Madem eski defterler yeniden açıldı, madem Birinci Dünya Savaşı sonrası bizim coğrafya ikinci kez dizayn ediliyor, madem bütün ülkeler için yeni harita çalışmaları yapılıyor, o zamanbizim de kendi dosyalarımızı raflardan indirme, kendi haritalarımızı masaya koyma vakti gelmiştir. Bizim de kendi geleceğimizi kendimiz kurma, bize yönelen tehditlerle kendi öz savunmamızla mücadele zorunluluğumuz ortaya çıkmıştır.
Amerika'nın, İngiltere'nin, Rusya'nın, Almanya'nın, Fransa'nın hatta İran'ın aktif biçimde katıldığı bu yeni devletler oyununun dışında kalmamızı kimse beklemesin. Kimse bizi DAEŞ üzerinden, Musul üzerinden, enerji kaynakları üzerinden yürütülen güç hesaplaşmasının dışına itmeye kalkışmasın. Kimse bizi bağımlı bir ittifak ilişkisi üzerinden örgütler düzeyine indirgemeye, akıl vermeye, buyruk altına almaya kalkışmasın. Kimse bölge ülkelerini, bölgedeki örgütlerini bize karşı kışkırtarak gözümüzü korkutmaya kalkışmasın.
Kimse susmamızı, boyun eğmemizi beklemesin..
Yemen'den Suriye'ye, Irak'tan Suudi Arabistan'a kadar her ülkenin tartışmaya açıldığı, her ülkenin geleceğinin sorgulandığı, her ülke için bir şekilde hırpalama planları yapıldığı hatta parçalama senaryoları uygulandığı bir dönemde kimse bizden susmamızı, oturduğumuz yerde kalmamızı, boyun büküp olacaklara teslim olmamızı beklemesin, bir adım sonra gelecek saldırılara karşı hazırlık yapmamızı engellemeye kalkışmasın.
Coğrafyayı tartışmaya biz açmadık. Afganistan ve Irak'ı biz işgal etmedik. DAEŞ'i biz ortaya çıkarmadık, DAEŞ üzerinden terör haritası uygulayarak müdahalelere zemin hazırlamadık. Tam tersine bu örgütün saldırılarına maruz kaldık, PKK'nın saldırılarına muhatap olduk, FETÖ üzerinden iç savaş senaryolarıyla yüzleştik. Bu örgütler üzerinden servis edilen etnik ve mezhep eksenli kimlik savaşlarıyla boğuştuk. Bu mücadeleye en ağır şartlarda hala devam ediyoruz.
Bizim bin yıllık hesabımız var
Ama biz, bu mücadeleler ile meşgul edilerek sınırlarımızın hemen güneyinde olanlara, kurulan tuzaklara, tezgahlara bihaber kalacak bir ülke değiliz, öyle bir millet de değiliz. Biz bu coğrafyanınasli unsuruyuz, tarih yapıcı ülkesi ve milletiyiz. Coğrafyanın bin yılını belirlemiş bir milleti, Musul'dan uzak tutma, Suriye ve Irak'ın kuzeyinde oluşturulacak statükolarla tehdit etmeye kalkışanlar, o ucuz oyunu oynayanlar, bizi bölgeden uzaklaştırarak buşehirlere, topraklara çökmeye çalışanlar, bu yeni nesil işgal planıyapanlar Türkiye'yi hesaba katmadan hiçbir planı başaramayacaklardır.
Bugün, coğrafyanın tamamı sorgulanıyor. Devletlerin, uluslararası teamüllerin devre dışı bırakıldığı, Irak ve Suriye üzerinde korkunç bir paylaşım mücadelesi verildiği bir dönemi yaşıyoruz. MerkeziBağdat hükümeti diye bir şey neredeyse kalmadı. Tahran'ın ve Washington'ın talimatlarına göre pozisyon alan bir hükümetin, Irak'ı bir bütün olarak ayakta tutacak gücü kalmadı.
Türkiye karşıtlığı ile neyi örtüyorlar?
Bu yüzden, Bağdat'tan yükselen Türkiye karşıtı sesler, ABD'nin sesidir, İran'ın sesidir, mezhep kimliğine göre şekillenmişörgütlerin sesidir. Bu sesi bize yöneltenler, Irak'ı parçalamakta, şehir savaşlarına hazırlık yapmakta, Suriye ve Irak üzerindebirkaç devlet kurma planları yapmakta, kuracakları bu garnizondevletçikler üzerinden de bölge enerji kaynaklarını güvenceye alma hesabı yapmaktalar.
Bütün ülkeler orada bir paylaşım mücadelesi verirken, bütün değerlerive teamülleri ellerinin tersiyle iterken bize uluslararası hukuk dersiverilmesi, egemenlik dersi verilmesi, sadece bizim varolan statükoya bağlı kalmamızı istemesi akıl alır bir şey değildir. “Sen karışma”, “girme bu işe”, “senin burada yerin yok” diyenler, bizim bütün tarihi bağlarımızı yok sayanlar, bütün geçmiş hafızamızı silmeye çalışanlar, kendileri bu ülkeleri, şehirleri lime lime ediyor, küçük parçalar halinde paylaşıyor.
Musul'a sahip çıkma zamanı
Yok öyle yağma..
Musul meselesi Türkiye'nin en esaslı davalarından biridir. 1926 şartlarına sığınmamıza bile gerek yok. Sadece bugünkü paylaşım, yeni bölgesel statüko çalışması, bölgenin demografik gerçekleri, mezhep gerçekleri, Türkiye'nin güvenlik kaygıları, bir coğrafya ülkesi olarak öncelikleri bize gerekçe olarak yetiyor. Musul asla Musul halkının dışında bir iradeye teslim edilemez. Musul, bölgeyeyabancı bir ülkenin denetimine giremez.
Musul etnik ve mezhep ayrıştırmasının hedefi olamaz. MusulABD'nin, İngiltere'nin petrol oyunlarına kurban edilemez. Musul İran'ın Şii kimliğine ayarlı tasarruflarına maruz bırakılamaz. Musul, tamamen İran ve Şiilik ekseninde hareket eden Bağdat'ın da insafına bırakılamaz.
Şehir savaşlarına hazırlık yapılıyor
DAEŞ üzerinden bir işgal haritası uygulandı, Musul örgüte teslim edildi. Şimdi aynı örgüt üzerinden bir başka işgal haritasıuygulanıyor, DAEŞ bahane edilip bir başka işgal denemesi yapılıyor. Bu, tamamen talandır, yağmadır, Irak işgalinden sonraki ikinci dalga işgal girişimlerinin öncüsüdür. Ülkelere yönelen tehdit, işgal şehirlere yönelmiştir. Devletleri çözme planı, şehirlere ayrıştırmaplanıyla devam etmektedir. Bundan sonraki adım ise şehirler savaşıolacaktır. Bağdat Musul'la, Musul Halep'le savaştırılacaktır.
Türkiye, bu tarihi çözülme ve ayrıştırma döneminde dinamik bir güç olarak, toparlayıcı bir güç olarak coğrafyaya girmelidir. BirSelçuklu yöntemi olarak girmelidir. Yeni zinde güç olarak girmelidir. Türkiye, sadece Musul'da değil, coğrafyamızdaki bütün devletler oyununa müdahil ülke haline gelmelidir. Asla savunma, kendi içine çekilme, evine kapanma lüksü yoktur.
Savunmada kalmak intihardır
Çünkü savunmada kalan her devletin kaybedeceği bir tarihi geçiş dönemi yaşıyoruz. Kim ileri bir adım atarsa yanına kar kalacağı bir dönemdeyiz. Bu yüzen binlerce kilometre öteden gelip bizim şehirlerimize, ülkelerimize müdahil oluyorlar, el koyuyorlar.
Yabancı güçlerin işgaline uğrayan bizim şehirlerimiz ama söz hakkıverilmeyen de bizler oluyoruz. O zaman zor devreye girecektir, o zaman tarihi hesaplar devreye girecektir, o zaman Türkiye de kendi tarihi gerçeklerini zemin bilip mücadelesini ona göre verecektir.
Bugün bunu yapmazsak yarın o şehirler bizi vuracak birer askeri güce, silaha dönüşecektir. Bugün o şehirleri koruyamazsak yarın Anadolu şehirlerini koruma şansımız olmayacaktır.
Anadolu şehirleri hedef alınabilir..
Öyleyse; dünya biraraya gelse bile Türkiye sesini yükseltmeli, bölgedeki çıkarlarını korumalı, Suriye ve Irak topraklarında kendi savunma kalkanlarını oluşturmalı, gerekirse doğrudan askeri müdahaleyapmalıdır. Bugün çekineceğimiz müdahaleler yarın büyük savaşlar olarak bize gelecektir.
O zaman DAEŞ yerine başka örgütler ikame edilecek, o örgütler üzerinden başka ülkeler hedef alınacak, o örgütler üzerinden şehirler işgal edilip düzmece kurtarma operasyonları yapılacak, bu“özgürleştirme” projeleriyle paylaşım, coğrafyanın tamamını rehin alacaktır. O zaman o şehirlerden bazıları Anadolu şehirleri olacak, en büyük paylaşım savaşı Anadolu'yu vuracaktır.
Türkiye karşıtlığı işgalcilerin sesi..
Tarih, geçmişimiz, coğrafyada yüzyıllara dayanan tecrübelerimizbize ne yapmamız gerektiğini söylemektedir. Bu bir yayılma değil, istila değil, işgal değil kendimizi ve coğrafyamızı kurtarma sorumluluğudur. Hiçbir etnik kimlik, mezhep kimliği kavgası vermeden,kaynaştırıcı, birleştirici bir rol üslenmek zorundayız. Önce kendimizi korumanın sonra coğrafyanın geleceğini inşa etmenin yollarını aramalıyız. Bağdat'tan yükselen Türkiye karşıtlığının, ABD'nin desteğiyle,İran'ın teşvikiyle coğrafya ölçeğinde Türkiye karşıtlığı olarak öne çıkarılmasının sebebi bu misyonu yok etmektir.
Bunun sebebi basittir: Dışarıdan gelen istilacılara karşı bölgeyi koruma telaşında olan Türkiye'yi kim, neden hedef yapar?Çünkü Türkiye o Büyük Oyun'u bozacak tek ülkedir, bu çığırtkanlıküzerinden sindirilmek istenmektedir. Bu yüzden Bağdat'tan yükselen ses, hiçbir şekilde işgalci ülkeleri hedef almamaktadır. Çünkü sesin sahibi işgalcidir.
Tel Afer için acil önlem alınmalı..
Peki ne yapmak gerekiyor?
Hiçbir gürültüye pabuç bırakmadan, duygusal tepkilere teslim olmadan Fırat Kalkanı benzeri operasyonlara devam edilmeli. Suriye topraklarında iki bölgeden, Irak topraklarında da bir bölgedenmüdahale alanları oluşturulmalı. Akdeniz'den-İran sınırına uzanan kuşağı Türkiye karşıtı cepheye döndürme planlarına karşı Türkiye, bu kuşakta kendi kontrol alanlarını oluşturmalı.
Tel Afer'i korumak için acil planlar yapılmalı, Musul'a yönelen çokuluslu paylaşımı boşa çıkaracak girişimler öne alınmalıdır. Musul-Halep arasındaki bütün bölge, Türkiye için tehdit olmaktan çıkarılmalıdır.
Unutmayın, bugün atmadığımız küçük adımlar yarın Türkiye'ye çok ağır bedeller ödetecek, onu tarihin dışına itilme riskiyle karşı karşıya bırakacaktır. Bugün ihmal ettiğimiz her sorumluluk, yarın büyük savaş olarak kapımızı çalacaktır. Bu tutum, iki komşumuzun topraklarını işgal değil, çokuluslu işgallere karşı onların toprak bütünlüğünü korumaamaçlıdır.
Üç bölge için Fırat Kalkanı
Daha açık söyleyeyim: Türkiye gerekirse, bütün şartlarını zorlayarak Tel Afer'e askeri olarak girmenin planlarını yapmalıdır. Türkiye, Suriye topraklarında Afrin ve Tel Abyad'dan da Fırat Kalkanı benzeri derin bir yarma harekatının hazırlıklarına girişmelidir.
Bunu savaş olarak göreceklere şunu söyleyeyim: Siz, birkaç yıl sonra hepimizi içine alacak o büyük felaketi, yangını anlamakta zorluk çekiyorsunuz. Bugüne değil, birkaç yıl sonrasına bakanlar, bu müdahalelerin büyük savaşları önleme girişimleri olacağını anlayacaktır.
Tarih yapıcı rol, Türkiye'nin kapısını bir kez daha çalmaktadır.