Taha Kılınç
Niyet
Malik bin Dinar "rahmetullahi aleyh" hazretleri anlatır:
Bir sene Hacca gidiyordum. Boş bir arazide, bir kuşun, ağzında ekmekle bir yere inip kalktığını, sonra tekrar ekmek getirip yine kalktığını gördüm. Kuş aralıklarla aynı şeyi yapıyordu. Merak ettim. Kuşun indiği yere gittim. Bir de baktım ki, kuşun indiği yerde eli kolu yere bağlı bir adam yatıyor. Adamı çözüp, bunun neyin nesi olduğunu sordum.
Adam anlattı: "Ben de senin gibi hacca gidiyordum. Eşkiyalar bizi soydular. Beni de buraya bağlayıp gittiler. Benim burada olduğumu kimse bilmiyordu. Bağlı olarak aç susuz beklemeye başladım. Bu çukurda kimse beni ne görür ve ne de bilir. Ben de ölür giderim diye düşündüm. Bu çaresiz durumda Allah'a iltica ettim" Dedim ki: "Ya Rabbi, sen her şeyden haberdarsın. Ben senin beytini ziyaret için yola çıkmıştım. Başıma bu felaket geldi. Beni bu durumdan kurtar."
Bu duayı yaptıktan sonra bu kuş ağzında ekmekle gelip, ağzıma ekmekleri bırakmaya başladı. Nereden alıyorsa, bir kapla da su getirip göğsüme konuyor. Gagasıyla su kabını eğdirip benim su içmemi sağlıyordu. Fakat yere bağlı olduğum için kurtulamıyordum. Sadece açlık ve susuzluktan ölmemiş olarak bekliyordum ki, sen geldin."
Âhirette herkes, kul haklarından hesaba çekilir. Oradaki en büyük zorluk, kul hakkıdır. Mümin, kul hakları sebebiyle günaha girmişse, mesela birine hakaret etmişse, birinin gıybetini yapmışsa veya birine iftira etmişse, onunla helâlleşmedikçe affa uğramaz. O kimseyi arayıp bulması, bulamazsa o kimse için hac veya başka ibadetler yapıp sevabını ona bağışlaması veya o kimsenin çoluk çocuğuna bir şeyler vermesi, yani bir çareye başvurması gerekir.
Bir kimse, çok kötü bir çığır açmışsa, bir bid’at veya bir küfür yolu ihdas etmişse, bu felaketin önünü alamaz. Mesela bir kimse, din bilgilerini yanlış anlatan bir kitap çıkarsa, o bozuk kitaba göre, Allah’a yanlış iman edenler veya ibadetlere bid’at karıştıranlar, o kötülüğü işledikçe, o kitabı yazana da günah yazılır. Beş on sene sonra bu kitabın bozuk olduğunu anlasa bile, bu işi nasıl düzeltebilir? Elinden geldiği kadar, tevbesini ve önceki yazdıklarının yanlış olduğunu duyurması gerekir.
Kendine bağlamak felakettir!
Ehl-i sünnet âlimlerinin dinimizi doğru olarak anlatan kitaplarını dağıtmak, yaymak, bu kitapların yayılmasına vesile olan yayın yapmak çok sevabdır, ama çok da tehlikelidir. Allah korusun kötü bir şey yapılsa, bir kelime yanlış yazılsa veya konuşulsa, kendini ön plana çıkarsa, büyüklere giden yolu kesse, etrafındakileri zerre kadar da olsa büyüklerden uzaklaştırıp, kendine bağlamaya çalışsa, millet de ona sarılıp Cehenneme giderse, buna sebep olan da onlarla birlikte gider. O artık durmadan zikretse de, bin kere hacca gitse de, felaketten kurtulamaz. Çünkü kazandığı sevablar, o kul haklarını ödemeye yetmez. Bu sebepten dolayı, büyük bir zat, (Aman ha, sizin yüzünüzden kimse Cehenneme gitmesin. Sonra sizi de beraber götürür) buyuruyor.
Evlada dînî terbiyeyi vermek, güzel ahlâkı, dinini diyanetini öğretmek şöyle dursun, onun kötü yola düşmesine biz sebep olursak, onu günaha biz teşvik edersek, (İşte benim oğlum! Aferin evladım!) diyerek ateşe benzin sıkarsak, o çocuk Cehenneme giderken bizi de beraberinde götürür. Mesul olduğumuz, sözümüzün geçtiği herkes de böyledir. Çünkü onlara, (Senin buraya gelmene kim sebep oldu?) diye sorulduğunda, (Annem, babam, patronum, âmirim) deyince, (Tamam, onlar da senin yanına) denilecektir. Nitekim dünyadaki mahkemelerde de böyle yapılıyor. Yalnız suçu işleyen değil, onu azmettiren de, ona yardım eden de cezalandırılıyor.
Mehmed Ma'sum "kuddise sirruh" hazretleri; "Mü'minin en büyük zararı, sevaptan mahrum kalmasıdır. Birisi sizi yemeğe davet etse, oraya sadece karnınızı doyurmak için giderseniz, hiç sevap alamazsınız, kaybedersiniz. Fakat mü'min kardeşimin davetine icabet etmek sünnet diye niyet ederseniz, sevap kazanırsınız" buyuruyor. Onu sevindirmek için ve onun ikram ettiği helal rızkları yeyip Rabbime ibadet edeceğim... gibi başka niyetler de olursa, her niyet için ayrı sevab kazanılır. Velhasıl, bütün bunlar, hep niyete bağlıdır. Mü'minin bütün hayatındaki kayıp veya zarar, niyetli olmak veya niyetsiz olmağa bağlıdır. Yemek veren, niçin verdiğinin hesabını verecektir. Bütün insanları perişan eden, helak eden, iki şey; servet ve şöhrettir. Yapılan herhangi bir iş, şöhret için olursa, büyük felakettir. Ya Rabbi, Senin dinine ve senin kullarına hizmet etmek için diye niyet edilirse seadettir.
İmâm-ı Ahmed, Tirmüzî, Hâkim ve Buhârînin "rahimehümullah" bildirdikleri] hadis-i şerifte, (Hayâ, îmandandır. Îmanı olan Cennettedir. Fuhuş, kötülüktür. Kötüler Cehennemdedir) buyuruldu.
[İmâm-ı Ahmed ve Tirmüzînin bildirdikleri] hadis-i şerifte, (Cehenneme girmesi haram olan ve Cehennemin de onu yakması haram olan kimseyi bildiriyorum. Dikkat ediniz! Bu kimse, insanlara kolaylık, yumuşaklık gösteren [bir müslüman] dir) buyuruldu.
[Ahmed ve Tirmüzî ve Ebû Dâvüdün bildirdikleri] hadis-i şerifte, (Yumuşak olanlar ve kolaylık gösterenler, burnuna yuları takılmış deve gibidir. Yürütmek istenirse, hayvan ona uyar. Taşın üzerine oturtmak istenirse, hayvan oraya oturur)buyuruldu.
[(Buhârî)deki] hadis-i şerifte, (Kızdığı zaman istediğini yapabilecek [müslüman] bir kimse, kızmazsa, Allahü teâlâ kıyâmet günü onu herkesin arasından çağırır. Cennette istediğin yere git der) buyuruldu.
[Bütün kitaplarda yazılı olan hadis-i şerifte], bir kimse Resûlullahdan nasihat istedikte, (Kızma, sinirlenme!) buyurdu. Birkaç kere sordukta, hepsine de (Kızma, sinirlenme!)buyurdu.
Hasan-ı Basrî "radıyallahü anh" hazretleri buyurdular ki;
Ey insan, insanların çokluğuna bakıp da aldanma! Çünkü sen yalnızsın, yalnız öleceksin, kabre yalnız gireceksin, yalnız kabirden kalkacaksın ve kendi hesabını vereceksin.
İnsanoğlu sıhhatli günlerinde ve hasta olduğu günlerde faydalı olan şeyler yapmış olsa (ömrünü iyi değerlendirse) ne iyi olur.
Îsâ (aleyhisselâm): "Katığım açlık, şiârım korku, bineğim iki ayağım, elbisem yün, ışığım ay, yemeğim ve meyvem yerden bitenler. Yanımda hiçbir şey olmadığı halde sabahlar ve akşamlarım. Yeryüzünde benden zengin kimse yoktur, buyurmuş.