Taha Kılınç
Nefsin kölesi olmak
20 Ekim 2017, Cuma
Bir kimse, hep nefsinin istekleri peşinde koşar ve nefsinin istediklerine kavuşabilmek için her şeyi yapıyorsa, bu kimse, nefsinin esiridir, kölesidir ve nefsine tapmaktadır. Herhangi bir kimsenin sözüne uyarak, İslâmiyetin dışına çıkmak, onun sözlerini, İslâmiyetten üstün tutmak, o kimsenin kölesi olmak ve ona tapınmak demektir. Bunun için insan, neyin esiri, kimin kölesi ve kulu olduğuna dikkat etmelidir. Ebû Ali Dekkâk hazretleri, nasihat isteyen birisine hitaben;
"Sen kimin esiri ve mülküysen onun kulusun. Eğer nefsinin esiri ve mülkü isen nefsinin kulusun. Eğer dünyanın esiriysen, dünyanın kulusun ve kölesisin" buyurmuştur.
Bir sene Belh şehrinde kıtlık olur ve insanlar yiyecek bir şey bulamazlar. Bu yüzden hiç kimsenin yüzü gülmemektedir. İnsanlar bu hâlde iken, Şakîk-i Belhî hazretleri, çarşıda neşeli bir köle görür ve ona;
-Herkes üzüntülü iken sen niçin bu kadar neşelisin, diye sorar. Köle;
-Benim efendim zengindir, beni aç, çıplak bırakmaz ki, der.
Şakîk-i Belhî hazretleri, kölenin bu sözü karşısında;
Şakîk-i Belhî hazretleri, kölenin bu sözü karşısında;
"Aman ya Rabbi! Az bir dünyalığı olan şu zenginin kölesi böyle neşeli. Halbuki, sen bütün canlıların rızıklarına kefil oldun. Biz niçin gam ve keder içinde olalım" diyerek yüzünü ahirete çevirir.
İnsan, ya kendisi gibi yaratılmış olan bir insanın, varlığın esiri, kölesi, kuludur veya her şeyin sahibi, yaratanı olan Allahü teâlânın kuludur. Herkes, dünyada yaptığı tercihe göre, ahirette hesap verecektir. Peygamber efendimiz;
(Allahü teâlâ buyuruyor ki: Benim şerikim, ortağım yoktur. Başkasını bana ortak eden, sevaplarını ondan istesin. İbadetlerinizi ihlas ile yapınız! Allahü teâlâ, ihlas ile yapılan işleri kabul eder) buyurmuştur.
Hasan-ı Basrî hazretlerinin Ömer bin Abdülazîz'e yazdığı bir mektûb şöyledir:
Dünyâda, ümit, belâ, beraberdir. Dünyâda kalmanın sonu, yok olmaya gider. Onun sevinci hüzün ile karışıktır. Dünyâda ne geleceği belli olmaz ki, beklenip tedbir alınsın. Dünyâdaki arzular, yalancıdır. Emelleri boştur. Onun iyiliği kederdir. Eğer iyi düşünürse, Âdemoğlu, onda her an tehlike ile karşı karşıyadır. İnsan, rahatlık hâlinde de, musîbet zamanında da, tehlikeli durumlara düşmemeğe gayret göstermelidir.
İnsana öleceğini, Allahü teâlâ ve Peygamberleri (aleyhimüsselâm) bildirmemiş olsa bile, dünyâ onu uykudan mutlaka uyaracaktır. Bununla beraber, yine Allahü teâlâdan azâb ile korkutan, Cennet ile müjdeliyen rehberler geldi. Allahü teâlânın indinde dünyânın zerre kadar kıymeti yoktur. Resûlullah efendimize (aleyhisselâm) dünyâ hazineleri arz olundu da, o kabûl etmedi. Verilmiş olsaydı bile, Allahü teâlânın nezdindekinden sivrisinek kanadı kadar bir şey eksilmezdi. Dünyâ, imtihan için sâlih ve ibâdet edenlerden alındı. Aldatmak için de, Allahü teâlânın düşmanlarına verildi. Dünyâ verilerek aldatılanlar, dünyâyı elde etmekle, ele geçirmekle, kendilerine ikram edildiğini zannederler. Allahü teâlânın, Musa'ya (aleyhisselâm) şöyle buyurduğu rivâyet edilir: "Zenginliğin geldiğini gördüğün zaman, (Bu, cezası çabuklaştırılmış bir günah) de, fakirliğin geldiğini görürsen, (Hoş geldin ey sâlihlerin şiarı, alâmeti) de, istersen rahatlık sahibini öv."
İnsana öleceğini, Allahü teâlâ ve Peygamberleri (aleyhimüsselâm) bildirmemiş olsa bile, dünyâ onu uykudan mutlaka uyaracaktır. Bununla beraber, yine Allahü teâlâdan azâb ile korkutan, Cennet ile müjdeliyen rehberler geldi. Allahü teâlânın indinde dünyânın zerre kadar kıymeti yoktur. Resûlullah efendimize (aleyhisselâm) dünyâ hazineleri arz olundu da, o kabûl etmedi. Verilmiş olsaydı bile, Allahü teâlânın nezdindekinden sivrisinek kanadı kadar bir şey eksilmezdi. Dünyâ, imtihan için sâlih ve ibâdet edenlerden alındı. Aldatmak için de, Allahü teâlânın düşmanlarına verildi. Dünyâ verilerek aldatılanlar, dünyâyı elde etmekle, ele geçirmekle, kendilerine ikram edildiğini zannederler. Allahü teâlânın, Musa'ya (aleyhisselâm) şöyle buyurduğu rivâyet edilir: "Zenginliğin geldiğini gördüğün zaman, (Bu, cezası çabuklaştırılmış bir günah) de, fakirliğin geldiğini görürsen, (Hoş geldin ey sâlihlerin şiarı, alâmeti) de, istersen rahatlık sahibini öv."
HAZRET-İ HAMZA "radıyallahü anh" Hâce Şerefüddîn Hüseyne bir nasîhat mektubu gönderiyor
Allahü teâlâya hamd olsun! Onun seçdiği kullarına selâm olsun! Sevgili oğlum! Fırsat ganîmetdir. Ya'nî, zemân çok kıymetlidir. Bu kıymetli zemânları fâidesiz şeylere harc etmemelidir. Allahü teâlânın râzı olduğu, beğendiği şeyleri yapmakla geçirmelidir. Beş vakt nemâzı, dünyâ işlerini düşünmiyerek ve cemâ'at ile kılmalıdır. (Ta'dîl-i erkân) ile kılmağa dikkat etmelidir. Teheccüd nemâzını kaçırmamalıdır. [Teheccüd, gece nâfile nemâz kılmak demekdir. Farz nemâz borcu olan geceleri de, kazâ nemâzlarını kılmalıdır.] Seher vaktleri istiğfâr etmelidir. Gafletden, nefse uymakdan lezzet almamalıdır. Dünyânın geçici lezzetlerine aldanmamalıdır. Ölümü hâtırlamalı, âhıretin dehşet ve şiddetini göz önüne getirmelidir. Kısacası, yüzümüzü dünyâdan âhırete çevirmelidir. Dünyâ işleri ile zarûret mikdârı uğraşmalı, başka zemânlarda, hep âhıreti kazandıracak işleri yapmalıdır. Sözün özü, gönül Allahdan gayrisine tutulmakdan kurtulmalı, beden ve a'zâları da, ahkâm-ı islâmiyyeye uymakla süslemelidir...