Muhammed Ali'nin cenaze töreni için Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ve ekibi ile ABD'de, Louisville'deyiz. Ali'nin maçlarını anlatan Orhan Ayhan'dan Cemal Kamacı'ya kadar, konuya ilgisi ve yakınlığı olan birçok kişi var ekipte.
Muhammed Ali'nin vefatını duyunca birçokları gibi ben de; “Acaba Cumhurbaşkanı cenazeye gider mi" diye bir soru geçirdim içimden ve “muhtemelen gidecek" diye cevap verdim.
Öyle de oldu. O gitmeliydi. Orada olmalıydı. Ve oradayız..
Onun neden gitmesi gerektiğini bugünkü küresel konjonktürü, bizim durduğumuz yeri, nasıl bir dünya hayal ettiğimizi, sembollerimizi ve değerlerimizi düşününce, nasıl bir mücadele geçmişindengeldiğimizi ve bugün içinde olduğumuz durumu düşününce anlıyorsunuz. Bunları düşününce de en çok Erdoğan'ın cenazeye gitmesi gerektiğini fark ediyorsunuz.
Kendi adıma böyle bir fırsatı yakaladığım için, böyle bir tarihi olaya tanık olabildiğim için şanslı olduğumu hissediyorum.
Çünkü bizler, düşünceleri, hesapları, hedefleri kadar yürekleri ile yaşayan insanlarız. Böyle bir nesiliz. Böyle bir hamurdanız, böyle bir karakter ve ruh dünyasına sahibiz. Dünya ne kadar değişirse değişsin, Türkiye ne kadar değişirse değişsin, bizdeki bu ruh ve özlem hiçbir zaman değişmeyecektir.
Çünkü bizim içim semboller, değerler o kadar önemli ki, Doğu'dan da gelse, Batı'dan da gelse onlara hep sahip çıktık. Onlarla coştuk, gururlandık, onlarla üzüldük, acı çektik.
Elbette Muhammed Ali bunlardan biriydi. Özellikle bizden bir kuşak öncekiler için çok daha önemliydi. Çünkü Ali hepsinin hayatına dokunmuştu, zihin dünyasına dokunmuştu, öfkesine ve coşkusuna dokunmuştu.
Bizim kuşağın dünyasına dokunan bir başka sembol ise Malcolm Xoldu. Onun ırk ayrımına karşı verdiği mücadele, o genç ruhu, o asiliği, devrimciliği, sözünü esirgememesi, birçoklarından daha erken küresel İslami hareketlerle bağ kurması ve bu mücadelesini şehadetlesonlandırması bizim kuşağı daha bir sarstı.
Muhammed Ali ve Malkolm X, birbirleriyle kesişen yolları, ayrışmaları, geçirdikleri zihinsel dönüşümler açısından da, ABD'deki Müslümanları anlamak açısından da çarpıcı detaylar, örnekler sunuyor bizlere. Bugün bile.
Birkaç gündür Türk ve dünya medyası, yoğun bir şekilde Muhammed Ali'yi tartışıyor. Hayat hikâyesini, maçlarını, sözlerini, tavırlarını didik didik ediyor.
Ali'nin maçları, zaferleri, Müslüman oluşu, ABD'deki Müslüman toplum içindeki yeri, tevekkülü öne çıkaran kişiliği, dik duruşu, ırk ayrımına ve Vietnam Savaşı'na karşı tavizsiz tutumu ve vefatına kadar istikrarlı bir çizgide yürümesi gibi..
Soğuk Savaş'ın en keskin dönemlerinde, dünyanın katı bloklara ayrıştığı dönemlerde öne çıkan, kahramanlaşan, sembolleşen isimlerdendi o. Sadece ringlerde, yumruklarıyla zafer kazanmıyor, duruşu ve tercihleriyle de o günün dünyasına çok fazla mesaj veriyordu. Ve o mesajlar, hiçbir coğrafi sınır tanımadan yeryüzünün her köşesinde etkisini gösteriyordu.
Antiemperyal dalga o kadar güçlüydü ki, Müslüman dünya o kadarzayıf ve çaresizdi ki, İslam ve Müslümanlık adına söz söyleyen, duruş sergileyen isimler haklı bir saygı ve şöhrete ulaşıyordu.
Özellikle bu isimler, yeni emperyal merkezden çıkıyorsa, orada bir şey söylüyorsa, orada başkaldırıyorsa o ses çok daha güçlü çıkıyordu. Çünkü onların mücadelesi çok daha zordu, çünkü ağır bedellerödüyorlardı. Sayıları çok azdı ama yılmıyorlardı.
İslam'ın, Müslümanların, Osmanlı'nın çöküşünden sonraki sahipsizliğinin, umutsuzluğunun dip yaptığı dönemlerdi. Birçok ülkedeki ulus devlet yapılanmaları, yapıları ve kuruluşları itibariyle İslam'ı ve Müslümanlığı devreden çıkarma, etkisizleştirme üzerine formatlanmıştı. 11 Eylül sonrası küresel ölçekte 28 Şubat tasfiyesibaşlatanların bir önceki projesini bu rejimler yürütüyordu.
Milletlerin önüne, Müslümanlık dışında yeni değerler, hedefler, kimlikler sunuyorlardı. İşte böyle bir dönemde, Muhammed Ali gibi isimlerin, Malcolm X gibi isimlerin mücadelesi bir direnç ifade ediyordu. En yoklukta bir kimlikle ayağa kalkıyorlar, o kimlikle Batı'nınkalbinde başkaldırabiliyorlardı.
Soğuk savaş bittikten sonra her şey daha bir belirsizleşti. Müslüman dünya daha zenginleşti, kendini fark eder hale geldi. Siyasi arayışları, kimlik arayışları toplumsallaştı. Tarihi birikimler bugüne taşındı, aradaki kopukluklar giderildi, dünya sistemi dediğimiz kurulu düzene itirazlar yükselmeye başladı.
Bu itirazlar meydan okumaya, başkaldırıya dönüştü. Artık cephe savaşları veriyoruz, ülke, coğrafya savaşları veriyoruz. Artık bireylerin yanında kitleler, ülkeler, cepheler sembolleşiyordu. Bireylerden kitlelere bir akış söz konusuydu.
Ama bütün bunlar, işte bu değerlerin, sembollerin emeklerinden beslendi. Sadece Amerika'da değil, dünyanın her yerinde, Müslüman coğrafyanın her toprak parçasında sayısız isimsiz kahramanlar var. Kim bilir, belki gelecek nesiller bugün bizim yapamadığımızı yapacak. Bu isimsiz kahramanların hayat hikâyelerini yazacak, o kahramanları öğretecek.
Bizim sadece Muhammed Ali'yi değil, yüz yıl önceki kahramanlarımızı, sembollerimizi bugün tek tek ortaya çıkarıp onlara sarıldığımız gibi onlar da bu isimsizlere sarılacak.
Türkiye, en keskin hesaplaşmanın ana merkezi durumunda. Bir büyük tarihsel mücadelenin en güçlü ülkesi durumunda. Sadece kendine değil, coğrafyasına kapılar aralama, yol haritası çizme telaşında.
Ülkemize içeriden ve dışarıdan ardı ardına gelen saldırıların hepsi, işte bu kimlik hesaplaşmasını, işte bu başkaldırıyı, bu meydan okumayı, bu kendi olmayı boşa çıkarmaya dönüktür. Bu yüzden bugün mücadele edenler, bugün dik duranlar, bugün kendini yüz yıllık bir hesapla kuranlar asla unutulmayacak.
Bir kaç saat sonra Muhammed Ali'nin cenazesine, dini törenegeçeceğiz. Dünyanın her köşesinden gelenlerle birlikte olacağız. Muhammed Ali'ye selamlar taşıyacak, dualar edeceğiz.
Kim bilir, belki bir gün, Malcolm X'in mezarını ziyaret etme fırsatı da buluruz. Kim bilir.
Bizden sonraki nesillere bırakacağımız en büyük miras, değerlerimiz veyeni sembollerimiz olmalı. Dik duranların, sessiz karamanların, mücadele öncülerinin destanları gelecek nesillere anlatılmalı.
Tarihin en karmaşık, en sancılı dönemlerinden, en buhranlıdönemlerinden birine tanık oluyoruz. Öyleyse bu dönemin sembollerini, kahramanlarını, öncülerini asla yalnız bırakmamalı.
Mücadele böyle kazanılır, tarih böyle değiştirilir.