Taha Kılınç
İnsanın en büyük düşmanı
Her Müslümanın birinci vazifesi nefsine uymamaktır. Nefis, insanın en büyük düşmanıdır. İnsanın imanını yok etmek ister ve bundan zevk alır. Allahü teâlânın ve Peygamber efendimizin emirlerinden ve yasaklarından birisinin bile doğru, faydalı olduğunda şüphe edenin imanı gider, kâfir olur.
Kâfir, Cehennemde sonsuz kalacaktır. Sonsuz olarak azapta kalmanın ne demek olduğunu insan düşünse, korkudan uykusu kaçar, yemekten, içmekten kesilir. Hiçbir dünya zevki gözüne görünmez. Küfrün cezası çok ağır, çok korkunç ise de, küfürden ve günahlardan kurtulmak da çok kolaydır.
Bunun biricik çaresi, imanını tazelemektir. Bunun da en kolay yolu, her akşam yatarken, üç kere; "Estagfirullahel'azîm" okumaktır.
Manasını düşünerek okumak lazımdır. Bunun manası; "Ya Rabbi, beni affet" demektir.
Allahü teâlâ, tövbeleri kabul edeceğini vadetmiştir. Yalnız, tövbenin kabul olması için, namaz borcu ve kul hakkı olmamak lazımdır. Cehennemde yanmaktan kurtulmak için, ölmeden evvel namaz borcundan ve kul hakkından kurtulmak lazımdır. Hiçbir hayırlı iş insanı bu azaptan kurtaramaz. İbni Teymiyye ve benzerlerinin kurtarır demesine aldanmamalıdır.
-- İbadet; kulluk etmek, tapınmak, insanın kendini aşağılaması, alçaltması demektir. İbadet, Allahü teâlânın rızasına kavuşmak için yapılır. Başkasının muhabbetine, ihsanına kavuşmak için yapılan ibadet, ona tapınmak olur. Hadîs-i şerifte;
(Dünyada riya ile ibadet edene, kıyamet günü, ey kötü insan! Bugün sana sevap yoktur. Dünyada kimler için ibadet ettin ise, sevaplarını onlardan iste denir) buyuruldu.
Bir kimse, hep nefsinin istekleri peşinde koşar ve nefsinin istediklerine kavuşabilmek için her şeyi yapıyorsa, bu kimse, nefsinin esiridir, kölesidir ve nefsine tapmaktadır. Herhangi bir kimsenin sözüne uyarak, İslâmiyetin dışına çıkmak, onun sözlerini, İslâmiyetten üstün tutmak, o kimsenin kölesi olmak ve ona tapınmak demektir. Bunun için insan, neyin esiri, kimin kölesi ve kulu olduğuna dikkat etmelidir. Ebû Ali Dekkâk hazretleri, nasihat isteyen birisine hitaben;
"Sen kimin esiri ve mülküysen onun kulusun. Eğer nefsinin esiri ve mülkü isen nefsinin kulusun. Eğer dünyanın esiriysen, dünyanın kulusun ve kölesisin" buyurmuştur.
Bir sene Belh şehrinde kıtlık olur ve insanlar yiyecek bir şey bulamazlar. Bu yüzden hiç kimsenin yüzü gülmemektedir. İnsanlar bu hâlde iken, Şakîk-i Belhî hazretleri, çarşıda neşeli bir köle görür ve ona;
-Herkes üzüntülü iken sen niçin bu kadar neşelisin, diye sorar. Köle;
-Benim efendim zengindir, beni aç, çıplak bırakmaz ki, der. Şakîk-i Belhî hazretleri, kölenin bu sözü karşısında;
“Aman ya Rabbi! Az bir dünyalığı olan şu zenginin kölesi böyle neşeli. Halbuki, sen bütün canlıların rızıklarına kefil oldun. Biz niçin gam ve keder içinde olalım” diyerek yüzünü ahirete çevirir.
İnsan, ya kendisi gibi yaratılmış olan bir insanın, varlığın esiri, kölesi, kuludur veya her şeyin sahibi, yaratanı olan Allahü teâlânın kuludur. Herkes, dünyada yaptığı tercihe göre, ahirette hesap verecektir. Peygamber efendimiz;
(Allahü teâlâ buyuruyor ki: Benim şerikim, ortağım yoktur. Başkasını bana ortak eden, sevaplarını ondan istesin. İbadetlerinizi ihlas ile yapınız! Allahü teâlâ, ihlas ile yapılan işleri kabul eder) buyurmuştur.