Papa'nın önünde sıraya dizilmiş adamların Türkiye ile hesaplarının ne olduğuna, nasıl bir geleceğe yürüdüklerine, nasıl bir kimlik eksenli ortaklığa sığındıklarına, bunu yaparken Türkiye'yi paramparça etmeye ayarlı planların hangi merkezlerde yapıldığına biz 15 Temmuz'da karar verdik.
Almanya'nın, Avrupa ülkelerinin kullandıkları nefret dilinin sebebini, arkasında yatan hesapları o gece bu milletin meclisi bombalanırken anladık. Tankları insanlarımızın üstüne sürenlerin, masumları kurşuna dizenlerin kimler olduğunu, planları kimlerin yaptığını, tetikçilerin kimler olduğunu anladık.
Diyalog bir Batı aklı, Vatikan projesiydi..
FETÖ'nün kimin taşeronu ve hangi hesabın ürünü olduğunu, ne tür bir Türkiye projesi için sahaya sürüldüğünü gördük. “Diyalog”diye pazarladıkları şeyin Roma'da, Papa'nın başkanlığında yapılan toplantının bir parçası olduğunu biz hep biliyorduk. Diyalog projesinin bir Vatikan ürünü olduğunu, Türkiye'yi parçalamaya ayarlı olduğunu, bir Batı aklı olduğunu hep yazıyorduk.
Bazıları Abant toplantılarına devam ederken, FETÖ'ye yaranmakiçin her fırsatı kullanırken, oralardan iktidar, güç, zenginlikdevşirirken, Pensilvanya'da misafir olmak için sıraya girerkenyaklaşan tehlikeyi görüyorduk.
Kimse bize bir daha Avrupa aklı satmasın!
Şimdi kimse bize 16 Nisan gerekçeleri pazarlamaya kalkışmasın. Bu çatışmanın, restleşmenin, hesaplaşmanın, 16 Nisan referandumuna endeksli olduğunu iddia etmesin. Kimse, Türkiye otoriterleşiyor, diktatör eğilimleri öne çıkıyor, tehlikeli bir geleceğe sürükleniyor yaygaralarını Avrupa Birliği dili ile içeride servis etmeye kalkışmasın.
Kimse bizi artık Avrupa sopasıyla hizaya sokmaya, buradan Türkiye'ye bir siyasi yol çizmeye yeltenmesin. Kimse Batı'ya “biz sizin muhtemel ortaklarınız oluruz” şeklinde dolaylı teklifler sunmaya kalkışmasın.
Türkiye ile Batı arasındaki derin kırılmanın tarihsel nedenleriniunutturup başka gerekçeler üretmeye, milletimizi zehirlemeye, tehditlere ve saldırılara açık hale getirmeye girişmesin. Kimse, bunları yaparak bu ülkenin olağanüstü teyakkuz halini, kendini savunma çabasını sulandırmasın. Kimse, FETÖ'nün bıraktığı boşluğu doldurarak, bu ülkenin bir kez daha rehin alınması için Batı'ya alan açmaya çalışmasın.
O fotoğrafı onların suratlarına çarpın!
Kim bunları yapmaya girişirse, Roma'da çekilen o fotoğrafı suratlarına çarpın. Avrupa gazetelerindeki nefret yayınlarınıyüzlerine çarpın. İslam düşmanlığını, Türk düşmanlığını içeren yayınları önlerine atın. Unutmayın; bu aşamadan sonra kim Avrupa medyasının diliyle konuşursa, o siyasi söylemi içeride pazarlamaya kalkışırsa o büyük operasyonun parçasıdır, o fotoğrafın bir parçasıdır ve bizzat onlar tarafından görevlendirilmiştir.
Patlasalar da, çatlasalar da o tarih aralığı kapandı. Artık FETÖ'yü de, PKK'yı da, PYD'yi de harekete geçirseler, bildiğimiz ve bilmediğimiz bütün etki ajanlarını seferber etseler, bütün bu olanlardan sonra Türkiye'nin güvenini kazanamayacaklar.
Kötülük tanımlandı ama biz pes etmeyiz
Bundan sonra biz, sadece savunmaya, onlardan gelecek yeni tehditleri önlemeye, o düşmanlığın önüne geçmeye, kendimizi ve ülkemizi korumaya yoğunlaşacağız. Tehdit ve kötülük tanımlanmıştır, Avrupa'nın Türkiye hesabı netleşmiştir, düşmanlığı tescil edilmiştir.
Bu kötülükten korunmak için, düşmanlıktan emin olmak için asla diz çöküp yalvarmayacağız. Pes etmeyeceğiz. Özür dileyici bir tavır göstermeyeceğiz. Onlara yaranmaya, onlara sığınmayakalkışmayacağız. Onlarla aynı ortaklıklar içinde yer alıp bu aşağılamaları hazmetme, unutma yolunu seçmeyeceğiz.
Çünkü onlar yüzlerce yılın öfkesini, nefretini bugüne taşıdılar. Herhangi bir Avrupa gazetesindeki, televizyonundaki tek bir haberin, siyasetçisinin dilindeki Türkiye karşıtı her cümlenin bir geçmişi olduğunu, bugüne ait olmadığını biliyoruz.
Onların iç savaşında bu sefer yer almayacağız
Bu savunmayı yaparken, bütün coğrafyada yeni direnç adalarıoluşturmak zorunda olduğumuzu biliyoruz. Türkiye devrilirse coğrafya devrilir, biliyoruz. Tarihte bu hep böyle olmuştur. Öyleyse Türkiye'ye destek vermek, hele bu küresel saldırı ortamında ona arka çıkmak Atlantik'ten Pasifik kıyılarına kadar bütün coğrafyanın boynunun borcudur.
20. yüzyılın başında ne ile karşı karşıya kalmışsak yine aynı yerdeyiz. Düşman aynı, tehdit aynı, hedef aynı, mağdur coğrafya ve milletler aynı. Ama bu sefer, biz onların iç savaşında yer almayacağız. Hiçbirinin tarafı olmayacağız.
“Nükleer” dedik, İngiliz gazeteleri alarma geçti
Çöküşlerini, hesaplaşmalarını, o acı tarihi yeniden yaşamalarınıibretle seyredeceğiz. Avrupa içindeki bölünmeyi, Baltık bölgesindeki olağanüstü askeri hareketliliği, Pasifik'teki kıyamet savaşı senaryolarını izleyip kendi savunma kalkanlarımızı güçlendireceğiz. Kendi ülkemize, coğrafyamıza yoğunlaşacağız.
Türkiye, “küresel ölçekte yükselen veya kendisine yönelen yeni tehditleri dikkate alarak olağanüstü savunma seferberliğine girmeli, nükleer silah dahil” diye yazınca küplere biniyorlar. Avrupa gazeteleri, İngiliz gazeteleri sıraya girerek, “nükleer” ifadesini çekip çıkararak, içine bir sürü de yalan karıştırarak haberler servis ediyor. Niyetleri bütün Batı'ya yeni bir Türkiye korkusu pompalamak, anlıyoruz.
Taş üstünde taş bırakmayacaklar!
Nasılsa Türkiye ile vuruşuyorlardı, nasılsa Türkiye'ye karşı Haçlı Savaşıbenzeri yeni bir saldırı furyası başlatılmıştı. Ellerinden gelse 16 Nisan'dan önce Türkiye'yi paramparça edecekler, taş üstünde taş bırakmayacaklar! Yine aynı şeyleri yapmak için bu ülkeyi savunmasız yakalamak istiyorlar. Bugünden sonra yapacakları bütün baskılar bu alana yönelecek, Türkiye'nin savunmasını güçlendirmeye dönük çabalarını sabote etmek olacaktır.
Ne yapmalıydık? Onlar kıyamet savaşına hazırlanırken biz öylesine bekleyecek miydik? 15 Temmuz'da bu ülkeyi parçalara ayırmak için harekete geçenlerin yeni bir saldırı yapması için ellerimiz bağlı öyle bekleyecek miydik? Yok öyle yağma. Biz buna iki yıl önce “Acımasız Direniş” dedik bir kere. Bugünleri öngörerek dedik bunu. Neler tezgahlandığını görerek dedik. Türkiye'nin nelerle karşılaşacağını öngörerek dedik.
16 nisan küresel bir mesele oldu, neden?
16 Nisan halkoylaması, bir iç politik tercih olmaktan çıktı. Devletler oyununun, güç mücadelesinin bir parçası haline geldi. Mesele Türkiye meselesi olmaktan çıktı, küresel ölçekte bir konuya dönüştü. Neden? İşi bu kadar büyüten ne? Onları bu kadar korkutan ne? 16 Nisan'dan sonra ne olacak ki, bunu durdurmaya çalışıyorlar?
Söyleyeyim: Bir daha bu ülkenin bileğini bükemeyecekler de ondan. Türkiye kontrol edilemez alana geçiyor da ondan. Milletimiz büyük tarih yürüyüşünü başlattı da ondan. Bu rüzgâr tersine çevrilemeyecek de ondan.
O kritik eşik de aşılacak, biz yola devam edeceğiz
Ne kadar gürültü çıkarırlarsa çıkarsınlar. Ne kadar küfrederlerse etsinler, su kendi yolunu buldu bir kere.. Boşuna bağırıp çağırıyorlar. Bu büyük seferberlik, öyle medya operasyonlarıyla, siyasi taşkınlıklarla, imaj çalışmalarıyla, tehditlerle, şantajlarla engellenemez.
Türkiye'ye karşı nefret dili kullananlar, kendi içlerinde patlamak üzere olan nefret dalgasına baksalar en azından kendileri için doğru bir şey yapmış olurlar.
Endişeli değiliz. 16 Nisan da aşılacak daha fazlası da. Tehditleri tanımlarız. Savunma kalkanlarımızı güçlendiririz ve yolumuza devam ederiz… Geçmişte yaptığımız gibi.. Haçlı Seferleri döneminde yaptığımız gibi..
Taha Dağlı
O fotoğrafı onların suratlarına çarpın! Biz kolay pes etmeyiz
30 Mart 2017, Perşembe