Abdurrahman Dilipak
O gün, bugün!
Hep diyorum ya, biz tarihin yaşayan tanıklarıyız.. Biz yaşarken oluyor her şey! Şikayet makamında değiliz, çözüm makamındayız. Kurtarıcı yok, bunu da unutmayalım. Her topluluk layık olduğu gibi idare olunacak.
Şunu da aklımızdan çıkarmayalım: Allah bizi mallarımız, canlarımız, sevdiklerimizle, kimi zaman artırarak, kimi zaman eksilterek imtihan edecektir..
Dahası da var: Bize hayır gibi gelen şeylerde şer, şer gibi gelen şeylerde Allah hayır murat etmiş olabilir. Biz bilmeyiz, Allah bilir..
Hadi çıkın içinden çıkabilirseniz bu işin..
Unutmayın: Allah sizin ellerinizle zalimleri cezalandırmak ve mazlumlara yardım etmek istiyor.
Evet, O yeryüzünü size mescid kılmak istiyor. Sizi yeryüzünün varisi kılmak istiyor.
Ama O cahil ve zalim bir topluluğa hidayet nasib etmeyeceğini de söylüyor. Kafir, fasık, zalim ve müfsit bir topluluğa yardım etmememizi emrediyor. Son ateşin bize de dokunacağını haber veriyor.
Servet ve iktidar O’nun tasarrufundadır. Hiç kimse O’nu hiçbir şeye mecbur bırakamaz..
Kim, neyle övünürse, onu o şeyle imtihan edendir O! İhtirasla istediğiniz ve mevcudiyeti ile övündüğünüz her şey sizin imtihanınız olur..
Tek bir gerçek var, o da imtihan olduğumuz gerçeği.
O, kuyudaki Yusuf’u Mısır’a sultan edendir.. Hiç kimse kuyudaki Yusuf’tan daha “yalnız” ve daha “çaresiz” değildir..
Unutmayın, ye’se kapılmayın, Allah’ın kolaylaştırdığından daha kolay bir şey olmadığı gibi, O’nun zorlaştırdığından da zor bir iş yok! Allah (cc) onların işlerini sarp dağlara sardıracak..
O, uzakları yakın edendir.. Kalpleri değiştirendir, O, zaman içinde zaman yaratandır.. O dilerse kafirler, cinler ve bukağılı şeytanları bile iradesinin tecellisine memur edebilir.. O’nun iradesi her şeyi kapsar. Biz de O’nun iradesine tabiyiz, ama ancak rızası ile şeref buluruz. Ona talibiz!
Hayır da şer de O’nun iradesi içindedir.. O “kader”e, “rızg”a ve “ecel”e hükmedendir. “Ol” diyince olduran, “öl” diyince öldürendir! O kadir-i mutlak, yani mutlak iktidar sahibidir, mülkün sahibidir.. Veren de, alan da O’dur. O’nu yolundan döndürecek kimse, hiçbir güç yoktur. O “la yüs’el”dir.
Bakıyorum da, sözkonusu olan ecel, makam, gelir, koltuk olunca insanlar “Galu bela” zamanında verilen sözü unutuveriyorlar. Dilleri ile ikrar ettikleri şeyi kalpleri ile tasdik konusunda sorunlar yaşıyorlar.. Dinleri ile dünyaları arasında bir set var sanki..
Dün dünde kaldı. Gelecek yarınlarda. Gerçek olan bugün.. Güzel günler bekleyenler bir hayalle avunanlardır. Asıl kahramanlar iki gününü birbirine eş kılmadan güzel günleri gerçekleştirerek en güzele ulaşmak için çalışanlardır.
Biz tekamül nazariyesine inanmıyoruz.. Ama hayatın bütün alanlarında maddi ve manevi mertebeler var ve türler kendi içinde ezeli ve ebedi bir tekamül yolculuğundadır.. Bir yandan tereddi, öte yandan tekamül.. Hayat bu gelgitler içinde devam etmektedir.. Bir yandan ekmeli mahlukat, eşrefi mahlukat olanlar, öte tandan ESFELİ SAFİLİNe yuvarlanıp, BELHUM ADAL. Biz her zaman ve her yerden cennete ulaşabiliriz, cehenneme de.. Hz. Ali zamanında Mekke’de yaşayıp cehenneme gitmek mümkün olduğu gibi, Stalin zamanında yaşayıp, cennete kavuşmak da mümkün. Nerede olduğun değil, ne yaptığın önemli..
Özel zamanlar ve özel mekanlar vardır. Zaman çok hızlı akar ve olayların istikamet aldığı, zamanın ve kesiştiği yerdesinizdir. O gün yapılanlar büyük risk almayı gerektirir ve mükafatı çok yüksektir. Bana göre içinde yaşadığımız işte öyle bir zamandır.
İnsan büyük bedeller ödeyerek bu şartları, tek başına ya da bir topluluk olarak da oluşturabilir. Ama bazan bu şartlar gelir sizi bulur. O şartları iyi değerlendirmek gerekir..
İçinde bulunduğumuz zamanlar ve mekan, şartlar işte öyle bir durumu ifade ediyor.. Bugün bizim boşa geçirecek tek saniye zamanımız yok. Tek kuruş paramız da, feda edecek tek insanımız da yok.. Üstün bir zeka, üstün bir cesaret ve üstün bir feragat duygusuna ihtiyacımız var.
Zor şartlar insanlara kahraman olma fırsatı da verir. Bugün içinde bulunduğumuz zaman ve mekan bize bunu sunuyor.. O zaman politikacımızın, alimimizin, işadamımızın bu anlayışta olması, bu ahlakla ahlaklanması gerekiyor.
Eğer büyük değerlere sahip olmak istiyorsanız, büyük bedeller ödemeniz gerekir.. Daha doğrusu o bedeli ödemeye hazır olmak gerekir.. Yoksa Allah’ın yardımı ile öngörülen bedel ödenmeden de, Allah’ın lütfu keremi ile o nimete sahip olabiliriz.
Hani “Allah servet ve iktidarı halklar ve ülkeler arasında evirir, çevirir” diyoruz ya, sanırım işte o gün, bugün.. Şimdi bu sorumluluğu kuşanacak kadrolara ihtiyacımız var.. O inanç, o irade ve o akıl! Başarmamız gereken büyük iş için gerekli akıl ve cesaret bu işin zaman ve can maliyetini belirleyecektir.
Selâm ve dua ile.