Abdurrahman Dilipak
Korku ve öfke
Batıda korku ve öfke hakim.
Geçen gün bir ampul patladı, insanlar korku ve panik içinde sağa-sola kaçıştılar..
Kafayı çekip araçlarla sokağa çıkan holiganlar Müslüman mahallelerde terör estiriyor.
Rengini beğenmediği için bir Fransız, bir Türk genci yaralamış ve ardından kendi de intihar etmişti.
Son olarak Hollanda-Almanya dostluk maçı iptal edildi.. İstanbul’da Türkiye-Yunanistan milli maçı yapıldı. Avrasya koşusu da iptal edilmedi..
Paris’te, “korkmuyoruz, buradayız” diye slogan atanlar, bir mağazada bir ampul patlayınca panik içinde sağa-sola kaçmıştı. Bizde, patlama olduktan sonra insanlar yardım için olay yerine koştular, polis olay yerine girmeye çalışanları engellemeye çalışıyordu. Sosyal medyaya sınırlamaya gidildi. Hatta Twitter ve Facebook hemen Fransız hükümeti ile işbirliğine gitti. Bilgi verdi, özel servisleri devreye soktu. Silahlı güçlere ev ve işyerlerinde arama yetkisi ve “vur emri” verildi. Dün bayan Mitterand gelip teröristlere akıl veriyordu. Şimdi bizim gidip Fransızlara akıl vermemiz mi gerekiyor, gözlemci mi göndermemiz gerekiyor.. AFP ya da REUTER, CNN, BBC hiç de Taksim’deki gibi davranmıyorlar Paris olayları ile ilgili. Çok akıllanmış gözüküyorlar.
Kanada’da daha ilk günden bir cami kundaklanmıştı. İngiltere’de basına yansımasa da sosyal medyada arkası arkasına saldırı haberleri geliyor. Sakallılar, başörtülüler tedirgin. Sözlü ve fiili tacizlere maruz kalıyorlar. Mobing uygulanıyor. Müslüman mahalleler ve camiler de Hıristiyan fanatiklerin, ırkçıların potansiyel tehdit alanları.
Paris saldırısından sonra batıda güvenlik bugün demokrasiden daha öncelikli bir konu haline geldi.. Artık Paris sokaklarında silahlı polisler değil, askerler de görülüyor. İstihbarat birimleri yoğun dinleme, izleme ve fişleme yapıyorlar. Kimsenin bu konuda açık bir itirazı yok..
İşin kötü yanı herkes birbirinden korkuyor.. Her iki kesimde de bu korkuyu körüklemek isteyenler var.. Kimse gelecekten çok da umutlu değil. Gelecek günlerin geçen günleri aratmasından korkuyorlar.. “Yabancılar gitsin” diyorlar ama “yabancı kim”.. Evlilikler, ortaklıklar var. Onlar giderse çok şey değişir. Batılılar bunun altından kalkamazlar.. Ama birlikte yaşamak da çok kolay olmayacak bundan sonra.. Tek sorun DAEŞ değil. Ya da yabancılar giderse, insanların gittikleri ülkelerdeki Fransızlar, Fransız şirketleri, Fransız markalarının durumu ne olacak!. Fransa da bir yerde onlara bağımlı.. Bu konuda bir karar vermek sanıldığı gibi karar vermek çok kolay değil. Karar verilse de uygulama o kadar kolay değil. Uygulansa bile beklenen faydayı sağlamayacak..
Bu konu önümüzdeki günlerde daha çok tartışılacak. Soru çok basit ancak cevabı sanıldığı kadar kolay bir soru değil.
Bu kriz aslında batının kavram ve kurumlarından dayattığı uluslararası düzenden, cici demokrasilerinden, kapitalizmden kaynaklanıyor. Sorunun kaynağında kendileri var. Çözümünü de kendileri bulmaları gerek. Ama bana kalırsa çözüm diye getirecekleri uygulamalar, sorunu daha da derinleştirmekten başka bir işe yaramayacak..
Aslında bu sorunun çözümü konusunda en önemli aktör Türkiye olacaktır. Batı İran kartı ile ya da bölgede İsrail’e oynayarak, Sisi’ye, Esed’e oynayarak bindiği dalı kesiyor..
Herkes biliyor ki, DAEŞ’i örgütleyen güçler arasında Batı Entelijansiyası var. Böylece kendi içlerindeki radikalleri buraya gönderip kendi içlerini temizleyeceklerdi. Hani bu bir yere bal damlatıp, karınca ya da sinek toplayıp onları imha etmek gibi bir şey. DAEŞ’i örgütleyip ona karşı kendileri bölgeye geleceklerdi. Yani oynanan oyunun adı belli idi, tavşana kaç, tazıya tut diyeceklerdi. Bunun adı, kontrollü bunalım stratejisi idi. Ama iş kontrollerinden çıktı. Kafkas’lardan, Balkanlar’dan, Avrupa’dan, Afrika’dan insanlar Suriye’ye geldiler. Burası onlar için eğitim alanına döndü. İnsan buluyorlar, silah buluyorlar.. Şii’si var, Selefi’si var, Sünni’si var, Kürt, Arap, Türk, Müslüman, Hıristiyan, Yezidi herkes var.. Çin’den gelen var, Rusya’dan gelen var. Bugün Suriye’de 60’a yakın ülkeden asker ve buraya savaşmak için gelen insan var. Birçok ülkenin istihbarat ajanları, sayıları 500’ü bulan örgüt içinde aktif. İsrail bölgede. Kürt’lerin, Arap’ların, ya da Şii’lerin, Sünni’lerin kendi içinde farklı fraksiyonları var bu bölgede..
Batılı ülkeler, başlarına gelen bu felaketin asıl sebebini sadece dışarıda aramamaları gerek. Biraz da kendi içlerine bakmaları gerek. Öfkeyle kalkanlar zararla otururlar.
Çözüm için, önce bu işi daha da içinden çıkılmaz hale getirmeyin. Sonra güvenlik tedbirlerini artırın. Derman diye sunduğunuz şey zehire dönüşmesin.. Önce kaş yapayım derken göz çıkartmayın. Yoksa gelecek günler size geçen günlerinizi artırır.
Bataklığı kurutmadan sivrisineklerle mücadelenin faydası yok. Bu terör bataklığını, Esed, MOSSAD, Sisi suluyor ve bir de bölgedeki işbirliği yaptığınız suni iktidarlar..
Siz kendinizi değiştirmeden sizin başınıza gelenler bugünden yarına değişmeyecek. Sonra eliniz ayağınız boş durmasa da tuttuğunuz bir iş olmayacaktır. Altı ay, bir güz gitseniz de, teröre karşı bu kafa ile bir arpa boyu bile yol alamazsınız. Benden söylemesi. Selam ve dua ile.