Abdurrahman Dilipak
Kerim devlet yolunda
Erdoğan seçimlere giderken, “işin ehline verilmesi gerektiği” konusunda önemli bir uyarıda bulundu. İnşallah buna dikkat edilir. Ama bunun ilk işareti, mevcut siyasi ve bürokratik görevlendirmeler konusunda olmalı.
Bugünlerde Siyasetnamelere, Pendname / Öğüt kitaplarına bakıyorum da, genel olarak aldığım notların bir özetini sunmak istedim. Mevcut devletlülere ve bu göreve talip olanlara saygı ile arzolunur:
“Haram yiyen memur, şeytanın ajanıdır. Adalet, mülkün temelidir. Adaletin terazisi doğru tartmıyorsa, o memlekette kimsenin işi düzgün gitmez. Zulm ile abad olunmaz.
Zulüm mülkü zevâle götürür; nankörlük nimeti yok eder.
Ceberut muktedir çevresindekileri sindirir, etrafına fasıkları toplar, erdemli insanları kendinden uzaklaştırır. Adaletin ölçüsü, zayıfın muktedire sesini duyurup, adalet yoluyla hakkını zamanında alıp almadığı ile ilgilidir. Âlime danışmayan, halkla konuşmayan Emir’de hayır yoktur. Onun içindir ki, istişare ve şura farz kılınmıştır. İşi ehline ve liyakat sahibine vermeyen, halkın hakkını gasbeden gasıb gibidir. Bu gasb kul haklarının en zararlı olanıdır.
Adil hükümdar zalim ve müstekbirlere karşı kibirli, mazlumlar ve kendi halinde insanlara karşı ise tevazu içinde merhametli olandır. Zalimler karşısında tevazu zillettir.
Her işin başı Allah korkusudur. Adil bir emir, Allah’a vereceğe hesaba göre hareket eder. Onun için halka hizmet Hakk’a hizmettir düsturu ile hareket etmeli, halka hesap verebilmeli ve kendi vicdanında da yaptığı işten bir rahatsızlık duymamalıdır. Denmiştir ki: “Hayrun nas, men yenfaunnas.” İnsanların hayırlısı insanlara faydalı olandır. Helale-harama dikkat etmeyen, paraya, kadına, mala mülke, makama, şöhrete zaafı ve ihtirası olanlardan uzak durun. Onlar şeytanın yol arkadaşlarıdır. Cimri ve müsriflerden, fısk ve fahşa içinde olanlardan ve kibirlilerden uzak durun, onları kendinize danışman yapmayın, halka amir olarak atamayın.
Yusuf Has Hacib, Kutadgu Bilig’de ve dönemin âlim ve zahidleri, iyi insanı tarif ederken, onun ekmeli mahlûkat, eşrefi mahlûkat, özü-sözü bir, başkalarının elinden, dilinden ve yaptıklarından emin olduğu kişi olarak tarif eder. Emir olacak kişi bütün kötü vasıflardan arınmış ve iyi huylarla bezenmiş biri olmalıdır.. Amir ve memur Allah’a sıkı sıkıya bağlı, takva sahibi bir mümin olmalıdır.. Âlim, hekim ve hakimdir, adaletten ve doğruluktan yana, adaletsizlik ve haksızlıklara karşı mücadele eden cesur ve erdemli insan. O hırsızlık yapmaz, zinaya yaklaşmaz, yalan söylemez, içki içmez, dedikodu etmez, fasıklardan uzak durur, cömerttir. Canlılara karşı merhametli ve şefkatlidir.
Müfsitlerden ve müsriflerden uzak durmak gerek, münafıklardan da. Söz verdiklerinde sözlerinde durmayanlardan da. Egoist, benlik duygusu yüksek insanlar şeytani bir zaafla maluldürler. Muhteris ve muhtekirlerden uzak durun. Bunlar Allah’la o kişi, o kişinin yönettiği ülke halkının arasına perde oluşturur. Zalimleri kendilerine baş intihab edenler, ya da amirlerin zalimleri memur tayin ettiği memleketlerde bunlar Allah’ın gazabından kurtulamazlar. Başlarındaki beyinsizlerin işledikleri yüzünden o halk da zarar görür.
Zalim, fasık, zani, müfsid ve münafık insanların eline verilen yetki ve servet, yılanın ağzındaki zehir gibidir. Karga besleyenlerin gözlerini sakınması gerekir. Kılavuzu karga olanın akıbeti hayrolmayacağı gibi zalimlere yetki ve imkân tanındığında, gün gelir, onları yakacak ateş, onlara bu yetki ve serveti verenleri de yakar. Onun için “zalimlere yardım etmeyin, sonra ateş size de dokunur” denmiştir.
Bir hırsız bir bağdan bir bostan çalarmış. Rüşvet alan biri bir bostan karşılığı bir bağı satarmış. Böyle bir hakim ya da bürokrat, siyasetçi, herhangi bir amir ya da memur insanların devlete olan güvenini sarsar. Eğer bunlardan hesap sorulmaz ve bunların arsızlıkları aleni bir hal alırsa, toplum ya siner ya da onlar gibi davranır. Her iki halde de devlet erkânı ile birlikte toplum da fesada uğrar. Eğer ehliyet ve liyakatin yerini torpil alacak olursa yine aynı sonuç mukadder olur.
Kendilerine mühür emanet edilecek kişiler, evinizin anahtarını kendilerine emanet edeceğiniz kişiler olmalı. Yetkisiz ve yetkisini kullanamayan devlet adamı acizdir, yetkisini halka karşı, Hakk’a rağmen kullanan devlet adamı zalimdir. Acziyet ve zalimlik, siyasette ifrat ve tefrittir. Bu anlamda devlet erkânının ve toplumun havf ile reca arasında bir yerde durması gerekir. Herkese yaptıklarının hesabının sorulacağı bir gün olduğunun unutulmaması gerekir. İyi bir emir Hakk’ın ve halkın güvenini kaybetmesi hainde Allah’ın gazabından korkmalıdır. İyi bir yurttaş ise Hakk’ın ve halkın hukukunu koruyan devletin gazabından korkması gerekir. Elbette onun koruyucu kanatlarından da güven duyması gerekir.
“Aşk” ve “öfke” aklı zail eder ve maraz getirir. İhtirasla istediğiniz her şey imtihanınız olur.
Gücünüze ve servetinize aldanmayın. Gün gelir, bütün servetler yağmalanır tükenir ve kılıçlar kırılır. Ne zenginler gördü bu dünya, ne ceberut krallar, hepsinin saltanatı ve serveti hak ile yeksan odu. Bir sivrisinek bile onu bitirir. Sultanlar sarayları ile övünmeye başladıklarında onlar hatırlasınlar ki, onlar sadece deniz kenarında kumdan evcikler yapan çocuklara benzerler. Onlar kendilerine bu aklı verenlerden uzak durmalıdırlar. Siz Allah’ın adaletinin ve kılıcının yeryüzündeki temsilcisi olun. Onun rızasının tecellisinin vesilesi olun. Adil hükümdarın evinin penceresi yere yakın, kapısı halka açık olur. Elbisesi sadedir. Mütebessim bir çehreye sahiptir. “Cam ev”de oturur.
Şeytan insanoğluna hayallerini süslü ve güzel gösterdi ve insanoğlu hep halinden şikâyet etti. Şükretmedi. O çok sabırsız, doymak bilmeyen ihtiraslarının peşinde koşan, hesap gününü unutan, zalim, kan dökücü biri oldu. İktidar tartışması başlayınca Peygamberimizin cenazesi ortada kaldı da topluca cenaze namazı bile kılınmadı. Tek tek ve küçük gruplar halinde kılındı. Hz. Ali, Hz. Aişe ile anlaşamıyordu. Fatih’in kardeşi Cem Sultan kaçıp Vatikan’a sığınmıştı. Saray hatunlarının devletin başına ne işler açtığını tarih okuyan herkes bilir. Niye; yine de ders almaz insanlar.
Batıda aynı kilisenin öncülüğünde Amerika ve Afrika’yı işgale gidenler, daha sonra köle, toprak ve serveti kendi aralarında paylaşamayınca yüzyıl savaşları yaşandı. Kardeşler düşman oldu. Şarap şişede durduğu gibi durmaz. Haram servet cüzdanda durduğu gibi durmaz.
Haramlar kronolojisinde ilk sırada “üstünlük” iddiası var. Irkçılık, kabilecilik, “bizden”cilik, ne derseniz deyin, şeytanın en keskin hilesi orada gizli. Mezhepçilik, tarikatçılık, Müslümancılık hepsi bunun bir parçasıdır, aileciliğe gelince o da mikro faşizmdir. İşi ehline vereceğiz, ehliyet ve liyakat imandan önce gelecek, haksızlık kimden gelirse gelsin, kime yönelik olursa olsun, mazlumdan yana zalime karşı olacağız. Zalim babamız da olsa, mazlum düşmanımız da olsa. İkinci haram, Fahşa / Fuhuş / haddi aşmak, alenen haram işler yapıp, yaptığını savunmak. Ve 3. merhale. Katl! Aman dikkat, aman dikkat, aman dikkat! Selam ve dua.
Not: Suudi muhalif gazeteci, Suud Konsolosluğunda şehid edildi. İnşallah yapanın yanına kâr kalmaz. Dışişleri, savcılık ve polis harekete geçmeli. Suçlular yakalanmalı. Uluslararası Ceza Mahkemesine ve İnterpol’e suç duyurusunda bulunulmalı ve muhakkik istenmeli. Katiller yakalanıp cezalandırılmalı, konsolosluk geçici olarak kapatılmalı. Ceset bulunduğunda inşallah topluca cenaze namazına katılalım ve ona şehitlikte bir mezarlık yeri tahsis edelim ve bu cinayeti mezar taşına nakşedelim!