
***
İbrahim aleyhisselâm, bir gün rüyasında Cenneti gördü. Uzunluğu yer ile gök arasındaki mesafeden fazlaydı. Meleklere:
-Buralar kime mahsustur? diye sordu.
-Evlatlarından Muhammed Mustafa "aleyhissalâtü vesselâm" ve O'nun ümmeti içindir, diye cevap verdiler.
İbrahim Peygamber "aleyhisselâm", dikkatle bakınca ağaçlarda "La ilahe illallah" budaklarında "Muhammedün Resulullah", meyvelerinde "Sübhanallah", "Velhamdülillah" cümlelerinin yazılı olduğunu gördü...
Uyandığında rüyasını milletine nakletti.
-Ümmeti Muhammed kimdir, diye sordular. İbrahim aleyhisselâm, düşünceye daldı. O anda Cebrail aleyhisselâm peyda oldu ve:
-Ne düşünüyorsun ey Allah'ın dostu, dedi.
-Bir rüya gördüm... Gördüklerimi ümmetime anlattım, Muhammed ümmetini öğrenmek istediler. Benimse bu hususta bilgim yok. Onun için düşünüyorum.
Cebrail aleyhisselâm:
-Ben de fazla bir şey bilmiyorum, diyerek Cenab-ı Hakka arz etti:
Yüce Allah şöyle buyurdu:
-Muhammed "aleyhisselâm", benim ahir zaman Peygamberimdir. Makbul kullarıma Peygamber olarak göndereceğim. O peygamberi bütün yaratılmışların arasından seçtim. Kendisini ve ümmetini yerden ve gökten yüzyirmidört bin yıl evvel yarattım. Kıyamet günü O'nun yolundakilerin yüzü bütün insanların yüzünden daha ak, aydınlık ve abdest suyu değen vücut parçaları pırıl pırıl olacaktır.
PEYGAMBER EFENDİMİZİN DOĞUMU
Muhammed aleyhisselâmın doğumunda sayısız mûcizeler görülmüştür. Kureyş'in reislerinden, dedeleri hazret-i Abdülmuttalib anlatıyor: Muhammed'in sallallahü aleyhi ve sellem doğduğu gece, Kâbe'yi tavaf ediyordum. Gece yarısını geçince, Kâbe, Makam-ı İbrahim'e doğru secde ediyordu ve "Allahü ekber, Allahü ekber" diye tekbir sesleri ile; "Beni müşriklerin pisliklerinden, cahiliyet zamanının kötülüklerinden temizlediler." diye sesler geliyordu. Bütün putlar yere düştü. En büyükleri olan Hubel yüzü üzerine, bir taşın üzerine düşmüştü. Birisinin, "Âmine, Muhammed'i sallallahü aleyhi ve sellem doğurdu." dediğini işittim. Safâ tepesine çıktım. Bir gürültü vardı. Sanki bütün kuşlar ve hayvanlar Mekke'ye toplanmışlardı. Sonra Âmine'nin evine gittim. Kapı kilitli idi. Kapıyı çalıp, "Açın!" dedim. İçeriden Âmine; "Muhammed aleyhisselâm doğdu" dedi. "Getir göreyim." dedim. "İzin yok. Birisi geldi. Çocuğu üç güne kadar kimseye gösterme dedi." dedi. İçeri zorla girmek için kılıç çektim, karşıma elinde kılıç, yüzü örtülü biri çıktı. "Ey Abdülmuttalib geri dön! Çünkü, oğlunu melekler ziyaret ediyorlar." dedi. Titremeye başladım. Bu hâli üç gün kimseye anlatamadım, dilim tutulmuştu.
Aynı gece, Kisra'nın sarayı sallandı. Bin yıldır yanan Mecûsilerin ateşi söndü. Save Denizi kurudu. Ateşe tapanların âlimi olan Mübedâ müthiş bir rüyâ gördü. O gece, güneş doğmadan bütün cihan aydınlandı ve nûrlandı.
Her kim geldi cihâna ve her kim ki gelecektir,
Hepsinin üstünde Sen, serdârsın yâ Resûlallah!
Cihân bağında insan ağaçtır gayriler yaprak,
Nebîler meyvedir, özü Sen yâ Resûlallah!
Şefâ'atin olmasa, hâlimiz hârâb günahdan,
Her derdimize dermân, hep Sensin yâ Resûlallah
Allahü teala "Sen olmasaydın, hiçbirşeyi yaratmazdım" buyuruyor. Öyle bir Peygamber ki; bütün insanlardan üstün, bütün peygamberlerden üstün... Kâinatın, Onun hatırına yaratıldığı yüce peygamber. Öyle bir Peygamber ki; diğer peygamberler, peygamber oldukları halde, Onun ümmetinden bir fert olmağı istemişlerdir. Öyle bir peygamber ki; herkes kendisini düşünürken O, ümmetini düşünür. Onun şefaati ile kurtulmamak mümkün değil.. O halde kıymet bilelim, böyle büyük bir peygamberimiz olduğunu bilelim, Ona ümmet olmağa layık olalım..(Ümmeti olduğumuz devlet yeter). Getirdiği din öyle bir din ki; bütün dinleri içinde toplamış. Getirdiği Kitab öyle bir Kitab ki; dört kitabı içinde toplamış.... Allahü teala itibarı dîne vermiştir... Dikkat edilirse dindar insanlar her zaman itibarlı insanlardır. Yani bir insanın itibarı, dîne bağlı olmasındandır.
Seyyid Abdülhakîm efendi hazretleri buyurdu ki; Her Peygamber, kendi zamânında, kendi mekânında, kendi kavminin hepsinden, her bakımdan üstündür. Muhammed aleyhisselâm ise, her zemânda, her memleketde, ya'nî dünyâ yaratıldığı günden, kıyâmet kopuncaya kadar, gelmiş ve gelecek, bütün varlıkların, her bakımdan en üstünüdür. Hiç kimse, hiçbir bakımdan Onun üstünde değildir. Bu, güçbirşey değildir. Dilediğini yapan, her istediğini yaratan, Onu böyle yaratmışdır. Hiçbir insanın Onu medh edecek gücü yokdur. Hiçbir insanın, Onu tenkîd edecek iktidârı yokdur.
Kâinatta herşeyin onun hatırına yaratıldığı, canımız-ruhumuz-herşeyimiz-en sevdiğimiz, uğrunda canımız feda olan, Efendimizin mübarek doğum günü (mevlid kandili), Bu gece Peygamber sallallahü aleyhi ve sellem efendimiz doğduğu için sevinenler afv olur. O'nun hatırına var olduk, ebedi alemde kurtuluşumuz Efendimiz sayesindedir. Öyle büyük bir peygamber-i zîşan'ın ümmetiyiz ki,.. Ümmeti olduğumuz devlet yeter... Efendimiz öyle büyük ki, O'ndan büyük hiç bir insan yok.. Öyle sevgili ki, O'nun şefaati ile kurtulmamak mümkün değil (yeter ki mübarek şefaatlerine layık olabilelim..), O halde, O'na olan sevgimizi, muhabbetimizi, ihlasımızı, sıdk ve sadakatimizi göstermeliyiz...
Dünya ve ahiretde huzur ve saadet isteyen O'nu sevmeli, O'nun sevdiklerini sevip, sevmediklerini sevmemeli, O'na uymalı ve O'nun ve eshabının yolundan gitmelidir.
Bir insanın başka bir insana, bilhâssa müslimâna iyilik etmesi Allahü teâlânın en çok sevdiği bir hâldir. İyilik çeşidli olur. Para ile olur, vücûd yardımı ile, fikr yardımı ile ve muhtelif yollarla olur. İnsanın elinden hiçbir yardım gelmezse, Allahü teâlânın kuluna, güler yüz gösterirse, onun bile sevâbı vardır. [(Cevâb Veremedi) kitâbında, 147. ci mektûba ve (Mektûbât Tercemesi)nde 98. ci mektûba bakınız!]
Allahü teâlâ, (Benim kullarıma yardım edene, ben fazlasiyle yardım ederim) buyuruyor. Elinden yardım geldiği hâlde, yardımı esirgeyen insan, Allahü teâlânın indinde sevgili bir kul olabilir mi? İnsanların kalbini kırmak ise, Allahü teâlânın gadabını üzerine çekmek demekdir. Bundan çok kaçınmalıdır. İnsan kalbi, Allahü teâlânın sevgisinin tecelli etdiği bir yerdir. Oraya dokunmak, çok tehlükelidir. Hele o kalbde, Allahü teâlânın korkusu ve Allahü teâlânın sevgisi varsa, onu incitmekden, son derece kaçınmalıdır.