Taha Kılınç
Mezardan nasıl kalkacağız?
“Kıyamette herkes, öldüğü zamandaki şekli, boyu ve organları ile mezardan kalkacaktır. Herkesin kuyruk sokumu kemiği değişmeyecek, başka organlar, bu kemik üzerine yeniden yaratılacak, ruhlar bu yeni bedenlerini bulup, bu bedenlerine gireceklerdir. Ruhların bu başka yeni bedenlere girmesi, tenasüh değildir. İnsanın bedeni, organları dünyada da değişiyor. Kırk yaşındaki insanın eti, yağı, derisi, kemikleri başkadır. Çocukluğunda bulunanlar başkadır. Fakat o, hep aynı insandır. Çünkü insan, ruh demektir. Beden değişiyor ise de, ruh değişmez. İnsanın parmak izi de hiç değişmez. Hiçbir insanın parmak izi, başkasının parmak izine benzemez. Bir insanın parmak uçlarındaki çizgilerin şekli, doğmadan önce, ruh bedene girdiği sıralarda teşekkül eder. İnsan ölüp çürüyünceye kadar hiç değişmez. Beş bin yıllık mumyalarda aynen kaldıkları görülmüştür. Parmak ucundaki çizgilerden her biri, yan yana dizilmiş deliklerden meydana gelmiştir. Her delikçikten, ter sızmaktadır. İnsan bir şeyi tutunca, sızan ter, o şey üzerinde çizgilerin şekli gibi yapışıp kalır. Teri boyayan bir ilaç sürünce, o kimsenin parmak izi, o şey üzerinde görünür.
İmâm-ı Gazâlî hazretleri, Kimyâ-yı se'âdet kitabında diyor ki:
Bir insanın çeşitli yaşlarındaki bedenleri başka başka oldukları gibi, aynı boy ve şekilde, fakat başka zerrelerden yapılmış bir bedenle kabirden kalkacaktır. Burası iyi anlaşılınca, insan insanı yerse, yenilen organın, hangi insan ile yaratılacağı, yiyen ile mi, yoksa yenilen ile mi birlikte yaratılacağı gibi sorulara lüzum kalmaz. Çünkü, o uzuvların, organların kendisi değil, benzerleri yaratılacaktır.”
Birgün Peygamberimiz 'sallallahü aleyhi ve sellem' Eshab-ı kiramla bir yere gidiyorlardı. Yolda giderken, ölmüş ve kokuşmuş bir koyun gördüler. Herkes burnunu tıkarken, Peygamber efendimiz koyunun başına geldi. Eshab-ı kirama, içinizde bu koyunu seven var mı, diye sordular. Eğer sevilseydi zaten sahibi bırakmazdı. Buyurdular ki; "Nefsim yeddi kudretinde olan Allaha yemin ederim ki, Allah indinde dünya muhabbeti, bu koyuna olan muhabbetten daha kötüdür". Bu koyun sevilmiyor, ama Allah dünyayı bu koyundan beter sevmiyor. İnsanlar da bu dünyanın peşinden koşuyor. Eğer Allahü teala dünyayı bu koyun kadar sevseydi, kendisine küfr eden, isyan eden, iman etmeyen kullarına bir yudum su vermezdi. Eğer onlara çok çok veriyorsa, bu dünyaya kıymet verilmediği içindir. Bu din çok mühim bir maksat için geldi. Cem'i zıddeyn muhaldir. Yani, hem aydınlık hem karanlık bir arada olmadığı gibi, iki zıt şey bir arada olmaz. Ahirette bir Cennet bir de Cehennem vardır. Dünyada da insanların kalbinde ya Allah sevgisi, ya da zıddı vardır. Allahü teala dünyayı değil, dünyanın sevgisini kötülüyor. Allah sevgisinin yanına dünya sevgisini koyarsak, iki zıt şey bir arada olmaz. Dolayısıyla, insanlar ahirette sevdikleriyle beraber olacaklardır. Peygamber efendimiz 'aleyhissalatü vesselam' buyuruyorlar ki; Bu dünya mel'undur, bu dünyada Allah için olmayan her şey de mel'undur. Allah sevgisi varsa, dünya malı zarar vermez. Dünyanın kendisi değil, sevgisi kötülenmiştir. Bir mübarek zât böyle anlatırken, birden durmuş... Sonra, kusura bakmayın, şu önde duran bir kişi uykuya daldı, uykuda Peygamber efendimizi 'aleyhissalatü vesselam' gördü, o arkadaşınız, Resulullah efendimizi dinlerken uyandırmak istemedim, onun için sustum, demiş. Sonra dünya muhabbeti, sevgisi kötüdür diye anlatırken, bir talebesi parmak kaldırmış, hocam, bir şey sorabilirmiyim, demiş. Siz hep dünya şöyle böyle diyorsunuz, ama bu varlıklarınız nedir demiş. Mübarek zât da, Rabbimiz dünyayı değil, dünya sevgisini kötülüyor. Eğer o dünya sevgisi kalbimde olsaydı, siz beni sevebilir miydiniz? Siz beni dinler miydiniz? Bu arkadaşınızın rüyasını görebilir miydim demiş.
--
Allahü teâlâ, dua etmeyi ve dua edeni sever. Peygamber efendimiz de;
(Dua etmek, ibadettir) buyurmuşlardır.
Duanın ve her zikrin sessiz olması efdaldir. Dua etmenin de şartları vardır. Önce, günahlarına pişman olup, tövbe etmeli, istiğfar okumalı, sadaka vermeli, imanını ehl-i sünnet âlimlerinin bildirdiklerine uygun olarak düzeltmeli, duanın kabul olacağına inanmalı, yüzü kıbleye karşı oturup, önce hamd ve salevat okumalı. Duayı üçten fazla söylemeli. Kabul olmadı diyerek, ümit kesmemeli, kabul oluncaya kadar, uzun zaman tekrar etmelidir. Haram yememeli, içmemeli, haram söylememelidir. Haram işlemek, kalbi bozar. Peygamber efendimiz buyurdu ki:
(Çok istiğfar okuyunuz! İstiğfar duası okumaya devam edeni, Allahü teâlâ hastalıklardan, her dertten korur. Hiç ummadığı yerden rızıklandırır.)
Duaların kabul olması için, okuyanın Müslüman olması, günahlarına tövbe etmesi, manasını bilerek, inanarak söylemesi lazımdır. Kararmış kalple yapılan dua kabul olmaz. Beş vakit namaza devam edenin kalbi temizlenir. Kalp söylemeden yalnız ağız ile yapılan duanın faydası olmaz. Dua ederken, kalp uyanık olmalı, kabul edileceğine inanmalıdır. Söylediğinden haberi olmayan gâfilin duası kabul olmaz. Kur’ân-ı kerim okunan yere, rahmet iner. Bu zaman yapılan duanın kabul olması çok umulur. Hadis-i şerifte;
(Duanın kabul olması için, iki şey lazımdır: Birincisi, duayı ihlas ile yapmalıdır. İkincisi, yediği ve giydiği helalden olmalıdır. Müminin odasında, haramdan bir iplik varsa, bu odada yaptığı duası, hiç kabul olmaz) buyuruldu.
İmâm-ı Rabbânî hazretleri;
“Yalvararak, ağlayarak ve sığınarak, kırık kalple Allahü teâlâdan af ve afiyet dilemelidir. Duanın kabul olunduğu anlaşılıncaya ve fitneler kalmayıncaya kadar, böyle dua etmelidir” buyurmuştur.
Mübarek gecelerde, cuma günü ve gecesinde, seher vaktinde, Allah yolunda cihad ederken, her namazdan sonra, yağmur yağarken, Kâbe-i muazzamayı görünce, zemzem suyu içince yapılan duaların kabul olduğu kitaplarda yazılıdır. Musibet anında yapılan dua da müstecabdır. Rahat ve huzur zamanlarında çok dua edenin, dert ve bela zamanlarındaki duaları çabuk kabul olur.
Büyüklerin mühim iki özelliği vardır; Biri tertip, ikincisi temizliktir. Her işleri düzenli, tertipli olur. Buyururlarmış ki; "Kardeşim, tozlu yere şeytanlar toplanır, temiz yere melekler toplanır". Gençler Eshab-ı kirama "aleyhimürrıdvan"; Efendim, sizin ne hususiyetiniz vardı da, Allahü teala sizi böyle yüce bir Peygambere "aleyhissalatü vesselam" eshab yaptı, Onun sohbetine kavuşturdu, diye sormuşlar. Eshab-ı kiram buyurmuşlar ki; Biz temiziz, temizi severiz. Onun için, temizlik imandandır. Tabii bir kalp temizliği ve bir de çevre temizliği var. Neticede, Allah temizleri sever.