17.03.17, Cuma
İmam-ı Rabbani Hazretlerinden..
Gençlik zemânında, insanı üç din düşmanı olan, nefs, şeytân ve kötü insanlar aldatmağa uğraşmakdadır. Bunlar karşısında az bir ibâdet pek kıymetli olur. İhtiyârlıkda yapılan, bundan katkat fazla ibâdetlerin bu kadar kıymeti olmaz. Düşman hücûm etdiği zemân, askerin ufak bir hareketi, çok kıymetli olur. Sulh zemânında yapılan büyük ta'lîmlerin, manevraların, bu kadar kıymeti olmaz.
Oğlum, bütün varlıkların hülâsası, özü olan insan, eğlence için, oyun için, yiyip içmek, gezmek, yatmak, keyf sürmek için yaratılmadı. Kulluk vazîfelerini yapmak için, Rabbine itâ'at, tevâzu', kuvvetsizliğini, ihtiyâcını göstermek, Ona sığınmak ve yalvarmak için yaratıldı. Muhammed aleyhisselâmın bildirdiği ibâdetlerin hepsi, insanlara fâideli şeylerdir. İnsanlara yaradığı için emr edilmişdir. Yoksa, hiçbir ibâdetin Allahü teâlâya fâidesi yokdur. Candan teşekkür ederek, minnet ile ibâdet yapmalı. Tâm teslîm olarak, emrleri yapmağa ve yasaklardan kaçınmağa çalışmalıdır. Allahü teâlâ hiçbirşeye muhtâc olmadığı hâlde, kullarını emr ve yasaklar vermekle şereflendirdi. Herşeye muhtâc olan, biz kulların, bu büyük ihsâna, bol bol teşekkür etmemiz, bunun için de, emrleri yapmağa, cândan sarılmamız lâzımdır.
|
Şâh-ı Nakşibend Behâeddîn Buhârî "kuddise sirruh" hazretleri buyurdular ki;
İnsanlara rehber olan, onları irşâd eden âlim zâtlar, usta bir avcıya benzerler. Usta avcılar, ince maharetlerle vahşî bir canavarı tuzağa düşürüp yakalarlar, sonra da avladıkları o vahşî hayvanı terbiye edip, ehlileştirirler. Bunun gibi, Allahü teâlânın evliyâsı olan zâtlar da hikmet ehli olup, güzel tedbirler ile, huylarına göre tâliblere öyle muâmele ederler ki, teslimiyyet makamına ulaştırırlar. Sonra sünnet-i seniyyeye tâbi olmalarını sağlayarak, maksada ulaştırırlar.
İnsanlara rehber olan zâtlar, herkesin kabiliyetine ve istidâdına göre muâmele ederler. Eğer tâlib yeni ise, onun yükünü çekip, ona hizmet ederler. Dâvûd aleyhisselâma; "Ey Dâvûd! Beni taleb eden birini gördüğün zaman, ona hizmetçi ol!" buyurulduğu gibi, çok hizmet ve himmet göstermek gerekir ki, tâlibde bu yola girme kabiliyeti peyda olsun. Bizim yolumuzda olan kimse, bu yola tam uyup, bunun aksine bir iş yapmamalıdır ki, işin neticesi meydana çıksın. Sünnet-i seniyyeye uymaktan ibâret olan yolumuza uyarak, işlerde ve amellerde dikkatli davranmalıdır ki, kendinde ehlullahın tam bir ma'rifetine kavuşma saadeti nail olsun.
Bizim yolumuz sohbettir. Halvette (yalnızlıkta) şöhret vardır. Şöhret ise âfettir. Hayır ve bereket cemiyyette, bir araya gelmektedir. Bu da sohbet ile olur. Sohbet, bir kimsenin arkadaşında fânî olmasıyla, arkadaşını kendine tercih etmesiyle hâsıl olur. Bizim sohbetimizde bulunan kimseler arasında, ba'zılarının kalblerindeki muhabbet tohumu başka şeylere bağlılığı sebebiyle gelişmez, büyümez. Biz böyle kimselerin kalblerini başka şeylere olan bağlılıktan temizleriz. Bizim sohbetimizde bulunanlardan ba'zılarının da kalblerinde muhabbet tohumu yoktur. Biz böyle olanların kalblerinde muhabbet hâsıl etmek için çok himmet ederiz, yardımcı oluruz.
Behâeddîn Buhârî hazretlerine bu dereceye nasıl ulaştınız? diye suâl olununca; "Resûlullah "sallallahü aleyhi ve sellem"e tâbi olmakla ulaştım" buyurdu.
Osmanlı devletini nasıl yıktılar?..
Avrupa'ya fen ve teknik öğrenmek için gönderilen talebeler ve devlet adamlarından bazıları mason yapıldı. Bunlara fen ve teknik yerine İslamiyeti ve Osmanlı İmparatorluğu'nu yıkma teknikleri öğretildi.
Yabancılar bilhassa İngilizler, her türlü vasıtayı kullanarak Müslümanları ilimde ve fende geri bıraktılar. Müslümanların ticaret ve sanatlarına mani olundu. İslam ülkelerindeki güzel ahlakı yıkmak, İslam medeniyetini ortadan kaldırmak, gençlerin İslam ilimlerini öğrenmelerine mani olmak için içki, fuhuş, eğlence, kumar gibi illetler yaygınlaştırıldı. Ahlakı bozmak için, Rum, Ermeni ve diğer gayr-i müslim kadınlar birer ajan gibi çalıştırıldı. Bir debdebe içerisinde, moda evi, dans kursu, manken ve artist yetiştirmek gibi hilelerle bazı genç kızları tuzağa düşürerek, kötü yollara sürüklediler. Bu hususta Müslüman anne ve babalar yavrularını böyle kimselerin ellerine düşürmemek için çok uyanık olmalıdırlar.
Osmanlı Devleti Avrupa'ya tahsil için talebeler ve devlet adamları gönderdi. Bu talebeler ve devlet adamlarından bazıları aldatıldı, mason yapıldı. Fen ve teknik öğrenecek olanlara, İslamiyeti ve Osmanlı İmparatorluğu'nu yıkma teknikleri öğretildi. Bunlardan imparatorluğa ve Müslümanlara en büyük zararı dokunan kimse, Mustafa Reşîd Paşa oldu. Londra'da bulunduğu zaman azılı ve sinsi bir İslam düşmanı olarak yetiştirildi. İskoç masonları ile el ele verdi. Sultan Mahmud Han, mason Reşîd Paşa'nın ihanetlerini görerek idamını emretti ise de ömrü vefa etmedi. Sultanın vefatından sonra İstanbul'a dönen Reşîd Paşa ve arkadaşları, İslamiyete ve Müslümanlara en büyük zararı verdiler.
1839'da padişah olan Abdülmecid Han, genç ve tecrübesizdi. Etrafındaki âlimlerden kendisini ikaz eden de olmadı. Bu hâl, Osmanlı tarihinde korkunç bir dönüm noktası olmuş, koca İslam devletinde "Yok olma devri"ni başlatmıştır.
Temiz kalpli padişah, sinsi İslam düşmanı olan İngilizlerin tatlı dillerine aldanarak, İskoç masonlarının yetiştirdikleri cahilleri işbaşına getirdi. Bunların devleti ve İslamiyeti içeriden yıkma siyasetlerini hemen anlayamadı. Bir anlatan da olmadı. İslamiyeti yıkmak için İngiltere'de kurulmuş olan "İskoç Mason Teşkilatı"'nın kurnaz üyesi Lord Redcliffe İstanbul'a, İngiliz sefiri olarak gönderildi. Mustafa Reşîd Paşa'nın sadrazam yapılması için, Lord Redcliffe sultana çok dil döktü. "Bu aydın, kültürlü ve başarılı veziri sadrazam yaparsanız, İngiltere İmparatorluğu ile Devlet-i aliyye arasındaki bütün anlaşmazlıklar kalkar. Devlet-i aliyye ekonomik, sosyal ve askerî sahalarda ilerler" diyerek halifeyi aldatmıştır.
--
İslam âlemindeki yıkıcı faaliyetler
Hakiki Ehl-i sünnet âlimleri öldürüldü, İslam kitapları yok edildi. İslam âlimlerinin yerine, kendileri tarafından yetiştirilen din cahili, mezhepsiz kimseleri getirdiler.
İngilizler Osmanlı Devleti'ni yıktılar. Osmanlı İmparatorluğu topraklarında 23 adet irili ufaklı birçok devlet kurdular. Bunun sebebi; Müslümanların kuvvetli ve büyük bir devlet kurmalarına mâni olmaktı. İslam ülkeleri diye isimlendirilen memleketler arasında devamlı birbirlerine düşmanlıkları ve harpleri kışkırttılar. Mesela, Sünnî Müslümanların büyük ekseriyeti teşkil ettikleri Suriye'de % 9 olan Nusayrîleri hakim yaptılar. 1982 senesinde Hama ve Humus şehirlerine ordu birlikleriyle hücum edilmiş, iki şehir yerle bir edilerek, silahsız, müdafaasız Sünnî Müslümanlar bombalanmıştır.
Müslümanların bulunduğu memleketlerde hakiki Ehl-i sünnet âlimleri öldürüldü, İslam kitapları hatta Mushâf-ı şerîfler bile yok edildi. Bu İslam âlimlerinin yerine, kendileri tarafından yetiştirilen din cahili, mezhepsiz kimseleri getirdiler.
Bunlardan Cemâleddîn-i Efgânî 1838'de Afganistan'da doğdu. Felsefe kitapları okudu. Afganistan'a karşı Ruslar için casusluk yaptı. Mısır'a geldi. Mason ve mason locası reisi oldu. Mısırlı Edip İshak (Ed-dürer) kitabında, bunun Kahire mason locası reisi olduğunu yazmaktadır. 1960'ta Fransa'da basılan (Les franço-maçons) kitabının 127. sayfasında "Mısır'da kurulan mason localarının başına, Cemâleddîn-i Efgânî ve ondan sonra Muhammed Abduh getirildi. Bunlar, masonluğun Müslümanlar arasında yayılmasına çok yardım ettiler" demektedir.
Sultan Abdülmecid ve Sultan Abdülaziz Han zamanlarında beş defa sadrazam olan Ali Paşa, İngiliz locasına bağlı mason idi. Efgânî'yi İstanbul'a getirdi. Vazife verdi. O zaman İstanbul (Dâr-ül-fünûn) yani üniversite rektörü bulunan ve hakkında küfre düştüğüne dair fetva verilen mason Hasan Tahsin tarafından Efgânî'ye birçok konferans verdirildi. Hasan Tahsin de yine İngiliz mason locasına kayıtlı sadrazam Mustafa Reşîd Paşa tarafından yetiştirilmişti. Sapık fikirlerini her yere yaymaya çalıştı.
Zamanın Şeyhülislamı Hasan Fehmi Efendi, Cemâleddîn'i rezil etti. Cahilliğini ve zararlı birisi olduğunu ortaya koydu. Ali Paşa, bunu İstanbul'dan çıkarmaya mecbur kaldı. Mısır'da ihtilâl ve dinde reform fikirleri aşılamaya çalıştı. "Arâbî Pâşa Vakası"nı hazırlayanlarla birlikte İngilizlere karşı göründü. Mısır Müftüsü Muhammed Abduh ile dost oldu. Dinde reform fikirlerini ona aşıladı.