Bizimki de bunun gibi. Henüz operasyon yapmadan, adeta “yapmış gibi” gibi olduk.
BÜYÜK DEVLET VE MİLLET OLMANIN ÖZGÜVENİ
Küresel güçler bir yana, hemen her gün etrafımızda ihtilaflı olan ülkelerin yetkililerinin tehditlerine maruz kalıyoruz. Bir gün Suriyeli bir yetkili, bir gün İranlı eski bir bakan, başka bir gün de Yunanistan’dan muvazzaf ya da sabık bir yetkili düşmanlıklarını açık açık dile getiriyor.
Devlet ve millet bu tehditler karşısında paniklemiyor ama elbette not alıyor. Bu tür tehditler dile getirilmese bile kimin hangi niyetleri taşıdığı bilindiği için her zaman tedbirliyiz.
Ama rutin tedbirlerimiz bile içimizdeki bir güruh tarafından, “Türkiye, Türkler Sevr paranoyası yaşıyor” şeklinde değerlendiriliyor. Bu kadar aleni meydan okuma, işgal planları açıklama Sevr’i bile gölgede bırakırken, içimizdeki liberal solculara göre Türkiye’yi her daim “boş arazi gibi” tutmalıyız. Aksi, “Sevr paranoyasının” tezahürü olur.
İnanın, bizde mesela yeni terhis olmuş bir Onbaşı bile “Yunanistan’ı Trakya üzerinden bilmem kaç taburla, tugayla, şu kadar tankla, şu kadar zamanda işgal ederiz” dese Yunanistan’da halk marketlere hücum eder. Yunan hükümeti de BM Güvenlik Konseyi ile NATO’yu olağanüstü toplantılara çağırır. Bunların paranoyaları, ağlamaları ile aylarca kafamız şişer.
Ama bu kez de liberal sol tayfa “içimizdeki şovenistler, maksimalistler yüzünden gariban Yunan halkı panik ve endişe yaşıyor. Bunlar yüzünden dünyayla bütünleşemiyoruz. Bu kafa bizi bütün komşularımızda papaz ediyor” falan der.
Biz Cumhuriyet kurulduktan sonra geçmişte yaşadığımız felaketleri aklımızdan çıkarmadan tedbiri hiç elden bırakmadık ama büyük bir devlet ve millete yakışan bir özgüven içinde olduk. Ne bir emekli Yunan generalinin ne de eski bir İranlı bakanın hezeyanlarından teyakkuza geçmedik, keyfimizi bozmadık.
Yunanistan’daki televizyonların en az ikisinde her gün saatlerce Türkiye’nin geliştirdiği silahlar ve “işgal planları” üzerine halkı panik ve korkuya sevk edecek, Cübbeli Ahmet Hoca’nın deyişiyle “manyak manyak işler” yapılırken, bizde mesela Yunanistan’ın Fransa’dan aldığı Rafale uçaklarına ilişkin mesele televizyonlarımızda bir senede en fazla 20 dakika ancak konuşulmuştur. Bu sürenin çoğu da tamamen haber amaçlıdır.
Bizim kamuoyumuzun Yunanistan’ın ne aldığı uçaklardan ne de füzelerden haberi vardır. Ama Yunan kamuoyu mesela hem TB-2 SİHA’ların hem de TCG Anadolu gemisinin özelliklerini Türk kamuoyundan iyi bilir. Çünkü sabah akşam bunlarla korkutuluyor.
Ben Türk savunma sanayiini düzenli takip etmediğim dönemde yeni üretilen silah ve füzelerin bir kısmının özelliklerini Yunan sunucu İoannis Theodoratos’un Youtube’de yayınlanan Türkçe altyazılı televizyon programlarından öğrendim. Yunan sunucu Theodoratos’un Türk savunma sanayi ürünlerine ilişkin tek başına yaptığı yıllık programların süresi, bizim televizyonlarımızın toplamından fazladır.
Bu ruh halinin gerek bireysel gerekse kitlesel bağlamda elbette sosyal psikolojik nedenleri, kökenleri var.
Neyse, mevzuyu fazla uzatmadan şimdilik burada noktalayayım.